• İstanbul 19 °C
  • Ankara 20 °C

Türkiye’yi vatan saymayanlara vatan dersleri

Ahmet Doğan İLBEY

Hümanistler, liberaller, solcular, Kemalistler, selefî ve beynelmilelci İslâmcılar Türkiye'yi yaşanılacak ve korunacak vatan-ı İslâmiye saymadıkları içindir ki, “vatan mukaddes değildir, hayat tarzımızı sürdürebildiğimiz her yerde yaşayabiliriz” düşüncesi, modern-kapitalist zihniyetin yaygınlaşmasıyla zihinleri daha da ifsad ediyor. Türkiye'nin önündeki tehlikelerden biri olan bu tehlikeyle de mücadele etmek farz-ı kifayedir.

Türkiye'yi vatan saymayanlara ve her türlü vatansızlık fikrine karşı deriz ki: Türkiye bin yıldan bu yana İslâmlaşınca millet olan Türklerin vatanıdır, yâni darülislâm kıldıkları topraklardır. Bundandır ki Türkiye'nin vatan oluşunu mühimsemeyen ve değerli bulmayanların Türklüğü, dolayısıyla Müslümanlığı eksiktir, şaibelidir.

Beynelmilelci sözde İslâmcılar, liberaller, siyasî eyyamcılar ve küresel dünyaya ayak uydurup her yerde çıkarına bakanlar Türkiye'yi vatan saymamakla millete aidiyet kimliğini de bırakmış oluyorlar. Din ü devlet, mülk ü millet mânasında Türkiye'yi vatan saymadıkları için “Toprak vatanım, nev-i beşer milletim” diyen Tevfik Fikret gibi Türklükten, diğer mânasıyla Müslümanlıktan düşmüş sayılırlar. Din ü devlet vatanı da içine alır. Vatan olmazsa din, devlet ve millet de olmaz.

Asya'da, Balkanlarda, Kafkasya'da, Arap ülkelerinde vatan aramak beyhude bir düşüncedir. Bir daha söyleyelim: Müslümanla aynı mânaya gelen, haçlılara karşı bin yıldır İslâm'ın kılıcı ve yaşatıcısı olan Türklerin vatanı şeksiz şüphesiz Türkiye'dir, Anadolu'dur.

Türkiye'nin vatan kılındığını İstiklâl Marşı ile en önce Mehmed Âkif söyledi: “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! / Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”

Bu sebepledir ki, vatan şuurundan mahrum olanlar ilk derse İstiklâl Marşı şairi, diğer anlamıyla “Son tüten ocak” Türkiye'nin şairi Mehmed Âkif'le başlamalıdırlar.

 

“Suları bile ‘allah deyu deyu akan' vatan”

 

Türkiye'nin vatan olduğunu idrak edemeyenler vatan derslerinde en çok üstad Necip Fâzıl'ı okumalıdırlar: “Anadolu… Türk'ün, gerçek ruh muhtevasını bulur bulmaz seyyarlıktan sabitliğe geçtiği ve ruh vatanıyle iç-içe yeryüzü vatanını kurduğu büyük mânâ çerçevesi…  Anadolu, şehitler toprağı, gâziler bucağı, velîler ocağı…  Suları bile ‘Allah deyu deyu' akan vatanın, o mukaddes emanet çerçevesinin ‘Harim-i İsmet' inde…” (İdeolocya Örgüsü, s.492-493)

Üstada göre vatan, yâni Türkiye harim-i ismetimizdir. Yabancıların, kâfirin girmesine izin verilmeyen mukaddes yer. Bu inançla “Türk vatanının, yalnız Müslümanlar ve Türklerle meskûn, yalnız Müslümanlardan ve Türklerden ibaret bir hâle gelmesi, hain… unsurlardan baştan başa temizlenmesi için her tedbir alınacaktır” diyor. (İdeolocya Örgüsü, S. 299)

Üstadın Büyük Doğu'sunun merkezi payitaht vasfını kaybetmemiş İstanbul'dur, yâni Türkiye'dir. “Sakarya” şiirinde Türklerin vatanı Türkiye'nin târihî vasfını ve rolünü hatırlatır: “Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur / Sırtına Sakarya'nın, Türk târihi vurulur.”                                                             

“Sakarya”, 1071'den bu yana Kâbe, Mekke, Medine, Nil ve Tuna da dâhil İslâm topraklarının hâmisi ve müdafîi olan Türklerin yaşadığı Türkiye'dir, Anadolu'dur. Bu ulvî duruşundan dolayıdır ki vatan mefhumunu hâdimülharameyn vasfını haiz Türklerden ayrı kavramak akla ve târihe ziyandır. 

 

“Bir insan eğer vatansızsa, kul da olamaz”

 

Türkiye'nin vatan olduğu inancını kaybedenler vatan derslerinde “Bir insan eğer vatansızsa, kul da olamaz” diyen İsmet Özel'in vatana dair yazdıklarını ezber etmelidirler. “Vatan”, “İslâm”, “itikat” “ehl-i sünnet” ve “kulluk” kelimelerini birbirinin mütemmim cüzü sayan ve birbiriyle kökten irtibatlı olduğunu söyleyen İsmet Özel'in vatan kavramına dair fikirleri vatansızlığa kayanların aklını başına getirecek cinstendir.

Ona göre, “Türkiye'nin vatan olma şartı Darüislâm olmasına bağlıdır. Yüzümüzü kıbleye çevirebilmek için ayaklarımızın bir yere basması lâzım. Hür bir insan kıbleye yöneldiğinde ayaklarının bastığı yer onun vatanıdır. Türkiye ilk kez Malazgirt'te, ikinci kez İstiklâl Harbi'nde vatan yapılmıştır. Türkiye âhiretin tarlasıdır. Türkiye'nin sınırları, Türk'ün itikadî sınırlarıyla irtibatlıdır. Türkiye'nin vatanlaşmasının, Türklerin hürriyetlerine sahip çıkışının anlamı budur. Biz bu toprakları Müslüman kalmamızın mukabili olarak vatanlaştırdık; 13. asırda da bu böyle oldu, 20. asırda da… Türkler bu toprakları vatanlaştırdılar. Ve tecelli odur ki, bizim ilk vatanlaştırdığımız topraklar son vatanımız oldu aynı zamanda. Bizim vatanımız kâfirle çatışmanın ve ona galebe çalmanın temin ettiği bir yaşama alanıdır. Dünyanın başka hiçbir yeri, kâfirle hesaplaşılması ve sadece Müslümanın sözünün geçmesi sebebiyle vatanlaşmamıştır.” (İ. Özel, Konuşmalar / Türkiye Niçin Vatandır?)

Çeşitli zümrelerce vatan düşüncesinin idrak edilemeyişi fikrimizi Özel de dile getiriyor. “Vatan mefhumunun Türkiye'de okumuş ve solcu çevrelerde aksesuar malzemesi mesabesinde” görüldüğünü; daha kötüsü, “Müslüman çoğunluğun da üzerinde yaşadıkları toprak ile kendi mevcudiyetleri arasındaki irtibatı yeterince kavramadıklarını” söylüyor. (İ. Özel, Tartışmalı Konuşmalar)                                                          

Solcusu, hümanisti, liberali ve sözde İslâmcısı (hakiki İslâmcı Türkiye'yi vatan, Türkleri vatanın sahibi bilir) vatan derslerinde, Nihad Sâmi Banarlı'nın Namık Kemâl'in vatan fikrinden hareketle söylediği “… başı İstanbul'a yaslanmış, saçları Balkanlarda dalgalanan, bir kolu Peygamber yurduna uzanmış, öbür kolu Kerbelâ'ya el atmış, fakat göğsü Anadolu'da ve kalbi mutlaka Anadolu'da çarpan büyük ve mukaddes bir vücuttur…” sözleri üstüne de tâlim etmelidirler. (Kültür Köprüsü / Süleyman Çelebi'den Mehmed Âkif'e, Nihad Sâmi Banarlı)

 

“Vatan cedlerin mezarı, câmilerin kurulduğu yerdir”

 

Sözün özü; Türkiye'yi vatan olarak görmeyenlere Yahya Kemâl'in sözleriyle deriz ki: “Vatan cedlerin mezarıdır, câmîlerin kurulduğu yerdir. Vatan ne bir feylesofun fikridir, ne bir şâirin duygusu... Vatan, gerçek ve hakîkî bir yerdir. Vatanın adını söylemelidir: Vatan İstanbul'dur, Üsküp'tür, Trabzon'dur, Yozgat'tır, Ankara'dır ve bunların içinde sayılamayacak kadar hâtıralar vatandır. Meselâ Yozgat, bir hudut için kaç şehid vermiştir? Vatan dâhilinde yetişenlerin şarkıları, birbirine benzemeyen kaç yerde okunmuştur? Birbirine uzak yerlerde kaç aile evlenmiş, kaç kan karışmıştır? Velhâsıl vatan mücessem bir mefhumdur.” (Yahya Kemâl Yaşarken, Nihad Sâmi Banarlı)

 

 

“Saftaki Yerimiz”

 

Semerkand Dergisi Ekim 2019 sayısında Ali Yurtgezen hocanın Ahmet Nafiz Yaşar müstearıyla yazdığı “Saftaki Yerimiz” adlı yazısı içinde bulunduğumuz şartları ve elan devam eden meselelerin tahlili ve çâreleri hakkında son derece önemli görüşler ihtiva ediyor. Adı geçen yazıdan şu satırlar “Saftaki Yerimiz” i iyi idrak etmemiz gerektiğini anlatmaya yeter. Âciz görüşüm şu ki mufassal yazıyı aslından tamamını okumak lâzım:

“Biz, tasavvuf terbiyesinin inşa eylediği bir milletiz. Cenab-ı Mevlâ İslâm'ı Horasan erenlerinin dervişleri eliyle ikram etti bize. Sonrasında Rabbanî âlimlerin rehberliğinde Din-i Mübin-i İslâm'ı Ashab-ı Kiram efendilerimizin samimiyetiyle yaşamaya ve yaşatmaya çalıştık. Peygamber mirasçısı âlimler sayesinde Rasul-i Ekrem s.a.v. ile irtibatımızı Sahabe efendilerimiz gibi hep diri tuttuk. İmanımız kavi idi. Mümin ferasetiyle hak ile bâtılı kolayca ayırt edebiliyorduk. Hâbil ve Kâbil ile başlayan hak ve bâtıl mücadelesinin hep hak safında yer aldık. Asırlar boyu mazlumlara sığınak, kâfirlere ve zalimlere hasım olduk. Devran döndü; küfür ve zulüm ehli tabiatı yağmalayarak, köleleştirdiği insanların emeğini sömürerek maddi planda galebe çaldı. Allah inancını devreden çıkaran, dolayısıyla hiçbir ölçüsü olmayan, dünyalık kazanç için her yolu mübah gören bir düzen kurdular. Bu zulüm düzeninin sürmesi için hak safındaki müslümanların durdurulması, İslâmî duruşun engellenmesi gerekiyordu. Ehl-i Sünnet dışı sapkın yönelişlerin önünü açarak ümmeti parçaladılar. Batı'nın konforu, refahı, teknolojisi karşısında gözleri kamaşan bazılarımıza ‘İslâm'ın gelişmeye/ilerlemeye mani olduğu' görüşünü kabul ettirdiler. Medreseleri ve tekkeleri kapattık, dinî tedrisatı yasakladık….”

Ayrıca, T. Ziya Ergunel müstearıyla yazdığı “Ölen Hayvan İmiş Âşıklar Ölmez” adlı Yunus Emre Hazretlerinin şiirinin şerhi olan yazı kalp ve îmanı tezkiye etmek için okunması gereken yazılardan biridir. Şer-i Şerife bağlı tasavvuf terbiyesinin önemi anlamak için bu tür şerh yazıları kalp ve zihin tâlimi için ön yazılardır.

“Bu akl u fikr ile Mevlâ bulunmaz / Bu ne yâredir ki merhem bulunmaz / Kamunun derdine derman bulunur / Şu benim derdime derman bulunmaz / Deryalar içinde susuz gezerim / Beni kandıracak umman bulunmaz / Aşkın pazarında canlar satılır / Satarım canımı alan bulunmaz /Yusuf'um yitirdim Ken'an ilinde / Yusuf'um bulunur Ken'an bulunmaz / Yunus öldü diye salâ verirler / Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.

15.10.2019 Yenisöz

Bu yazı toplam 350 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim