• İstanbul 19 °C
  • Ankara 21 °C

Ufuk Coşkun: Kendini Bil, Kendine Gel!

Ufuk Coşkun: Kendini Bil, Kendine Gel!
Sokrates, Delphi Tapınağı’nın kapısında yazılı olan “Kendini bil”(Gnothi seauton) sözlerinin içini doldurmak istercesine evvela kendini bilmekle işe koyulan ve sınavsız/sorgulanmamış bir yaşamın yaşanmaya değmeyeceğini ifade eden bir erdem yolcusuydu.
Hz. Muhammed (as.) de “Kendini bilen Rabb’ini bilir” demişti. Yunus’un “İlim kendini bilmektir” sözünü de ilave edelim. İnsanın kendini bilmesi, kendini gerçekleştirmesi, insanlaşma yolunda gayret sarf etmesi; kâinatta tesis edilen ahengin, uyumun en temel unsurlarından birisidir. Yani insanın evrendeki uyumu kendini bilme/ gerçekleştirme ve bir “İnsan-ı kâmil” olma sürecidir.
 
İbn Arabi, Fusûsu’l Hikem’de şöyle der; “ Bilmelisin ki Allah, insan denilen varlığı kusursuz bir şekilde ruh, beden ve nefs olarak kendi suretinde yarattı.” İnsanı, varlıklar arasındaki en mükemmel varlık olarak gören Arabi’ye göre insan, âlemin ruhudur, anlamıdır. Yani insan olmadan âlem ruhsuz bir bedene benzer. Öyle ki insan yaratılana kadar âlem, cilasız bir ayna gibidir. İnsan bu aynanın cilasıdır.
 
Yine Arabi’ye göre; Hakk karşısında insan, göz için görmeyi sağlayan göz bebeği gibidir. Bu nedenle “İnsan” diye isimlendirilmiştir; çünkü Allah, onun vasıtasıyla yarattıklarına bakar ve onlara merhamet eder… Âlemde insan, yüzükteki kaş gibidir. Kaş, padişahın hazinelerine vurduğu mühür ve nişandır. Allah, insanı bu nedenle “Halife” diye isimlendirdi. Mühür hazineleri nasıl korursa, Allah da insan vasıtasıyla âlemi korur…
 
İnsan, özel ve özgün bir değer ifade etmektedir. O, sadece Allah’ın âlemi yönetişindeki halifesi değil, aynı zamanda Allah’ın bilinmesi ve tanınmasındaki yegâne araçtır da. 
 
Bakıldığında insan; koca bir kâinat, içi alabildiğine geniş, bir o kadar da ilahi nizama uygun, uyumlu ve ölçülü… Bu yüzden kâinattaki ölçünün, ahengin, uyumun insandaki tezahürü “Özgürlüktür” diyebiliriz.
 
İnsan özgürleştikçe, kendini bilir, insanlaşır ve ilahi nizamın en temel unsurlarından biri haline gelir ve ancak o zaman kendi ekseni etrafında dönmeye başlar. Yani kendi bilen, Rabb’ini bilir, ölçüyü bilir, ölçülü olur, özgürleşir ve insan olur.
 
Allah, insan ve âlem arasındaki ilişkiyi ontolojik, epistemolojik ve metafizik olarak ele almalı ve manevi kişilik eğitiminden geçerek, insan olmanın şerefini kaldığımız yerden yakalamanın yollarını aramalıyız.
 
Bir ara “Çocuğunu kaybetmiş bir annenin telaşı var üzerimizde” demiştim. Çünkü bana göre insanoğlu yeryüzüne bırakılmış olmanın şaşkınlığını hala üzerinden atamadı. Panik halindeyiz. Acele ediyoruz. Ortalama 70 yıllık gibi kısa bir ömürde nereye yetişmek istediğini bilemeyen insanların bu aceleci tavrı hakikaten endişe verici. Her geçen gün insan olma durumundan uzaklaşan yığınlara dönüşüyoruz.
 
O yüzden “Kendini bil ve tanı yani kendinden uzaklaşma, kendine yabancılaşma” diyor arifler. Çünkü insan olabilmek yaratılmışların içinde en şerefli konuma yükseltilmiş olmak anlamına geliyor. Bu şerefe ve onura layık tutum ve tavır geliştirebiliyor muyuz? Asıl sorulması gereken soru bu. 
Bu haber toplam 900 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim