• İstanbul 23 °C
  • Ankara 24 °C

Yaşayarak besteleyen bir sanatkâr Halil Çay

Yaşayarak besteleyen bir sanatkâr Halil Çay
Bursa'da, ömrünü tasavvuf müziğine vakfetmiş bir sanatkâr olan Halil Çay için bir vefa gecesi düzenlendi. Ahmet Serin, etkinlikten notlarını aktarıyor..

Bazı özel anlar vardır ki o anlar bir kez tecelli eder ve o anlara şahit olmak da insanın sık yaşayacağı şeylerden değildir. Bazen hiç umulmadık anlarda, hesaba kitaba sığmaz bir şekilde birçok şey bir araya gelir ve bu birçok şey, kendisini de aşan bir şekilde özel bir ân'a dönüşür. O an orada bulunanlar da belki bunu fark etmez ama zaman geçtikçe o ân'ın özelliği kayıtlara altın harflerle yazılır.

Bence Bursa, dün gece böyle özel bir an yaşadı. O ân'ın yaşandığı geceye başlarken bazıları için her şey sakin, sıradan ve belki de sıkıcıydı. Ama o an yaşanırken ve o an yaşandıktan sonra gecenin insanda bıraktığı iz, özel bir ân'a şahit olunduğu duygusuydu. Bu, anlatılamayacak, yaşanacak bir şey ama biz yine de bunu anlatabilmek için kalemimizi yoralım.

Mekan, Bursa Yıldırım Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi. 29 Kasım Cumartesi gecesi. Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi ve Yıldırım Belediyesi'nin ortaklaşa düzenledikleri bir vefa gecesi var. Türkiye’de birçok insanın tanımadığı ve muhtemeldir ki bundan sonra da tanımayacağı birisine vefa sunuluyor. Kişi, hayattayken değeri biliniyor yani ve buna hem kişinin kendisi, hem yerler, hem de gökler şahit tutuluyor. Bahsekonu kişi Halil Çay.

Halil Çay, ömrünü tasavvuf müziğine vakfetmiş bir sanatkâr

Halil Çay kim mi? Halil Çay, Bursa’da yaşayan ve hani o gurur duyduğumuz ve dünyaya karşı iddialı olduğumuz medeniyeti oluşturan binlerce insandan biri. Bir saka. Tanıyanların değerini bildiği ama sözgelimi bir dizi oyuncusu kadar asla tanınmayacak biri. Bir kültür insanı, sanata su taşıyan mütevazı sakalardan biri. İşte o ve onun şahsında ismini gözlerden, dillerden saklayan binlerce kültür üreticisi, medeniyet dokuyucusu anılıyor gecede. Halil Çay, bir bestekâr. Ömrünü müziğe ve hassaten de tasavvuf müziğine vakfetmiş bir sanatkâr. Yerli müziğin, hele de tasavvuf müziğinin hor görüldüğü dönemlerde bu müziğe sahip çıkmış bir alaylı. Gözüpek bir sanat delisi. Prof. Dr. Mustafa Kara’nın veciz ifadesiyle “Sani-i Teala’nın tecellilerini bizlere gösterenlerden.”

Kültür-sanata nasıl önem verilir?

Program, Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali’nin selamlama konuşmasıyla başladı. Ve bu konuşma, gecenin ayrıcalıklı olacağına dair ilk ipuçlarını verdi aynı zamanda. Çünkü karşımızda sıradan bir protokol konuşmacısı ve sıradan bir protokol konuşması yok. Öğreniyoruz ki başkan, sadece bu programa katılmak için ‘Belediye Başkanı’ sıfatıyla mutlaka katılması gereken bir başka programa gitmemiş; sanatın, sanatkârın, kültürün ve medeniyetin yanında yer almış. Başkalarını bilmem ama ilk kez şahit olduğum bu durum beni etkiledi. Sonra başkanın ağzından çıkan “Bu gece, adına program düzenlediğimiz Halil Çay’a ve diğer sanatkârlara bir şey katmaz ama bize çok şey katar.” cümlesi ile “Belediyenin imkânları ve bu salonun kapıları sanatkârlara her zaman açık.” cümlesi, mutlaka kayıtlara geçmesi gereken cümlelerdendi. Bu cümleleri ben, Bursalı sanatkârlara bir davet olarak da algıladım ve bunu bu şekilde kayıtlara düşerek takibini Bursalı sanatkârlara havale ediyorum.

Her şey bir tecellidir

Başkan İsmail Hakkı Edebali’nin konuşmasından sonra sözü Prof. Dr. Mustafa Kara aldı. Mustafa Kara, esma’ül-hüsnada yer almamasına rağmen “Sani” sıfatının Allah için kullanıldığını söyledikten sonra enfes bir sanatkâr tanımı yaptı. Kara’ya göre sanatkâr “Allah’ın sani sıfatının tecellisini diğer insanlara gösteren kişi”ydi. Bu yüzden de herkes sanatın bir koluyla mutlaka uğraşmalıydı. Kara’nın konuşmasında vurguladığı bir başka husus da, insanda kötücül bir yan bulunduğu gerçeğiydi. Kara bunu “Isırgan ve kudurgan insan” sözcükleriyle ifade etmeyi yeğledi. Ona göre sanat, insanın bu ‘ısırgan ve kudurgan’ taraflarını ıslah ediyordu ve sanatla uğraşmak da insanı sanatkâr mertebesine değil, ‘Hazreti İnsan’ mertebesine çıkarıyordu. Çocuğunun iyi bir insan olmasını isteyen ebeveynler de çocuklarını mutlaka sanatın bir şubesine yönlendirmeliydiler Mustafa Kara’ya göre.

Mustafa Kara’dan sonra söz alan Bursa Müftüsü Prof. Dr. M. Emin Ay, Halil Çay ile aralarında hukuku anlatan kısa bir konuşma yaptı.

Türk müziğinin zirve isimlerinden merhum Bekir Sıtkı Sezgin’in oğlu Hüseyin Kudsi Sezgin de Halil Çay’a vefa gösterenlerdendi. Hüseyin Kudsi Sezgin, bu gece için İstanbul’dan gelmişti. Sezgin, Halil Çay ile hukuklarını ve Halil Çay’ın babası ile olan tanışıklığına dair bazı anıları anlattı.

Davud Peygamber’in sesi yankılanır topraklarımızda

Geceye damga vuran konuşmayı ise sosyolog sıfatının yanında müzikolog sıfatını da taşıyan Yrd. Doç. Dr. Bedri Mermutlu yaptı. Bedri Mermutlu, hem sanatı hem de sanatkârı kuşatan uzun konuşmasında özetle şunları söyledi: “Davud Peygamber’in melekler âleminden aldığı sesi dünyamıza saldığı günden beri bu sesin rezonansı topraklarımızı ve günümüze kadar gelen zamanı titretmeye devam etmiştir. Bursa da, gözü ve kulağı güzelliklere açık olan diğer mübarek şehirlerimiz gibi bu sesi duymuş ve asırlar boyu kendi diliyle yeni nağmelerle tekrarlamıştır. Şemsi-i Rumî’den başlayarakSekban, Ubeyd, Nizameddin Efendi, Münadi Ahmed, Kalburîzade, Çatalsakal, Sofizade, Âmâ Sadık gibi namlı üstadlar eliyle bu kutlu şehir, bir musiki sağanağı altında mesut zamanlar yaşamıştır. Osmanlı devri musikişinaslarına ait en geniş biyografik kaynakların Bursa musikişinaslarına dair olması, bu şehrin musiki alanında önalmış olduğu durumun göstergesidir.

Bursa’da tekke geleneği içinde gelişerek hayat bulan ve hayatın diğer alanlarına da ses veren geniş musiki üretimi, tekke ile işbirliği sayesinde elde ettiği bu avantajı yüzyıllar boyunca çok iyi değerlendirdi. Tekkelerin kapatılmasından sonra iştihar eden değerli musikişinaslarımızın dahi bir nispette tekke kültürüne bulaşmış isimler olduklarını biliyoruz.Mehmed Baha Pars, İsmail Baha Sürelsan bu meyanda ilk akla gelen Bursalı isimlerdir. Zamanımızda bu geleneğin yetkin bir ismi olarak gördüğümüz Halil Çay Beyefendi de ismi ve eserleriyle Bursa’nın ötesine taşmış bir kültür ve sanat değerimizdir.

Halil Çay, bütün bunların yanında ve ötesinde, örneği tükenmekte olan kâmil insan tipinin aramızda bir mücevher gibi ışıldayan numunesidir.

Şairi 'Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu' diye uzaklara baktıran özlem, bizler için de geçerlidir. Bursa şehrimizin iklimini yoğuran Hazreti Emir, Hazreti Üftade, İsmail Hakkı Bursevi, Ahmed Gazzi, Şemseddin Mısri gibi yüce simaların geşt ü güzar ettikleri Bursa, bir mazi şehri olmuştur. Yirminci yüzyılın hicapsız vukuatı yeni Bursevîlerin, Gazzîlerin, Mısrîlerin yolunu katran dökerek kapatmıştır. Şimdi sadece bu büyüklerimizi bilen ve onlardan bir koku, bir ses getiren insan arıyor, bu kadarını bulmakla bile müteselli hatta bahtiyar oluyoruz. Halil Çay misali şahsiyetlerin kıymetine ayrıca bu nokta-i nazardan itibar etmek gerekir. Her türlü irtibatsızlıkla koptuğumuz klasik zaman büyüklerimizin eserlerini ve isrlerini ruhumuza üfleyen Halil Çay gibi elçiler, bizi kirlenmiş zamanımızdan temiz ufuklara kanatlandıran kutlu bir cehdin sessiz kahramanlarıdır.”

Halil Çay’ı özel kılanın, yaptığı işle yaşantısını birbirine akord etmiş olması olduğunu söyleyen Bedri Mermutlu, sözlerine şöyle devam etti: “Yaptığı bestelerin sözlerini kalbinin damarlarında dolaştırdıktan sonra, onları terennümüyle yeniden bir çiçek gibi açtırmış ve bize bir buket halinde sunmuştur. Yaşayarak besteleyen, yaşadığını besteleyen, eseriyle bütünleşik, sunʻiyattan uzak bir sanatkâr görmek isteyenlere Halil Çay’ı işaret ederiz.

Tekrar musikiye dönerek bir musiki nüktesiyle sözlerime hitam vermek isterim. Soyadı kanunu çıktığı zaman herkes kendine bir soyadı bulmaya çalışırken o zamanki meşhur bestekârlarımız da tabii olarak bu arayış içinde olurlar. Dönemin güfte şairi ve bir edebiyat hocası olan Vecdi Bey kendisi için “Bingöl” soyadını alır. Selahattin Bey, Sadettin Bey ve Mustafa Nafiz Bey’le birlikte sohbette olduğu bir gün ona, 'Vecdi Bey, sen edebiyat hocasısın, bu işlerden anlarsın; bizlere soyismi olarak ne tavsiye edersin?'” diye sorduklarında Vecdi Bey de, 'Ben Bingöl soyadını aldım, size de bu minval üzere birer isim bulabiliriz. Her biriniz musikimizin kaynağı, pınarı, ırmağı mesabesinde kimselersiniz. Binaenaleyh birinizin soyadı Kaynak, birinizin Pınar, öbürünüzün de Irmak olsun!' der. Böylece Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar ve Mustafa Nafiz Irmak isimleri ortaya çıkar.

Bu dört soyadının yanına Bursa’mızdan da Çay soyadını ilave etmek pek de hoş bir tevafuk olur. Bursa’nın şırıl şırıl akan Nilüfer çayına ahenk ederek ruhumuzu dinlendiren besteler ve musiki meşkleri yapan üstad Halil Çay’ın adını bundan böyle Kaynak, Pınar, Irmak isimleriyle birlikte hatırlayabiliriz.”

Arkası gelmezse yazık olur

Bedri Mermutlu’nun konuşmasından sonra Halil Çay’ın hem çalışma hem de kader arkadaşları sıfatlarına sahip olan dostları Dr. Mehmet Güloğlu ile Murat Topuzoğulları’nın dilinden dinledik Halil Çay’ı.

Geceyi organize eden isimlerden TYB Bursa Şube Başkanı Mustafa Baki Efe de konuşmasında Halil Çay gibi sanat sakalarının değerlerinin bilinmesi gerektiğini söyledi.

Son konuşmacı olan Makbule Sayar, Halil Çay’ın kızıydı. Bir evladın gözünden bir sanatkârı anlattı gözleri yaşlarla dolarak.

Program, Halil Çay’ın bestelerinden bazılarının koro tarafından icrasıyla sona erdi.

 

Ahmet Serin, dunyabizim.com

Bu haber toplam 2829 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim