• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C

Yavuz Bahadıroğlu: Batılılaşma sürecinde neler kaybettik?(3)

Yavuz Bahadıroğlu: Batılılaşma sürecinde neler kaybettik?(3)
Üç gündür “Neler kaybettik” sorusuna cevap arıyoruz ya, kaldığımız yerden devam edelim…

Her zengin ailenin sadakalarını bıraktığı bir “Sadaka taşı” vardı. Genel olarak cami ve türbelerin en kuytu köşelerinde bulunan bu taşlara bırakılan sadakalar sayesinde, zenginler riya ve gösterişten, fakirler dilenmekten kurtulurdu. Zengin imkânı nisbetinde parayı sadaka taşının oyuğuna koyar, fakir ihtiyacı kadarını alırdı. Osmanlı’nın fakiri “fukara-i sabirin”, zengini “ağniya-i şakirin”di. Ne alan vereni, ne veren alanı tanır, bu şekilde aralarında minnet sözkonusu olmazdı… 

Tanısın tanımasın herkes bir birlerine selam verir, sesini duyuramayacak uzaklıkta olan elini önce “kalbimdesin” anlamında göğsüne koyar, oradan “başımın üstünde yerin var” anlamında başına götürüp “temenna” ederdi…

Hal-hatır sorma seremonisi bile başbozuk değildi: Büyükler küçüklere hâl hatır sorarlar, ev halkına selam söylerlerdi…

Ramazan öncesinde yoğun sadaka verilir, fakir fukaranın Ramazan alışverişi yapması sağlanırdı…

Her zenginin, yaşadığı mahallede birkaç fakir ailesi vardı: Zenginler kendi aileleri dışında bu ailelerin ihtiyaçlarıyla da ilgilenir, çocuklarına kendi çocukları gibi bakarlardı…

Ramazanlar muhteşem geçerdi. Mahalle imamı ile ihtiyar heyeti önceden tespit ettikleri fakir-fukara için esnaftan erzak toplar, bunlar ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı (şimdi bazı belediyeler yapıyor)…

Özellikle Ramazan ayında zenginler fakir semtlerin esnafını ziyaret eder, inanç ve ırk ayırımı yapmadan fakir mahallelinin borçlarını kapatırlardı…

Mahallenin zenginleri Ramazan’da fakir komşularını iftara davet eder, aile fertleri fakir komşularına bizzat hizmet ederdi. Böylece zengin-fakir ayırımı ortadan kalkar, arada haset olmaz, birbirlerine dua ederek kardeşçe yaşarlardı…

Konakların mutfak kapıları ramazan boyunca açık olurdu. Yolcular başta olmak üzere, oruçlu-oruçsuz herkes kolayca konağa girip karnını doyururdu. Hatta bu konuda Müslüman-gayrimüslim ayırımı bile yapılmazdı. Yemekten sonra “Bize misafir ağırlama sevabı kazandırdığın için teşekkür ederiz” anlamında bir hediye verilir (genelde altın para), bu hediyeye “diş kirası” denirdi…

Devamı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yavuz-bahadiroglu/batililasma-surecinde-neler-kaybettik3-28552.html

Bu haber toplam 329 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim