Bugün gerek ailevî, gerek kişisel, gerekse toplumsal problemlerimizin çoğunun temelinde medeniyet dâvâsı yatar…
Çünkü biz kendi medeniyetinden koparılıp taklide yönlendirilmiş talihsiz bir milletiz.
Her millet başka medeniyetlerden etkilenebilir. Bu son derece normal bir etkileşimdir. Özünde kendi medeniyetini inkâr yoktur.
Bizde maalesef böyle olmadı. Hem şekil hem de muhteva (içerik) olarak farklı bir medeniyet (Batı) dayatıldı: “Medeniyet” değil, “uygarlık”!..
Özendirme olarak, dayatma hâlâ devam ediyor.
Bu dayatmanın adına kâh “inkılâp” diyorlar, kâh “muasır medeniyet”, kâh “çağdaşlaşma” veya “moda”: Farklı kavramları harmanlayıp kafamızı da, ruhumuzu da karıştırıyorlar.
İlk ciddi bölünmeye bu yüzden maruz kaldık. Yeni duruma ayak uyduranlara “inkılâpçi-ilerici” dendi, için için direnenlere ise “gerici-yobaz-örümcek kafalı”!
Sonra da bölünmenin alt katmanları sökün etti: Laikler-dinciler, Kemalistler-ümmetçiler, sağcılar-solcular, açıklar-örtülüler… Bu tam bir “şaşkınlık süreci”dir!
Dayatmaya muhatap olan milletlerin bu süreci yaşaması kaçınılmazdır. “Yozlaşma” da tam bu süreçte başlar… Tam bir “kimlik aşınması” yaşanır! “Ben kimim?” sorusu havada kalır. Herkes farklı bir tanım yapar. Bu hengâmda ortak değerler güme gider, ortak paydalar çözülür, “millet” olma vasfı bile zedelenir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.