• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Necip Fâzıl Bu Îlânı Yazana Ne Yapardı?

Ahmet Tâlib ÇELEN

22746_nfk-banner-300x250.jpgNecip Fâzıl'ın doğumunun 110. yıldönümü için sempozyum düzenlenmiş. İyi güzel... Emeği geçenlerden Allah râzı olsun. Fakat Necip Fâzıl'ın izinden gittiğini söyleyen ve zannedenlerin birçoğunda üstâdın Türkçe hassâsiyeti yok maalesef! Üstâd, uydurma kelimelere net ve sert bir şekilde karşıydı. Bu hakîkati "Hâlimiz" şiirinde şöylece ifâde etmişti:

Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim...
Ya bunlar Türkçe değil, yahut ben Türk değilim!

Oysa hâlis Türk benim, bunlar işgalcilerim;
Allah Türke acısın, yalnız bunu dilerim.

Bu kadar... Açık, net...

Şimdi yukarıdaki îlâna bakınız. "Doğumunun 110. Yılı Anısına"...

Necip Fâzıl'ı öldürseniz "anı" (aslı ve doğrusu "hâtıra") kelimesini kullanmazdı. Şimdi sözümona tâkipçileri üstâdın dil anlayışı ile taban tabana zıt bir îlâna imzâ atmışlar. Üstâd bu îlânı görseydi sâhiplerini sopayla kovalardı.

"Bir kelime için bu kadar vâveylâ koparmaya ne lüzum var?" diyenler çıkabilir. Hakîkat öyle mi? Elbette her gün binlerce yazı içinde binlerce uydurma kelime seyrana çıkıyor; (bunlarla da mücâdele edilmelidir, ayrı mesele) ama binlerce yazı içindeki uydurma kelime ile bir afiş-îlândaki bir tutulamaz. Îlanda topu topu kaç kelime var ki zaten? Her kelimenin kuyumcu titizliği ile seçilmesi gerektir. Böyle olduğu için îlan ve afişlerdeki kelimelerin sıklet, kıymet ve mânâsı günlük yazılardaki ile kıyaslanamaz. Bu yüzden "Bir kelimeden ne olur?" diyemeyiz. 

Müslümanlar -bâhusus okumuş yazmışlarımız- dînimizde yapılan tahrîbâtla dilimizde yapılan tahrîfât arasındaki kopmaz irtibâtı idrâk etmedikçe büyük mücâdelemizin kayda değer bir mesâfe alabildiğine inanmayacağız.

Şu yakıcı hakîkati bilelim: Dînimize yapılanla dilimize yapılan arasında kıl kadar mesâfe yoktur. 

İlâve olarak: Dil, sadece bir "iletişim" vâsıtası değil, içinde binlerce yıllık kültürü ve îmânı taşıyan bir hâfıza kartıdır. 

Maalesef bu hakîkati milletimizin varlığına kastedenler milletimizin öz evlâdı olması gerekenlerden iyi bilmektedirler. Bu yüzden onlar dille bu kadar uğraştılar. Yine bu yüzden Müslüman enteller kelime hazînemize sımsıkı sarılmadılar. 

Oysa Cemil Meriç nasıl haykırıyordu:

“Türk düşüncesinin en büyük düşmanı dildeki istikrarsızlıktır. Dilde ırkçılık yapmağa kalkışmak çılgınlıktır. Kelimeler bir milletin, bir medeniyet câmiasının ortak malıdırlar. Dilini kaybeden millet, yaşamak hakkını çoktan kaybetmiştir. Dil olmayınca millet olmaz, düşünce olmaz. Her mukaddesi yıkan Fransız ihtilâli tek mukaddese dokunmamış: Kamus. Kamus (dil), bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamus bir milletin namusudur. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır.

Bu yazı toplam 1669 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim