Türkçenin şu anki vaziyetini anlatmak için “kavruk-savruk-kıl kuyruk ve uyduruk” sıfatları yetmez; hattâ bunlara “buruk-vuruk-kuduruk” kelimelerini eklesem bile kifâyet etmez. Farz-ı muhâl “Şâir olsam yine tasvîri olur bence muhâl / O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl...”
Bin yıllık sözlerin ocağı sön[dürül]dü; muhteşem dil, cin çarpmışa dön[dürül]dü...
Yeni yetişen nesillere atalarının kelimeleri öğretilmiyor. (İlk-orta-lise veyâ üniversite derslerini başarmak, sınıflarını geçmek, tahsîlini bitirmek, devletçe yapılan imtihanları kazanabilmek, mêmur olabilmek vs. için o kelimeleri bilmek şart değil, uydurukçayı bilmekse şart. Öyle ki hayat-memât meselesi... Böylesine bir kendini inkâr / kültürel intihar kamikazeliği ve kepâzeliği başka hangi ülkede görüldü? Gören, duyan varsa bize de haber versin...)
O kelimelerin içinde yaşayan mânâ(mefhum-fehvâ-medlûl-
***
1930’larda yapılan “Dil Devrimi” dilin direğini devirdi, beynimizi paçavraya çevirdi. Geçmişin her kelimesine -gûyâ Türkçe- bir karşılık bulunamayınca “götürü” usûle göre hareket edildi: 5-10 kelime yerine 1 (bir) -uydurma- kelime...
Meselâ 1935’te uydurulan “kayra” kelimesi tam 9 (dokuz) kelimenin yerine oturtuldu: himmet, lûtf, atâ, atiyye, kerem, inayet, ihsan, in’am, atıfet. Bunlardan “himmet”in ölmesi için “kayra” dışında tam beş karşılığının daha yazıldığını da hatırlatalım: dürüş, çaba, çalışma, çabalama, dürüşme. Kaamûs-ı Türkî’de dört (4) mânâsı olan "himmet"in ilk mânâsı şudur: "kasd, niyet, zihn ü kalple olunan tasaddî." İşte TDK -anlaşılan o ki- "himmet" kelimesine karşılıklar uydurup buydururken bu mânâyı nazar-ı dikkate almamış. Zîrâ o mânâya uygun bir karşılık bulmamış.
(TDK'ya sormak isterim: “Dil Devrimi”yle ortadan kalkan mânâ(mefhum-fehvâ-
Her neyse, çok uzatıp sizi yormayayım. Ama TDK'nın şu "kayra"lı mârifetlerini -kısa da olsa- sayıp yazıyı bitireyim:
TDK, Türkçeyi "kayra"lamak -ve uydurma hamurunu uğralamak- uğruna "himmet" için gösterdiği gayretin yanı sıra "lûtf, atâ, atiyye, kerem, inayet, ihsan, in’am, atıfet" kelimelerinin unutulmasını da sağlamak / sağlama almak istemiş: 1935’in Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu'ndan 1978'in Özleştirme Kılavuzu'na kadar,
"inayet-in'am-atıfet" için birer
"ihsan" için iki;
"lûtf-atâ-atiyye" için üçer;
"kerem" için dört
karşılık vermiş.
TDK'nın 1942 model Felsefe ve Gramer Terimleri ise
"İnayeti rabbaniye" yerine "Tanrı kayrası"
"İnayeti rabbaniye mesleği" yerine "Kayracılık"
"İnayeti rabbaniyeye ait" yerine "Tanrı kayral" sözlerini münâsip görmüş.
Bugünkü TDK lügatinde (Güncel Türkçe Sözlük) "inayet, atıfet, ihsan, lütuf, kerem" kelimelerine bakarsanız 1935'teki "öz Türkçe" karşılıklara sonradan başkalarının da ilâve edildiğini görürsünüz. Bunlardan "inayet, atıfet, ihsan" kelimelerinin karşısında hâlâ "kayra" yer alıyor. Ayrıca, "lütuf" ve "ihsan" hâricindekilere "eskimiş" damgası vurulmuş. (Yakında "lütuf" ve "ihsan" da bu damgayı yer, görürsünüz.)
Peki, şu "atâ, atiyye, in'am" kelimelerini bugünkü TDK "eskimiş" sayıyor mu; onları hangi sözlerle karşılamış acabâ, merak ediyor musunuz?
İşte bunu öğrenmeniz mümkün değil.
Çünkü o kelimelerin kendileri TDK'nın lügatinde yazmıyor, yok...
Demek ki TDK'ya göre bunlar "eskimiş"ten de öte, yâni "ölü..."
Sen bırak, kurumlular habire sakalı saydırsın, kaç asırlık sözlerin ayağını kaydırsın...
Onların "ölü" saydıklarını / sandıklarını sen diriltmeye / yaşatmaya var mısın?..
"Varım..." diyorsan, Allah sana"atâ-atiyye-in'am" yağdırsın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.