• İstanbul 13 °C
  • Ankara 11 °C

TDK'nin Parantezi -1

C.Yakup ŞİMŞEK

Paranteze Kucak Açan TDK

TDK bir taraftan Türkçedeki bütün Arapça-Farsça asıllı kelimeleri harala gürele dilden defetmeye çalışıyor, öbür yandan Yunanca-Latince asıllı, halis muhlis Avrupalı sözlere buyur ediyordu. Bin yıldır bizim olmuş Doğulu binlerce söz TDK ve devletten gördüğü kötü muamele yüzünden artık yerlerde sürünüyor; buna karşılık hiç tanımadığımız Batılı kelimeler TDK ve devletin gözünde nazlı ve imtiyazlı görünüyor, resmî izinle Türkçe kılığına bürünüyordu. Bu nazlı ve imtiyazlı Batılı kelimelerden biri de “parantez”di.

“Parantez” kelimesi Redhouse (1882), Kaamûs-ı Türkî (1901-1902), İmlâ Lûgati (1928) ve Resimli Türkçe Kaamûs’ta (1937) bulunmuyor. Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı’ndaki tespitine göre “parantez” kelimesi TDK Türkçe Sözlük’ün ilk baskısından (1945) itibaren dilimizde görülür. Onun kayıtlarına göre kelime antik Yunanca “parénthesis (παρένθεσις)” kelimesine dayanıyor. Bizimkiler ise Fransızca (parenthèse) şeklini alıp benimsemişler.

 

Osmanlının Parantezi Yok muydu?

Peki, Osmanlılarda “parantez” karşılığında bir kelime yok muydu?

Vardı: muterize.

Redhouse’da olsun Kaamûs-ı Türkî’de olsun bugünkü “parantez” karşılığı olarak “mu’teriza → muterize” kelimesi vardı. Kaamûs-ı Türkî bu kelimeyi şöyle açıklamıştı:

Mu’teriza: Ekseriya cümle-i mu’terizayı araya alan kavseyn işâreti: ( ).

Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurduğu Dil Encümeni tarafından 1928’de hazırlanan İmlâ Lûgati’nde de “muteriza” kelimesi yerini koruyordu. Sonradan devlet tarafından sınır dışı operasyonuna maruz kalmasaydı yerinde kalırdı, çok da iyi olurdu. 1945’e kadar – hatta belki ondan da sonra – yazılan eserlerde bu kelimeyi görenler yadırgamazdı mesela. Nitekim“nokta” mefhumunda – TDK’nin bütün gayretlerine rağmen kelime ölmediği için – kopukluk olmadı ve ne iyi oldu...

Biraz düşünelim: Türkçede yeni bir mefhumu karşılayan ve neredeyse yüz yıl kullanılmış olan bu kelimenin ne zararı görülmüştü acaba? Arapça asıllı olmak dışında bir kusuru (!) var mıydı?

Arapçadan gelmiş olması “muterize” için bir lekeyse başta “arz (=sunmak)” olmak üzere “itiraz, maruz, tariz” gibi kelimeler de lekeli demektir. Çünkü hepsi “muterize”nin kardeşleridir ve aynı kökten gelir: arz.

Bu “lekeli” kelimelerle konuşanlar da – mesela “Arz ederim...” falan diyenler – tabii ki bu lekeye bulaşmış oluyorlar.

Bendeniz de “parantez” içinde ve dışında görebildiklerimi sizlere arz ederim...

 

Muterize: Yabancı / Parantez: Öz Türkçe

“Muterize” kelimesi 1935’ten itibaren “Arapça-Osmanlıca” diye yaftalandı; onun yerine önce “eğme” diye bir kelime getirilip arkalandı, sonra ondan da vazgeçilip Fransızcadan ithal edilen parenthèse → parantezkelimesi “öz Türkçe” diye markalandı...

Peki, bu nasıl bir “öz Türkçecilik” fikriydi? Bir öz Türkçe güzeli arayıp buluyorsun, sonra ondan vazgeçip Yunan asıllı bir Fransız prensesine tutuluyorsun... Hadi Arapça olanları sevmediğin için onların yerine Yunanca veya Latincelerini alıyordun; peki kendi bulduğun ve öz Türkçe olduğuna emin olduğun “eğme”nin ne suçu vardı da biletini kestin, sonra da Yunan asıllı bir Fransız olan “parantez” prensesini aldın? Acaba bu “eğme” senin gözüne sonradan “taşralı-köylü” gibi mi görünmeye başladıydı? Hani, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde rast gelinen bu söz “yazın ağaç dallarıyla yapılan ve üstü çul ile örtülen kulübe; eğilerek duvar üstüne yatırılmış çalı ağacı; döven ile sırt denilen kısmı birbirine bağlayan eğilmiş ince ağaç; altı okka buğday alan ağaç ölçek; gölgelik kaya altı; biçilmiş buğdayları yığmakta kullanılan eğri bir ağaç dalı; tek atlı arabalarda atın boynuna geçirilen eğri ağaç” filan demek olduğu için sana biraz toz toprak, biraz hayvan ve ahır mı koktu acaba?

O hâlde ey öz Türkçeci, bir Türk asili olan “yay” ne güne duruyordu, onu niye “parantez”e tercih etmedin?

(Ta Avrupa’dan “parantez” ithal edeceğine Türkçede “yay” gibi var olan “kavis” kelimesini niçin kullanmadın, diyecek kadar saftirik değilim. Çünkü o da Arapça...)

“Yay”ın kusuru da – taşralı olmasa bile – yerli olmasıydı zahir.

Oysa “parantez” edalıydı, havalıydı ve Avrupalıydı...

TDK’liler bana “Kardeşim, sen meseleye dar bakıyorsun...” diye itiraz ve şunu da ilave edebilirler: “Bütün parantezler yay şeklinde değil ki, bunun köşelisi de var; köşeli yay olur mu?”

Tamam beyler, haklısınız. Ama siz de şunu açıklayın o hâlde:

Bu “ayraç”ınızın “parantez”le ne alakası var?

Siz bu “ayraç” kelimenizi “ayır(mak) fiilinden imal etmediniz mi? Evet.

O hâlde bu kelimeniz Güncel Türkçe Sözlük'ünüzde verdiğiniz ikinci manaya belki uyar:

“Kalınan sayfayı belirlemek amacıyla kitapların arasına konulan ince, uzun karton parçası, bellik.”

Peki, “parantez”in asıl fonksiyonu “ayırmak” mıdır?

Muhtemelen şöyle bir cevap vereceksiniz: “Tabii ki kardeşim... Parantez işareti cümlenin asıl kısmıyla onu tamamlayan fakat dışında kalan unsurlarını elbette birbirinden ayırıyor. Bu yüzden ‘ayraç’ dedik...”

Mantık fena değil. Peki, o zaman şunun da cevabını verin:

Nokta, virgül, noktalı virgül, kısa çizgi, uzun çizgi ve tırnak işaretleri de bir şeyleri en az parantez kadar birbirinden ayırıyor; n'olacak şimdi?

Neyse, kalsın; bunlar TDK için biraz ince gelebilir.

Sormayalım, yormayalım...

25.04.2012

Bu yazı toplam 1796 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim