• İstanbul 19 °C
  • Ankara 20 °C

Yazın Edebiyat Olmaz - 3

C.Yakup ŞİMŞEK

“Gökçe Yazın” Türkçeye Ne Kadar Uyar?


TDK’nin marifetlerinden biri de mevcut kelimelere yeni manalar yüklemektir.
(Kelimelere devlet gücüyle böyle müdahalelerde bulunmak doğru mudur, doğruysa devam ettiriliyor mu; bu hususlarda TDK ne diyor? Bunlar ayrı mesele...)

“Gökçe” kelimesi de böyle bir yüklemeye maruz kalmıştır.

Kaamûs-ı Türkîde bir sıfat olarak geçen “gökce” kelimesi “mâvimsi, mâvimtırak” diye izah edilmiş. Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nda TDK bu kelimeye farklı bir mana vermiş: semavî. (Aynı manada “göksel” kelimesini de uydurmuş. Demek ki “gökçe”nin tek başına “semavî” ile başa çıkamayacağını düşünmüş.)

TDK’nin Güncel Türkçe Sözlük’teki “gökçe” maddesine verdiği ilk iki mana Kaamûs-ı Türkîde geçen izaha uygun: “1. Gök rengi, mavi. 2. sf. Bu renkte olan.”

Kelimeye üçüncü (gökle ilgili, semavi) ve dördüncü (güzel, hoşa giden) manaları TDK’nin nerden bulup yüklediğini bilmiyorum.

Kaamûs-ı Türkîde olmayan bu manalar TDK’nin kendi hazırladığı Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde de yok.

Orada “gökçe” için Türkiye’nin farklı yerlerinden tespit edilen manalar şunlar: 1. Gökyüzü. 2. Hamsiye benzer bir çeşit tatlı su balığı. 3. Yeşil, yemyeşil. 4. Bir çeşit armut. 5. Gri renkli öküz. 6. Taşlık alanda yetişen, yaprakları küçük ve dikenli bir çeşit ağaç. 7. Melek. 8. Azrail. 9. Kuş gözü gibi ve üzüm şeklinde çamlarda biten bir çeşit hayvan yemi. 10. Yaban güvercini. 11. Mavi gözlü (kimse).

Gökçe” için TDK tarafından verilen üçüncü (gökle ilgili, semavi) ve dördüncü (güzel, hoşa giden) manalar neden bunların tamamından farklı acaba?


“Gökçe” ile “Gökçek” Birbirine Karıştırılmış

TDK’nin kendi verdiği dördüncü (güzel, hoşa giden) mana aslında “gökçe”ye değil de “gökçek” kelimesine ait olsa gerek. Nitekim “gökçek” kelimesi Tarama Sözlüğü’nde “güzel, sevimli, hoş” şeklinde; Kaamûs-ı Türkîde “güzel, şirin, latîf, hüsn, hûb” diye; Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nde “1. Güzel (insan için). 2. Yiğit, cesur. 3. Taze, körpe” karşılıklarıyla açıklanmış. Muhammed b. Hamza’nın on beşinci asır başlarında yapmış olduğu Kur’an tercümesinde de “gökcek” kelimesi “güzel” manasında geçer.

TDK’nin bu “gökçe” kelimesine verdiği ve “gökle ilgili, semavi / güzel, hoşa giden” şekillerinde ifade ettiği manaları kendisinin uydurduğunu düşünmek zorundayız. Ta ki bu kelimenin 1935’ten önce de bu manalarda kullanıldığına dair bir örnek gösterilene kadar...


TDK’nin “Yazın” ile “Gökçe Yazın” Mantığı

Yazın” ile yetinmeyip bir de “gökçe yazın” diyen TDK aşağıdakilerden hangilerini düşünmüştü?

A) “Edebiyat”ın yükünü “yazın” tek başına taşıyamayıp pes edecek gibi...

B) Bu “yazın” yeni yetmesi “edebiyat” rakibinin karşısında biraz kara kuru ve yaz yağmuru gibi kaldı...

C) Halkımız böyle çöp gibi şeyleri sevmez, nitekim gelin alırken de eti budu yerinde olanını tercih eder. Bir dirhem et bin ayıp örter. Biz de “yazın”ı önce besiye çektik. Sonra da biraz allayıp pulladık ve bir “gökçe yazın” salladık. Gören maşallah desin!

D) Her ne kadar biz bu “yazın” kelimesini “yaz-mak” fiilinden türettiysek de Türkçede zaten mevcut olan ve “Yazın gölge hoş, kışın çuval boş...” sözündeki “yazın: yaz mevsiminde” zarfının gölgesinde kalacak gibiydi. Tabii, aynı “yaz”ın bir de genitif / muzafunileyh hâli vardı (Rahmetli babaannemin “Yazın artığı, kışın katığı...” sözündeki ‘yazın’ı kastediyorlar.) ve bunlar birbirine karışabilir.

E) “Edebiyat”ın başaramadığını “yazın”ımız halletsin, o yapamazsa “gökçe yazın” becersin...

F) Olsun, fazla söz göz çıkarmaz ki… Zaten diğer kelimeleri ortadan kaldırabilmek için de aynı şeyi yaptık...

Ha, bir de şu var: Hangisi daha öz Türkçe: “yazın” mı yoksa “gökçe yazın” mı?


Bizdeki “Edebiyat” ve Batı'da “Literatür”

Biz “edebiyat”ı atmak için uğraşırken Batılılar kendi dillerine Latinceden gelen “literatür literatur / littérature / literature” kelimesinden hiç rahatsız olmadılar. Evet, antik bir dil sayılan Latincede “harf” demek olan “littera”dan gelen kelime nerdeyse bütün Avrupa dillerine geçmiş...

Hepsi Latin olmadığına göre bu kadar milletin yüz yıllardan beri “literatür” kelimesini kullanıyor olması ve bunun yerine “öz bilmem nece” kelime uydurma yoluna sapmamaları hususunda TDK ne düşünüyor acaba?

Muhtemelen aşağıdakilerden biri gibi:

A) “Onlar bu işi bilmiyorlar...

–  Öyle mi? O hâlde “yazın / gökçe yazın” inadına devam edin...

B) “Biz bu işi yanlış yaptık...

– Öyle mi? O hâlde “yazın / gökçe yazın” saçmalıklarına derhâl son verin, bunu da herkese bildirin...

C) “Daha öncekiler böyle hatalar yaptıysa bize ne?..”

–  Öyle mi? O hâlde bu hataları resmen duyurun. Seksen yıldır süren bu yanlış gidişi durdurun, eski TDK’nin yırtıp söktüğü yerlere yama vurun, artık doğru yola buyurun. Kurumdan kurtulup hakikat karşısında divan durun, kendinizi ilmin kantarına vurun. Geçmişle yeniden irtibat kurun, dimağınızı has Türkçeyle yoğurun, yeni Kaamûs-ı Türkîler doğurun.

Dilsiz kalan milleti has Türkçeye doyurun.

Dilde artık doğru yola buyurun...

Buyurun!

11.06.2012

Bu yazı toplam 1400 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim