• İstanbul 13 °C
  • Ankara 14 °C

Edebiyat Toptan Sürülmeli

C.Yakup ŞİMŞEK

Türkçeyi  “edebiyat”sız, aynı zamanda “edîb”siz ve “edeb”siz bırakmakla TDK yetinecek miydi?

Hiç olur muydu, iki kelimeyi atmakla iş haddikifayeyi bulur muydu?

İhtiyat tedbirli, yüksek devirli, cin fikirli ve yan tesirli kafalara sahip TDK’miz sadece “edebiyat”ı yok etmekle bu işin bitmeyeceğini tabii ki biliyordu. “Edebiyat”ın bir de ailesi vardı: edebî, edebiyatçı, edebî eser filan… “Edebiyat” nasıl kovulduysa hısım akrabası da onunla beraber sürülmeliydi, hepsinin defteri dürülmeliydi.

Elbette onların yerlerine, evlerine de “edeb” ve “edebiyat”ı yok etmeye memur, nevzuhur, obur, mendebur, sokur ve bir tabur gerilla getirilmeliydi: Hem de langır lungur, tangır tungur...

Ve onlar TDK lügatlerinden sökün ettiler: yazıncı, yazıncılık, yazın eri, yazınsal, yazın bilimi, yazın bilimci, yazın dili

(Gördüğünüz gibi, hepsi de “çağdaş” kılıklı şeyler… Ne köhne Nedîm’i hatırlatıyor ne gazeli ne de Leylâ ile Mecnûn’u… Hatta Dertli, Karacaoğlan, Ahmet Hâşim, Yahyâ Kemal, Reşat Nûri, Peyâmi Safâ; Tanzîmât, Servet-i Fünûn; Rübâb-ı Şikeste, Safahât, Çalıkuşu, 9. Hâriciye Koğuşu’nu bile asla aklınıza getirmez. O kadar modern…)

İşte TDK’nin “edebiyat”sız ve “edeb”siz sözlerinden diğer bazıları: yazıncı, yazın eri (edîb, edebiyatçı), yazıncılık (edebiyatçılık), yazınsal(edebî), yazın okulu (edebî mektep), yazınsal mektup (edebî mektup), dolamlama (edeb-i kelâm), yazınsal sanatlar (edebî sanatlar), yazın türleri (edebî neviler), yazın tarihi (edebiyat tarihi), karşılaştırmalı yazın (mukayeseli edebiyat), çocuk yazını (çocuk edebiyatı).

Ataç Kadar Olamadınız mı?

Öz Türkçeci olsaydım TDK’ye sorardım:

Senin bu bol “yazın”lı, özenli ve yanaşık düzenli öz Türkçe sözlerin arasında “mektup, sanat, tarih” gibi kelimeler ne arıyor? Bunların Arapça olduğunu bilmiyor muydun, Türkçesini neden yapmadın?

Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda “mektup” için öne sürdüğün “beti” ve “betik” kelimelerin vardı, sonra onlardan niye vazgeçtin?

Peki, şu “sanat” ve “tarih” için ne diyorsun? Bunlar için hiç karşılık bulmamışsın. 1930’larda filan bulup da sonradan vazgeçtiklerin arasında bile “sanat” ve “tarih”in öz Türkçesi yok...

Ressam” ve “hattat” kelimelerine bulduğum karşılıklara (çizmen-uzyazar) bakıp da “sanat”ın ve “tarih”in öz Türkçelerini de benden mi bekliyorsun?

E, haklısın aslında; uydurduğum kelimeler seninkilerden aşağı kalmaz.

Benim asıl rakibim Nurullah Ataç olabilirdi. “Ressam” için bulduğum “çizmen” uyduruğu Nurullah Ataç’ın “bedizci”sini kıskandıracak derecede güzel değil mi a dostlar?

Fakat “hattat”a karşı özene bezene uydurduğum “uzyazar” sözüm için Ataççıların alayı çatlasın. Çünkü pirleri bunu başaramadı... (Bu cümleleri yazarken bir yandan “utku yırlamları” söylüyorum: “törüdüne yandım...”

Evet, uydurma kabiliyetim Nurullah Ataç’tan daha iyi fakat onun da hakkını teslim etmeliyim: Ben ondan kaliteli uydururum da onun kadar uyduramam... Adamcağız gece gündüz uydurmaktan helak olmuş, o derece yani... Hatta senin uyduramadığın mefhumlara da bir şeyler uydurmuş.

“Kurum”lu yüzlerce adamın varmış ama alayı bir Ataç kadar olamamış. Evet, o, dilci olmadığı hâlde bu iki kelimeye (sanat-tarih) kendine göre öz Türkçe karşılıklar bulmuş. Hem de birkaç tane: “Sanat” için hem “dörüt”ü bulmuş hem de “törüt”ü... “Tarih” için bir yandan “gündemeç” demiş, diğer taraftan “geçmiş-bilim / uza / uza-biliğ / uza-bilim / uzağı” sözlerini uydurmuş.

Yani uydurma işinde bu adam – kendi tabiriyle – “törütmen” gibi çalışmış.

(Affedersiniz, yanlış bir benzetme yaptım: Bu “törütmen” sözü Ataç lehçesinde “sanatkâr” demek, hâlbuki kendisi kelime uydurma mesleğinde “sanatkâr” tavrıyla değil “zanaatkâr” gibi çalışmıştı. “Zanaatkâr” yerine Ataçça bir “tilcik” veya “sözcük” yahut “keleci” bulamadım. Çünkü yok... Şimdi ben ona “zanaatkâr” demeyeyim de ne diyeyim? Ataç’ın bir öz Türkçe ayıbını daha yakaladım, gördünüz, değil mi? Ey Ataççılar! Yeni sürprizlerim için bekleyin...)       

Dil Derneğine de Çatasım Geldi

İşin garip yönlerinden biri de şu: Nurullah Ataç’ı “ödünsüz bir dilsever” diye öven Dil Derneği onun “sözcük”lerine neden sahip çıkmıyor? Adam herkese rezil ve gülünç olmak pahasına kendi uydurduğu kelimeleri kullanmış, TDK ve Dil Derneğinin heyetler hâlinde yapamadığını tek başına becerip “sanat” ve “tarih” kelimelerine bile öz Türkçe karşılıklar bulmuş... “Özleştirme durdurulamaz...” sloganını kendine bayrak yapmış olan Dil Derneği ise ne “sanat” ve “tarih” kelimelerine kendisi karşılık bulmuş ne de Ataç’ın “dörüt / törüt; gündemeç / geçmiş-bilim / uza / uza-biliğ / uza-bilim / uzağı” sözlerini benimsemiş. Nitekim bunların hiçbiri Dil Derneğinin Türkçe Sözlük’ünde yer almamış...

Yani, onlar da Arapça “sanat” ve “tarih” kelimelerini olduğu gibi devralmış...

Ömer Asım Aksoy’un feryat figanı, eski TDK’nin “dam üstünde saksağan”ı, yeni Dil Derneğinin duvar ilanı olan “Özleştirme durdurulamaz...”sloganı da “sanat” ve “tarih” karşısında havada kaldı, hava aldı, iflas borusunu çaldı...

Kim bilir, belki de ebedî uykuya daldı...

26.06.2012
Bu yazı toplam 1705 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim