• İstanbul 13 °C
  • Ankara 10 °C

TDK Gözünde Şiir

C.Yakup ŞİMŞEK

Klasik Türk edebiyatı denince akla ilk gelen  kelimeler “şiir” ve “nazım” olur sanırım.

Arapça asıllı oldukları için her ikisi de dil ve edebiyatımızdan koparılmak istendi.

TDK bin yıllık “şiir”i bitirmeye ve yerine 1935’ten itibaren “koşuk”u getirmeye çalıştı. Dîvânü Lügaati’t-Türk’te “şiir, kaside” diye izah edilen “koşuk” kelimesi, anlaşılan o ki, Türkçenin tabii seyri içinde yerini yavaş yavaş “şiir”e bırakmış, kendisi başka bir mecraya akmış: Nitekim “koşuk” kelimesi Kaamûs-ı Türkî’ye göre“bir nevi raks havası” demektir.

(Tabii ki TDK için “Türkçenin tabii seyri” nedir, ne değildir; bu ayrı bir mesele. Aslında “dilde tabii seyir” ile “tabii olmayan seyir” ne demektir; önce bunun esaslarının ve kıstaslarının tespit ve tayini gerek. TDK bu tespit ve tayini yapmış mıdır, yaptıysa ne zaman, nerede? Bana kalırsa yapmamıştır... Sebebini sakın şimdi sormayın; şimdi derdim başka, beni yormayın...)

TDK’lilerin akıl hocası, dil devriminin alkış ağası, öz Türkçenin mart havası, uydurmacanın ası ve Türkçenin yüz karası olan Nurullah Ataç ise “koşuk” kelimesini “şiir” değil “nazım” için benimseyip kullanmış. “Şiir”in ölmesini TDK’den daha çok istemiş olacak ki “şiir” yerine “yır” ve “aydık” diye iki “tilcik” çıkarmış.

(Bu sefer Dil Derneğine pek çatamıyorum: Lügatlerinde “aydık” kelimesini bulamadık fakat “yır”a yer ayrılmış. Gelgelelim “yır” için bir tane bile örnek cümle bulamamışlar. Niye acaba, hiç kullanan yok mu? Alın, sizin için Ataç’tan örnek buldum: “Bir ozan ki neye dokunsa güzelleştiriyor, ona bir yır erdemi veriyor...” Kızmayacaktım ama hafif sinirlendim galiba. Yahu “ödünsüz bir dilsever” diye övdüğünüz adamınızın yalnızca “sözcük”lerine değil “tümlem”lerine de sahip çıkmıyorsunuz!.. Hadi bir de “tümlem”i bilmediğinizi söyleyin ve beni bir kez daha şaşırtın! Gerçi bunu da lügatinize almamışsınız fakat hiç olmazsa anlamanızı beklerim.)

Arapça asıllı “nazm” kelimesinin ölmesi için daha fazla uğraşıldı. “Şiir”in karşısına yalnızca “koşuk”u çıkaran TDK “nazm” için dört rakip buldu: “dizem, dizge, dizim, dizin.

Uydurduğu bu kelimelerin karşılıklarını sonradan değiştirdi: Mesela “dizem” kelimesini “ahenk / tempo / ritim”yerine; “dizin” kelimesini “fihrist / indeks” yerine kullanmaya başladı. “Dizge” kelimesi Tarama Sözlüğüne göre “dizlik, diz bağı” demek. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göreyse bu kelime, ülkemizin çeşitli yerlerinde “erkeklerin giydiği getr biçiminde çorap, tozluk / dize kadar uzanan uzun konçlu çorap / diz kapağını geçen çorap / çorap bağı / dört beş santim eninde örülmüş kadın kuşağı / kadınların boyunlarına taktıkları altın gerdanlık” manalarında kullanılıyormuş. “Dizim” ise halk dilinde “ipliğe dizilen şeyler”demekmiş. TDK bu kelimeyi Bilgisayar Terimleri Karşılıklar Kılavuzunda “dizi” ile karşılamış, Güncel Türkçe Sözlükünde ise şimdi “dizilme işi, dizme / db. söz zincirinde birbirini izleyen ve belli bir birim oluşturan ögeler birleşimi, sentagma” diye izah ediyor.

Şimdi TDK’ye “gıcık” bir sual:

Mısra” yerine “dize” değil de “dizem, dizge, dizim, dizin” denemez miydi? Hangi ilmî gerçeğe göre “dizem, dizge, dizim, dizin” değil de “dize” tercih edildi?

(İngilizler, Fransızlar ve Almanlar bizdeki “mısra” karşılığında kim bilir kaç asırdan beri kullandıkları “verse / verset / vers” kelimesini niçin değiştirmediler acaba? Niçin olacak, salaklar da ondan... Aynı salaklar “şiir” demek olan “poempoésiepoesie” kelimelerini de yüzyıllardan beri hiç değiştirmediler... Ya TDK gibi bir müesseseleri yok veya müesseselerinde iş yok... Yazık!)

Bir gıcıklık daha edeyim bari: “Dizem, dizge, dizim, dizin...” Bunların hangisi daha öz Türkçe, niçin?

Hadi, birazcık daha gıcık (Çok mu gıcık oldu?): Türkçede “diz-” fiil köküne “-e / a” getirdiğinizde “mısra” kelimesinin manası mı elde ediliyor? Aynı köke diğer eklerden [-(e)m / -ge / -(i)m / -(i)n] birini eklediğinizde “nazm” kelimesinin manası mı beliriyor?

Bunlara mantıklı cevaplar verebilecek TDK’li bir ilim adamı çıkarsa ona saygılarımı sunarım. (Bu kadar gıcıklıktan sonra - gördüğünüz gibi - terbiyemi takındım.)

“Ne mantığı kardeşim?.. Arapça asıllı binlerce kelimeyi TDK’nin ne yapıp edip ortadan kaldırması icap ediyordu. Gıcırı bükme de olsa sürü sürü kelime uydurup buydurması lazımdı. Acelesi vardı, vakti dardı. Onlar da ilim adamı gibi değil amele gibi çalıştı, aktarıp kotardı, bunları çıkardı...”

İşte böyle diyenin ellerinden öperim...

21.07.2012

Bu yazı toplam 2441 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim