• İstanbul 14 °C
  • Ankara 21 °C

Hatice Bilen Buğra Ay Işığında Beliren Siluet

Fahri TUNA
hatice_bilen_bura

Karakalpaklı hikâyeci kız.

Umursanacak kadın ve umursanacak yazar.

Sıradan görünüşlü sıra dışı biri.

1951 Adapazarı Karakalpak doğumlu.

Ev hanımı, şapkacı, memur, emekli yüzbaşı ve yağ fabrikatörü altı kardeşin üçüncüsü.

Trabzon’dan Adapazarı’na göçen bir ailenin çocuğu; ailenin ve çevrenin: “Umursanmayan Kadınlar”da (1) genellikle o çevre ve o kadınlar var.

Ortanın az altında bir boy, minyon bir vücut yapısı, oval yüzünü çevreleyen seyrek-sepek sarı saçlar, hafif kavisli kaşlar, belirgin elmacık kemiklerinin ardında, ufak ve canlı bir çift göz, iri elmacık kemikleriyle uyumlu köprülü ve yayvan bir burun, geniş bir ağızda kaybolan ince dudaklar, burunla kafiyeli hafif kıvrık bir çene; her gün yüzlercesini görüp de dikkatinizi çekmeyen bir yüz, yüz binlercesi arasından bile hemencecik seçilebilecek ince, hassas ve derin bir bakış; işte size Hatice Bilen!

Yazma serüveninin başını şöyle anlatıyor: ‘Okumayı çok seven bir çocuktum. Hiçbir şey bulamazsam kese kağıtlarını açar okurdum. Mustafa Teymur Ateşli Adapazarı Lisesinde kompozisyon hocamdı. Hep 10 alırdım. Mustafa hoca sadece ders anlatmazdı; halk hikâyelerini, türküleri anlatırdı. Bunlar çok ilgimi çekerdi. Yaşadıklarımı gördüklerimi anlatırdım çevreme. Bir gün Tarık bey (Buğra), "niye anlatıyorsun bunları, oturup yazsana" dedi. Bir hikâye yazdım, ona okuması için verdim. Şöyle bir baktı "berbat" dedi. Ben de sinirlendim, oturup yeniden yazdım. Adı "Komşu Kadınlar"dı. Beğendi, bu hikâyem, "Umursanmayan Kadınlar "adlı kitabımın da ilk hikâyesidir. Ama yayımlanan ilk hikâyem, "Göz Açıp da Gördüğüm"dür. Bulgaristan'dan göçenlerin hikâyesidir.’

Üç üniversite mezunu: İlki, Atatürk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü, ikincisi; İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve San’at Tarihi Bölümü, üçüncüsü Tarık Buğra’yla evliliği.

Yayınlanmış dördü hikâye, biri roman, biri yüksek lisans tezi, biri doktora tezi yedi kitabı var: Umursanmayan Kadınlar, Ayın Uysal Işığı (2), Aynadaki Boşluk (3) ve Cumhuriyet Döneminde Resim Edebiyat İlişkisi.(4), 1914’lerden 1940’lara Türk Resim ve Romanında Gerçeklik (5),  Bir Tokada Bir Koca (6), Elde Kalan (7)

“Umursadığı Kadınlar”da –kendi ifadesiyle- “ezilen, horlanan, ama gene de yılmayan mücadeleci kadınların çaresizliğini, yalnızlığını paylaşmak” ve “cılız seslerini sağır kulaklara duyurabilmek düşüncesi ile” (8) kahramanlarını kadınlardan seçti. “Ayın Uysal Işığı”nda ise, “yine kadınları, ama bu kez eğitim görmüş kentli kadınları” anlattı. Hikayelerinin çıkış noktasını şöyle özetliyor Bilen: “Sosyal, kültürel, ekonomik farklılıkların kadınlarımızın sorunlarını çözmeye yetmediğini vurgulamak...” Aynadaki Boşluk romanında “kasaba çevresindeki insanların aile ilişkilerini ve iç dünyalarındaki çarpıklıkları” işledi. Bir kitabında ise, Batı’da birbirini besleyen iki kaynak, resim ve edebiyatın, bizdeki ilişkisini irdeliyor.

‘Niçin yazıyorsunuz?’ sorusuna cevabı şudur: ‘Bir şeyler sizi iter… Onun için yazıyorum. Eşimin rahatsızlığı, ölümü derken yazmaya bir süre ara verdim. Ne kadar yazamasam da, hep içimdeydi. Birikmiş demek… "Bir Tokada Bir Koca"daki hikâyeleri üç dört ayda yazdım. Hep şahit olduklarım, gözlemlediklerim birikiyor, hikâyeleri oluşturuyor. Ben sadece kadınların hikâyesini anlatmak istedim. Okuyucu alttan alta hikâyenin etrafındaki felsefeyi kendisi bulsun istedim.’

Emine Işınsu’ya göre, “fevkalâde temiz, yalın, içten pırıltılı” (9), Beşir Ayvazoğlu’na göre, “özentisiz bir Türkçe’si yalın bir üslubu var. Ama her cümlesinde tecrübeli bir yazarın ustalığını, dikkatini, hassasiyetini hissediyorsunuz.” (10) “Hatice Bilen, kahramanlarına son derece duyarlı, sevgi dolu bir yürekle yaklaşıyor” (11).

Hedefi hikâyede şiiri yakalamak.

Sanat sanat içindir anlayışını benimsemiş. Kültür Türkçesi ile yazmakta titizleniyor.

Tarık Buğra’nın karşı cinsteki izdüşümü olmaya aday!

“Bilen”dir yâ. “Bilinmeye” hevesli değildir.

“Rüyalarımda kendimi her zaman Adapazarı’nda görürüm” der.

Sait Faik ve Faik Baysal’ın ardından Cüneyd Suavi, Necati Mert, Ayfer Tunç, Nalan Barbarosoğlu ve Hatice Bilen Buğra... Ve gençler; Ayşenur Gülsüm Tuna, Sinem Torun, Emirhan Tezer, Dilara Meryem Selamet, Selin Dilmaç. Bir gün ansiklopedilerdeki bütün hikâyecilerin yarısının öyküsü Adapazarı’yla mı başlayacak dersiniz? Olmaz olmaz... Ne hayal ama...

Hatice Bilen: Sanat karanlığına karşı, ay ışığında beliren silüet.

 

(1) Umursanmayan Kadınlar, Bilgi Yayınları, İst.- 1989, 144 sh.

(2) Ayın Uysal Işığı,Ötüken Yayınları, İst.-1992,104 sh.

(3) Aynadaki Boşluk, Ötüken Yayınları, İst.-1995, 224 sh.

(4) Cumhuriyet Döneminde Resim Edebiyat İlişkisi, Ötüken Yayınları, İst.-2000, 168 sh.

(5) 1914’lerden 1940’lara Türk Resim ve Romanında Gerçeklik, Ötüken Yayınları, 2007,

(6) Bir Tokada Bir Koca, Ötüken Yayınları, İst.2010, 187 s.

(7) Elde Kalan, Ötüken Yayınları, İst., 2013

8,9,10,11) Fahri Tuna’nın Hatice Bilen’le 24 Aralık 1992’de Yeni Sakarya’da  ve Mart’2002 – sayı:15’de Irmak  dergisinde yaptığı söyleşilerden alınmıştır.

 

16.08.2014 

Bu yazı toplam 1650 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim