• İstanbul 18 °C
  • Ankara 21 °C

Hilmi Yavuz; Hâce-i Ekber’im Benim-I

Fahri TUNA

I.

Ben kendi hâlinde bir vatandaştım, arada portreler yazan. Daha doğru bir ifadeyle ‘portreler yazdığını sanan.’  Kendi küçük, küçücük dünyamda mutluydum. İşte buradan, tam da buradan, yazının başında, ilk paragrafından ilân ediyorum: Beni bu yola Ercan Yılmaz düşürdü. ‘Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol’ diyen şaire inat,  bir başka şairi ‘suçlu’ ilân ediyorum huzurlarınızda; her şey onun başının altından çıktı!

Tamam, biliyordum; ‘yaşayan efsane’ üç şair vardı; kimlerdi bunlar diye sormadığınızı da biliyorum. Kuşkunuz olmadığını da. Sezai Bey, Pakdil, Hilmi Yavuz dediğinizi de.

Kafdağı’nın ardındaydılar üçü de. Ardında olmalıydılar. Ulaşılmaz bir yerlerde. Dünyada ara sıra görünüyor olmalıydılar. Bazen bir şiirle, bazen bir denemeyle; bazen de bir yeni kitapla, ışık saçıyorlardı ufuklara.

Pakdil başkentteydi, duyuyorduk; Karakoç ‘başkentler başkenti’nde. Ya Yavuz? O daha büyülü, daha gizemli, daha muğlaktı; yerde miydi gökte mi, yukarıda mıydı aşağıda mı, sağda mıydı solda mı? Pakdil Ankara’daydı, Karakoç ‘Üretmen Han’da; Yavuz ise ‘Bilinmez Meşhur’umuzdu bizim. Pakdil ‘kalbimizi Kudüs’e biat ettiren’ adamdı, Karakoç ‘Sevgili / En sevgili / Ey sevgili / Uzatma dünya sürgünümü benim’ diye haykıran çağlar ötesinin sesiydi. Hilmi Yavuz ise ‘hüznün, hüzünlerin, hüzünlerimizin destanını kalplerimize yazan’ şairdi. Tamam böyleydi de, bize, bana neydi bütün bunlardan? Gitmek, tanışmak, dostları olmak, aklımın ucundan geçmiyordu bu ‘ulaşılmaz trio’ için.

 

II.

Ben kendi hâlinde bir vatandaştım, arada portreler yazan. Kendi küçük, küçücük dünyamda mutluydum. Bir gün genç bir şairlehy1ewwerewr tanıştım, hayatım değişti. Ercan Yılmaz’dı o genç şairin adı. Tek kitabı olan bir şair. Yirmi yedi yirmi sekiz yaşlarında, Kafkas yüzlü Kafkas gözlü bir delikanlıydı. Duruşu bakışı susuşu şairceydi. Hocaymış hamsisiyle ünlü bir şehirde, edebiyat hocasıymış. Yaz tatilinde gelmiş memleketine, hemşerimmiş.

Bu genç şairle, daha doğrusu ‘genç şair hoca’ ile yakınlaştıkça onu sevmeye başladım. Sevdikçe yakınlaştım, yakınlaştıkça sevdim. Şeyh Galip’çiydi, Dede Efendi’ciydi, Yahya Kemal’ciydi bu genç şair. Medeniyet diyordu, mısra diyordu, mecaz diyordu. Tanpınar, Asaf Hâlet, Necatigil diyordu sık sık.

 

III.

Hocası vardı bu genç hocanın; çok ama gerçekten çok sevdiği hocası. Dilinden düşüremiyordu ‘hoca’sını; hoca aşağıya, hoca yukarıya; hoca şunu dedi hoca bunu dedi. ‘hoca geldiğinde’, ‘hocama gittiğimde’, ‘hocamla buluşacağız’.

Bir müridin şeyhine bağlılığından daha ‘başka’, daha ‘öte’, daha ‘ileri’ bir şeydi Ercan Hoca’nın ‘hoca’sına bağlılığı; ‘iki dünya’sıyla bağlıydı adeta, ‘iki dünyası’na bağlıydı sanki, ‘iki dünya’da da bağlıydı kuşkusuz. Kutsal, kutsanan, kutsanmış bir sevgiydi, görebiliyordum.

İçinde ‘zirveler’ barındıran bir sevgiydi bu içinde ‘şiirler’, ‘düş’ler, düşünceler, düşünürler’ barındıran bir sevgiydi bu.

Hesabî değil hasbî, çıkarsız, umarsız, hesapsız bir bağlılıktı; görüyor, duyuyor, hissediyordum.

 

IV.

Ben kendi hâlinde bir vatandaştım, arada portreler yazan.  Kendi küçük, küçücük dünyamda mutluydum. Bu ‘genç şair’ çıkageldi bir gün, ‘ağbi, ADA dergisi olarak ’hocama’ bir özel sayı hazırlıyoruz, bir de ‘hocama saygı’ günü düzenliyoruz. Hocamla ilgili bir portre yazmayı düşünmez misin?’ dedi.

Zor, çok zor bir şeydi benim için; aklımın efendisi ‘kabul etme, yaşayan bir efsane’yi yazmak senin ne haddine’ diye uyarıyor, kalbimin efendisi ise ‘üç nedenle reddedemezsin; bir ‘Ercan kardeşini kırmamalısın’, iki ‘bir büyük şairi yazmaktan kaçamazsın’, üç ‘vefa hayatın en önemli olgusu değil midir?' diyordu; evet dedim.

‘Gülün Büyük Ustası; Hilmi Yavuz’un öyküsü budur. Umarım, Hilmi Yavuz Okyanusu’nda bir damlacık yer tutmuştur, dilerim.

 

V.

Ben kendi hâlinde bir vatandaştım, arada portreler yazan.  Kendi küçük, küçücük dünyamda mutluydum. Ülkenin ‘en küçük büyükşehir’inde ‘kültür daire başkanı’ydım, birçok etkinlikler düzenlemeye gayret eden.

2006 sonlarıydı. Bu genç şair yine geldi; ‘ağbi, hocam yetmiş yaşında. Ülkemizin birçok ilinde saygı günleri düzenleme hazırlıkları başladı. Sen de düşünmez misin?’

Hiç düşünmeden ‘evet’ dedim. ‘Ercan Hoca’mın Hocası’ ile onun en sevdiği tâbirle ‘rûberû’, yani ‘yüz yüze’ gelişimizin de öyküsü budur. O programla ‘bir başka’ onurlanmıştı ‘en küçük büyükşehir’; aynen vakidir.

18.10.2014

 


Bu yazı toplam 1115 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim