• İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

Cahit Zarifoğlu; Eylem Yürekli Şair

Fahri TUNA
cahit_zarifolu

Soylu bir kafa. Soylu bir kalp. Soylu bir zihin.

Özgür bir mizaç. Özgün bir mizaç. Özlü bir mizaç.

Sonuç: Soylu bir kalem.

Yürek medeniyetinin adamı.

Ve eylemlerin.

Eylem yürekli şair.

Daha lise yıllarından itibaren babasından ‘kaçtı’ içine, kendine, derinlere; ‘yalnızlık seyahatlerine çıktı’ sık sık, bunlardan birinde radyoda ‘Klasik Batı Müziği’ ile tanıştı, meftun oldu, yıllarca sürecek  ‘yakınlık’ böyle başladı.

Lise arkadaşlarından Rasim Özdenören,’ ‘Cahit’in en belirgin vasfı, kimseyle konuşmamasıydı’ diyor; bu böyledir: Kendi kendisiyle konuşanın iç çığlığı, gün gelir ‘hepimizin çığlığı’ olur, şiir, öykü, roman, deneme, günce hâlinde hepimizin gönlünde mekân bulur. Öyle de oldu zaten; ‘Yaşamak’ onun yaşamı olduğu kadar hepimizin hayatı değil midir; hayatı, sancıları, hüzünleri.

Felsefeye düşkünlüğü daha lise yıllarında bir lakap armağan edecektir ona: Aristo! Daha Maraş’tayken ilk çıkardığı edebiyat dergisinin adı da: Açı.

On yıl İstanbul Ü. Alman Filolojisi dönemi. Bohem, çılgın, macerayla dolu bir on yıl. 1960’ların koşullarında beş parasız hâlde karış karış otostopla Avrupa’yı dolaşmak da dahil buna. Üniversiteyi Rilke ile bitirdi.

Yolu Pakdil’den Karakoç’a, oradan Necip Fazıl’a, oradan da Nakşi şeyhi Kasım Arvasi’ye (ve kızı Berat Hanımla evliliğe) uzanan bir yol, bir işaret, bir devran, bir dünya.

Önceleri Diriliş, Yeni Dergi, Papirüs, Soyut ve Edebiyat Dergisi’nde yayımladı şiirlerini. İstanbul yıllarında Cemal Süreya’ya aynı evde oturmayı teklif edecek kadar yakın ve cesurdur.

İlk şiir kitabı ‘İşaret Çocukları’nı 1967’de cebinden bastırır; hediye ettiği bazı dostlarının kitabını soba tutuştururken kullanması onu elbette ‘deli edecek’tir. Bu kitap onun elbette ki ‘büyük şairliği’nin ilk işareti sayılacaktır.

Hayatı şiir olan adamdır o; şiir gibi geniş, şiir gibi derin, şiir gibi kaçışlarla dolu.

‘’Ne çok acı var’ mısraı, acıların emzirdiği bir şairin kırk yedi yıllık ömrünün özetidir belki de; özeti, anahtarı, çığlığı.

Gün gelir ‘yedi güzel adam’ (o, Rasim -Alaattin Özdenören kardeşler, Erdem Beyazıt, Mehmet Akif İnan, Ersin Gürdoğan, Bahri zengin) Mavera’yı kurarlar; adeta bir okuldur, üniversitedir Mavera. Onun hazırladığı ‘Okuyucularla’ sayfası, dergiye yeni bir unvan getirecektir: Arka sayfasından okunmaya başlayan dergi. (Not: ‘Okuyucularla’ sayfasında bu satırların sahibinin de - yüzlerce genç gibi - ondan fırça yemişliği, şiirden vaz geçip portreye yönelmişliği vardır.) Derginin lokomotifi ise tartışmasız Cahit Zarifoğlu’dur, elbette.

‘Yedi Güzel Adam’ (1973) ve ‘Menziller’ (1977)  şiir kitapları, onun gitgide ‘toplumcu şiire’ geçtiğinin de açık delilleri sayılmalıdır. Son şiir kitabı ‘Korku ve Yakarış’ta (1986) ise kırk yıllık ‘gerilimler’in yerini ‘huzur’a bıraktığı fark edilecektir.

O ‘modern, yeni, son derece zor bir şair’ (Talat Halman), o ‘şair-i maderzat/anadan doğma’ (Nabi Avcı) şairdir. Her ‘şiirine rahat ve vurucu dizelerle başlar’ (Hüseyin Atlansoy) ve ‘şiiri organik yani yaşayan’ (Haydar Ergülen) bir şiirdir.

Büyüdükçe küçülür, çocukluğuna kaçar; çocuk öyküleri, çocuk şiirleri yazar.

Şiiri ‘retorik’ değil ‘duyarlık’ gören şairdir o, bir ‘yürek adamı’na yaraşır şeklilde.

Yalnızlıkların ve kalbî duyarlıkların adamıdır o.  ‘dinlememişsiniz nice yıl kalbinizi / ev meslek iş para geçim diyerek’, ‘ah kardeşler, gönlümün yükünü kaldıramıyorum’ mısraları da onundur, ‘bütün büyük anlar yalnızlıktan yontuldu’ sözü de.

Karizmadır da, özgüveni, kararlılığı çok yüksektir. Mavera adına Ruslara karşı şanlı bir direnişe kalkışan Afganistan’a ekip gönderilecektir ama para da araç da yoktur. Engeller söker mi hiç Zarifoğlu’na? Elbette sökmeyecektir; sekreterine talimatını verir: ‘Kızım bana Rahmi’yi bağla!’, ‘Hangi Rahmi’yi efendim?’, ‘Rahmi Koç’u elbette’. Sekreter uğraşır didinir bulur, sonunda bağlamıştır telefonu: ‘Rahmi! Afganistan’a bir aylığına dergiden ekip gönderiyorum. Bir ciple şu kadar da para gönderiver!’ Rahmi Koç, hiç ama hiç tanımadığı birinin ‘eşit’ ses tonu ve ‘buyurgan’ ifadesiyle karşılaşmışlığın şaşkınlığıyla bocalayacak, ‘elbette efendim, hemen gönderiyorum’ diye cevaplayacaktır: Sorun çözülmüştür.

O bir eylem adamdır aslında.

Şiiri de eylemdir, hayatı da. Denemesi de eylemdir, romanı da. ‘Yaşamak’,  altın kalpli bir eylemcinin yaşadıklarından başka nedir ki aslında: ‘… eylemdir önemli olan ve o dahi değildir kalp olmadıkça.’

Serazad, bohem, çılgın, yalnız, özgür ve özgün bir kalemin son dizeleri, geldiği (ve gelinecek) menzili çok iyi tanımlamaktadır:                                                                                                                  

‘Seçkin biri değilim                                                                                                                                                      

İsmimin baş harflerinde kimliğim                                                                                                              

Bağışlanmamı dilerim.’

 

31.10.2014 

Bu yazı toplam 2244 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim