• İstanbul 20 °C
  • Ankara 21 °C

El Değmemiş Şikelerim Var, Hanım…

Fahri TUNA

Yarım Asırlık Anılar

 

Bize Güvenin, Zîra Güvensporluyuz!

 

Şöyle böyle otuz iki – otuz üç yıl öncesiydi. Askerî darbe sonrası ilçenin kaymakamı ‘futbol şampiyonası’ düzenletmiş, ilgiyi ve heyecanı futbola çekmeye çalışıyordu; ‘kitleleri futbol ve boğa yarışı ile uyuşturdum’ diyen İspanyol krallarına nazire yaparcasına.

Komşu köyün yakışıklısı Kıvırcık Necdet kardeşimiz de beş altı köyün – topu gördüğünde karakola koşmayacak- delikanlılardan bir liste yapmış, düzenleme kuruluna – o günkü adıyla tertip komitesine- müracaat etmiş, takıma da afili bir isim yakıştırmış: Güvenspor!

Panter İsa, Sokrates İlhan, Platini Gürsel, Sarıkafa Mustafa, Dayıoğlu Ergün o günkü takımdan hatırıma ilk gelen Güvensporlular. . Kıvırcık da ‘üçleme yapmış’: Başkan da, teknik direktör de, takım kaptanı da o. Anlaşılan ‘formaların parasını’ o vermiş.

Artık nerede görmüş beğenmişse, bu satırların sahibini de listeye almış. Söylemesi ayıp- lâkabımızı da duymuş: ‘Rüzgârın oğlu’. Da mühendislik fakültesi öğrencisiyiz, ne zaman gelip de oynayabileceğiz? Hatta daha ‘cep telefonunun icadına’ şöyle böyle bir yirmi sene var, ‘ev telefonu’yla tanışıklığı olan köy sayısı sayılı. Maç gününü bize nasıl haber verecekler? Anlaşılan bizim Güvenspor Başkanı bize biraz fazla ‘güven’miş.

Öyle olmuş, böyle gitmiş, ‘Otobüsçü Kuru Fahri’nin muavini Bozuk Para Hüsnü’nün eliyle’ bizim fakülteye maç tarihi ‘kripto’ hâlinde ulaştırılmış, bir pazar sabahı kesif ter ve sigara kokusu saldırılarına ‘ya sabır’ çeke çeke  ‘selamün aleyküm’ diyebilmişiz takıma, ‘şükür o da geldi’ sözleri arasında.

Rakibimiz de turnuvanın ev sahibiymiş: ‘İnekçi’

 

İnekçi’de Güven’de(mi)yiz?

 

Orgenerallerin 12 Eylül gecesi ülkeye getirdiklerini söylediği ‘huzur ve güven’ ortamında, bizler de o apoletlerin gölgesinde ‘Güvenspor’un sarı-lâcivertli formasını – öyle sanıyorum Kıvırcık Necdet’in Fenerbahçe sempatisi buna sebep olmuş olmalı- sırtımıza geçirmiştik.

Hakem de bizim ‘Eczacı Veli’ ağbi. Sözlerden, tezahüratlardan, bakışlardan anlıyoruz ki İnekçi’ye ‘güven tam’, Güvenspor’a ‘güven’ sıfır.

İlk otuz dakikada ‘üç ceviz’ bırakmışız rakip filelere. Üçünün de asistini Platini Gürsel yapmış, üçünü de ‘Rüzgârın oğlu’ bırakıp gelmiş...

Bizim ‘Eczacı Veli’, buz gibi üç golden birisini ‘öbür dünyaya’ bırakmış. Daha Türkçesi ‘iki ileri bir geri’ yapmış…

Son beş dakikaya ‘turnuvanın favorisi’ne karşı 2-1 önde girmişiz, ama Teknelerli Yangöz Mehmet’in bakışları misali, toptan çok ev sahibinin beraberlik golünü gözleyen ‘Hakem Eczacı Veli’, Dayıoğlu Ergün’ün ceza alanı içinde –kazara- topun eline gitmesine Reşat altını bulmuşçasına sevinmiş, penaltıdan beraberliği sağlatmıştı. Sıra gelmişti ev sahibinin galibiyet golüne. De, gelmiyordu o gol bir türlü.

Ben diyeyim sekiz, siz deyin on – dışarıdan izleyen tarafsız – gözlemciler dediler on iki dakika eklemiş maça Eczacı Veli, golü teşvik etmek için olmalı; bizim maçı tam on iki dakika uzatarak dönemin Guinness Rekorları kitabına girmeyi başarmış; rekorun karşılığında ‘top da bizim zavallı kalemize’ tasını tarağını toplayıp girmişti. Küçük bir hatırlatma: Dünya rekorumuzu yirmi beş sene kıran olmadı, ta ki Denizli-Fenerbahçe maçı on altı dakika uzayana kadar.

‘Hayatta hiçbir bomba, haksızlığa uğramış insanın öfkesinden daha etkili değildir!’

İnekçi Faciası’nın bende bıraktığı vecizeyi, o maçtan dönerken not etmişim akıl defterime.

 

Güvenspor’a Bir Allah Kulu Güvenmiyor

 

Turnuvanın en ‘gariban’ takımıydık, üstelik de ‘toplama’ydık. ‘Arkamız’, arkalayanımız yoktu zahir. Güvenspor’duk ama bize güvenen bir Allah’ın kulu yoktu. Şikâyet edecek merci de. Çaresiz ‘her şeyin sahibine ettik münacaatımızı’.

Grubumuzun ikinci maçında İnekçi’yle Abdurrahman berabere kalmıştı. Son maçımızı Abdurrahman’la oynayacaktık. Abdurrahman köyünün takımı daha dosttu bize, takım kaptanı Malkoçoğlu İbrahim ağbimizdi. Bizim Malkoçoğlu’nun da bıyıkları ‘Altaylardan gelen yiğit’ ölçülerindeydi.

Maç öncesi ısınırken bizim takımın liberosu Sokrates İlhan, yüzüne ‘sanki ölüme çarenin sırrını bulmuş da henüz ifşa etmemişliğin’ ifadesini yapıştırarak, bizi etrafında topladı ve sanki atom bombasını Nagazaki’ye değil de bizim kucağımıza bıraktı: ‘Arkadaşlar, Abdurrahman’ın kaptanı Malkoçoğlu ağbimizin mahsus selâmı var sizlere. ‘Bize iki farklı yenilin ki, hem biz finale çıkalım, hem de siz İnekçi’den intikamınızı almış olun’ diyor.’ Bunu söylerken İlhan, -henüz çıkmamış- bıyıklarının altından gülümsüyordu.

Kulağımda kalmıştı ‘intikam da aşk da kör eder gözleri’ diye.

Siyasî partilerimizin suretâ yaptıkları ‘temayül yoklamaları’nı inat, essahtan düşüncelerini aldım arkadaşlarımın: Durum ortadaydı.

 

Bal Gibi Şike Teklif Ediliyordu Güvenspor’a. Hem de En Mukaddesinden.

Türkçesi, bize bal gibi ‘şike’ teklif ediliyordu. Yerli Malkçoğlu’nun köyüne ‘en az iki farklı yenilecek’, karşılığında da trilyonlardan daha büyük ve ulvî bir menfaat elde edecektik: Eczacı Veli’nin kollaması ‘İnekçi’yi  turnuvanın çöplüğüne gönderecektik.

Güvenspor’umuzun sahibi ve kaptanımız Kıvırcık Necdet’in ağzını bıçak açmıyordu ama öfkesinden ve intikam duygusunun yoğunluğundan saçlarının kıvrımlarının ‘telgrafın telleri’ misali dümdüz olması da dikkatlerden kaçmıyordu.

Şikeydi dümdüz teklif edilen. Hem de kobra yılanı kadar zehirli, Afrika sırtlanı kadar kalleş, Gavurdağı tilkisi kadar sinsi ‘şike’; tavşan postuna bürünmüş öyle geliyordu üstümüze üstümüze. ‘Vefa’, ‘dostluk’, ‘hatır’ gibi mukaddes duyguları kullanarak üstelik.

Bu sırada Sokrates baklayı kaçırdı ağzından: ‘Ben sizlere güvenerek, Malkoçoğlu’na iki fark sözü verdim arkadaşlar!’

O an boğazımın düğümlendiğini, nefes alıp verirken zorlandığımı hissettim: Liberomuz şikeyi ‘şifahen’ imzalamış, kalecimiz de susarak ‘mühür’lemişti; -anlaşılan- bize ‘zarflatacaklar’dı.

Gözlerim karardı, dizlerimin bağı çözüldü.

 

‘Maçı Satan Anasını Satmış Demektir’

 

‘Arkadaşlar, maçı satan anasını satmış demektir! Adam gibi oynamak için çıkıyorum ben sahaya, namusu olan arkamdan gelsin’; Rüzgârın Oğlu’nun sesiydi duyduğumuz ses, –yani bu satırların yazarının-.

Bu kez bomba, İnekçi Wembley Çayırı’na düşmüştü: Ama mertliğin, dürüstlüğün, insanlığın bombasıydı düşen; rahmet bulutları gibi ‘gönülleri ısıtarak ve ışıtarak’ üstelik.

‘Ben de adam gibi oynayacağım arkadaş’ dedi Platini Gürsel, ve ekledi: ‘Beni satın alacak adam, anasından doğmadı daha’. ‘Ben de, ben de, ben de’ sesleri eklendi birbirine.

Kamuoyu baskısından olmalı, Sokrates’le Panter de ‘biz de’ diyerek, yemin ettiler ‘dürüstçe’ oynamaya.

Maçın sonucu ne mi oldu?

Enfes bir Ali Koka Limonatası için de, biraz içiniz ferahlasın: 1-1 berabere bitti. Daha beşinci dakikada lifi atan Rüzgârın Oğlu, topal topal uçtu adeta ve takımını öne geçirdi, ikinci yarıda  ‘öksürük’ten bir golü de biz yedik.

Böylece ‘Abdurrahman’ın (abd kul, abdurrahman Allah’ın kulu demek) onurunu de çiğnetmemiş oldu Allah’ın kulları, Abdurrahman’lara.

Üstelik ‘Gerçek Malkoçoğlu’nun şanına da halel getirmeden.

 

Üç Tarlayı Biçecek Hakimin Soyadına Bakın Siz: ‘Ekinci’

 

3 Temmuzdan bu yana-yaklaşık- on sekiz ay geçti; bu sürede şikeyle yattık, şikeyle kalktık. Yüzlerce sayfa iddia, binlerce sayfa tape, on binlerce dakika yorum, yüz binlerce satır gazete haberi. At izi it izine karış(tırıl)mış vaziyette.

Ligimizde sahiden şike var mı yok mu: Bilemem; var da diyemem, yok da.

Ama on sene sonra bana sorsalar ‘şike hengâmesinden aklında ne kaldı?’ diye, ilginç bir telefon tapesi derim: ‘Başkanım, üç tarlayı ektik, pazara biçecez’.

Şike davasına bakan mahkeme reisinin soyadına dikkat ettiniz mi hiç?

Etmediyseniz söyleyelim: ‘Ekinci!’

Diyecek sadece bir tek söz var kalıyor geriye:

‘Allah’ım, sen ne kadar büyüksün!’

 

11.01.2013

Bu yazı toplam 1325 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim