• İstanbul 16 °C
  • Ankara 23 °C

Öze dönüş ve yoldaki işaretler

M. Ali ABAKAY

Girdabı mükemmeliyet tanımlamasının vazgeçilmez remzi biçiminde sunma gafleti içinde, öz kimliğini esaret zincirleriyle sarmalayanlar, benliklerindeki enaniyete teslim olmaları hasebiyle şahsiyetlerini la-yusel hale büründürüp, birkaç günlük dünya hayatının safahatına aldanarak, ademin mevtle tanışmaktan uzak olduğunu mu sanır ?

Nefsinin kölesi olma bahtiyarlığına erişenlerin kalabalıkları istekleri, arzuları ve hevesleri uğruna şekillendirmelerinin günümüze yansıyan aksinde yaşadığımız dünyaya huzur-mutluluk getireceğine kendisini inandıranların ademe çalışmanın düştüğünü, müreffeh olma halinin sadece O’nun izniyle olduğunu, huzurun parada-pulda olmadığını, mensubu bulunduğumuz medeniyette insanın kazancının sadece bekçisi, kazancın kendisine bir emanet olduğunu söylemek, yaşanan deme tümüyle başkaldırı, isyan bayrağına sarılma,  yeniden dirilişe sahiplenme ihtiva ettiğini fikirle ortaya koyma kimin uykularını kaçırtır, kimlerin fincancı katırlarını ürkütür?

Tümüyle insanı dünyevî yaşama kodlayan, düşünme merkezini meflûç  hale getiren, bunu iğdiş eden, sadece beşerî yeme-içme-eğlenme ve uyuma karesinde düşünen, diğer yönleriyle kendisine bağlı esir halinde düşünen, insanlığı buna alıştıra alıştıra kendi inançlarını köreltip, sonradan bu yaşamla özdeşleştirdikten sonra kendi varlıklarının devam etmemesi halinde sahip oldukları her şeyin yok olacağı tehdidini savuran, fiilleriyle beyan eden anlayışın kökleri sorgulanmadıkça okyanus üzerinde görünen buzdağı, bir mana ifade etmekten uzaktır.

Tevhide çağıranların muvahhid kimlikte buluşmaları kadar sevindirici yönü olmazken, sadece kendi benimsedikleri etrafında bir vahdet telakkisi geliştirenler, Kur’an’a ve Sünnet’e başları zora düşünce müracaat etmeyi neden setretmektedir? Sadece kendisinin doğru olduğunu ifade edenlerin, ayn kitaba iman etmeleri,  aynı kıbleye yönelmeleri, aynı sünneti benimseleri farklılıkları azaltacakken ifradı ve tefridi ortadan kaldıracakken niçin kendisini ötekileştirmekte ve sadece kendisinin söz sahibi olduğunu ifade yolunu seçmektedir? Bu Gayretullah’a dokunmaz mı?

Kaosu var olmaları için gerekli bilenlerin sistemli-plânlı çalışmalar üzerine inşâ ettikleri huzursuzluk, fitne ve fesad ocakları ile şaha kalkarken, özellikle kendilerinin mevcudiyetini eninde –sonunda yerle bir edecekleri medeniyeti sarsma emareleri, onları darmadağın etme anlayışı dikkatle gözlemlenecekse kendi inançlarını benimseyenler üzerinde  şedid olma hali söz konusu değildir. Şedid olma hali diğer insanlar üzerinde iken, o insanlar ki aynı inancı paylaşan, farklı dilleri konuşan, ayrı coğrafyalarda yaşama farklılığı sebebiyle ilgilenilmeyecek olanlar mıdır? Eller havaya kalkınca ümmete dua edilmeyecek mi, bu esnada? Kendi kardeşi ateşler içinde yanarken insanın yalancı cennetlerde sefa sürmesi söz konusu olabilir mi? Sadece kendi mensup olduğu milliyetten gelme olanları mı kurtarmak esastır, bu cehennemî hayatta?  Başka bir ülkede-coğrafyada olan haksızlıklar karşısında bizim vicdanımız sızlamayacak mı? Başkası kan kusarken bizim “Oh olsun!.. Rahat durmadılar. Onların başına gelen bela, haklarıydı.” Deme yanlışlığımız söz konusu mu? Ellerimizi beraber açtığımız Rabbimize, içinde bulunduğumuz devranda Firavunlara karşı Musa bekleme, Nemrudlara karşı İbrahim isteme hakkımız olmayacak mı? Zulme uğrayanların yanında bulunmuyorsak, mazlum olanların acılarıyla dertlenmiyorsak, inancı sebebiyle kıtallere uğrayanlara desteğimiz söz konusu olmayacak ise, kendi kendimize kendi kendimiz sıfatlar vererek, mazluma bu dünyada her türlü zulmü reva görenlere uzatılan zeytin dalı, firavunlardan, nemrutlardan merhamet dilemekten başka bir iş değildir  ve bu, Rabbe isyan etmenin, şirk koşmanın saklı tutulan halidir. Kur’an’a ve Sünnet’e tam manasıyla teslim olmama hali, kavmiyetçilik zehri zaman içinde giyilen maskelerin düşmesine sebebiyet verirken, tarihe bakıp ders çıkartmayanların durumu ne acıdır?

Dünyada huzursuzluğun kaynağını hepimiz bilmemize rağmen, çoğumuz bundan haberli iken, itiraf etmede kendimizi zorluyor, itiraf edememe durumunun kendi rahatımız sebebiyle (Ne demekse!..) olduğunu saklamıyoruz. Bu rahatsızlığı ortadan kaldıracak güç, ancak kendi ayakları üstünde dikilmeye muktedir olanların davranışlarıyla vücuda gelir.

Bir oyun ve eğlence halinde gördüğümüz şu iki günlük dünyada, iktidarda olanların kimi zaman muktedir olmadıkları söz konusudur. Ne zaman iktidar olma ve muktedirlik aynı safta söz konusu olmuşsa, hedefler kalıcı, amaçlar belli hale gelir. Bundan rahatsızlık duyanlar, bunu kendi varlıklarının izmihlal sebebi gösterenler, kendi saltanatlarına karşı tehdid algılama hali bilenler, öncü kuvvetlerini teyakkuz haline getirerek, nabız yoklamasında bulunur, bu yoklamalarla ibreyi kendi taraflarına yöneltmedikleri zaman, ikinci-üçüncü plânlarını devreye bırakır. “Hala anlamadınız mı, meselenin ağaç kesmek olduğunu?” veciz ifadesi, çok şeyin kısa özetidir, hülasasıdır.

İnsanlığı tüketime zorlayıp, üretim ve dağıtım ağını elinde tutanlar, fiyatları belirleme hakkını sadece kendi egemenliğinde olduğunu, kimsenin buna hakkı bulunmadığını ifade ederken haklar ve özgürlükler nerededir?

Devletleri iktidara getirdikleri kadrolarla kendilerine borçlandırıp, onların yer altı ve yer üstü kaynaklarına el koyanlar, sanayi ve ekonomi alanında kendilerinden habersiz bir işin yapılmasına müsaade eder mi?

Firavunî saltanatlarını, Nemrudî egemenliklerini devam ettirme amacıyla iman ettikleri ilkeler uğruna kan dökenlerin, yuva yıkanların, yeryüzünü cehenneme çevirenlerin ibadet ettikleri mabut, kimdir?

Günümüzde bir insanın yaşamı kaç sene ile sınırlıdır? Hangi insan, 200 sene yaşamaktadır, günümüzde?

İnsanlığa zulmedenler, öldükleri vakit, kimler tarafından hayırla anılmıştır ki günümüzdekiler anılmaya layık olsun?

Hepimiz sonuçta kendi inancımız çerçevesinde âlemlerin sahibi olan Allah’a döndüğümüzde zülüum-haksızlık eden kim olursa olsun, hesabını verebilecek mi?

O hangi Rabbtır ki kendi yarattığı kuluna zulmedeni, öldüreni, eziyet edeni af edecek?

O hangi Rabb ola ki zulm eden kulunu sevecek?

O hangi Rabb ola ki zulmedene yardımcı olan kullarını cennetine koyacak ve o hangi Rabb ola ki cennetinin kapılarını zulmedenlere   sonuna kadar açacak?

Ben o Rabb bilinen mabudu kabullenmeyen kişiliğimle yeryüzünde nerede bir zulme uğramış insan olsa, topluluk olsa, millet olsa elimle olmasa dilimle dilimle olmasa kalbimle o hakları gasp edilmiş olanların yanındayım.

Kendilerini elit-beyaz gören, kendilerindne başka olanı köle-hizmetli konumunda düşünen, kendi icad ettikleri putlarına kendi söylettikleri ilkeler uğruna savaşan, yerinde oturup başkalarının sırtından kazanan, zevk û sefa içinde yaşayan, bu yaşamı sadece kendisine layık gören ve bunu saltanat bilip babadan oğla miras bilenler, ah û enînle, figan û zârla, kanla gözyaşıyla, perişanlıkla, cinayetlerle- katliamlarla, tecavüzlerle, işkencelerle darmadağın edilmiş, tar û mâr  olmuş sadece ve sadece zulme karşı koymanın insanlık gereği bilenlerin bedduaları ile bulundukları tahtlardan indirileceklerini bilmiyorlar mı? Onlar, nasıl bir inkılâpla sarsılacakların ve aşağı edileceklerini hissetmiyorlar mı?

Bize dayatılan her türlü giyimi-kuşamı, içmeyi-yemeği, ahlâkı, musıkîyi, mimarîyi, mevkiî-makamı, aracı-gereci hemen terk etmek, bu kuşaklar için oldukça zordur. Milimetrik hesaplarla hayata entegre edilen taklidî yaşama uyum sağlayanlar, alışkanlıklarından vazgeçmeyecektir, geçemez de… Bu hayata alıştırılanların, bu yaşamı benimseyenlerin alışkanlıklarının esiri iken öze dönüşleri çok sıkıntılı olacaktır. Öze dönüşün gerçekleşmemesi, el verdikçe tehir edilmesi ve bunun için ne gerekiyorsa yapılması, gördüğümüz çalışmalar, yapılan organizasyonlar, kurulan tuzaklar, olsa olsa geçici bir nefes alma halidir.

Hakk, onları kendi elleriyle zelîl kılarken, mazlum insanlığı kurtaracak ve onlara rehberlik edecek olanları bilmez mi?

Dünyanın çektiği sıkıntı, insanlığın öze dönüşüdür. İnsanlığın maruz kaldığı zulümkâr her davranış, öze dönüşün ertelenmesi içindir. Öze dönüşün sıkıntılarına göğüs germek de kendi ayakları üzerinde durmak isteyenlerin katlanması gereken bir imtihandır. Bu imtihandan başarılı çıkanları başka zor imtihanlar beklemektedir. Biz, bunu biliyoruz ve daha zor dönemeçlerde farklı engellerle karşılaşacağımızı bilmekteyiz.

Her türlü hileden, desiseden, tuzaktan sadece ve sadece O’na sığınıyor, O’ndan yardım bekliyoruz. O, ne güzel bir vekîldir!...

21.04.2014

Bu yazı toplam 940 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim