• İstanbul 19 °C
  • Ankara 21 °C

Şehrine Bağlı Kalmak

M. Ali ABAKAY

Hangi kuş isteyerek terk eder, yuvasını? Bakıver kırlangıçlara, leyleklere, serçe kuşlarına, yusuftutanlara… 

Onlara bakıp bakıp imrenirim, açıkçası.

Küçüklüğümüzde toprak damlı evimizin girişinde Rahmetli Anneannem, tahta kapının üstünü iki parmak kalınlığında kesmişti. Merak ederek kendisine sorduğumuzda kırlangıçlar için bunu yaptığını belirtmişti:

-Onlar, Hacc görmüş kuşlardır. Biz, kendilerine saygı göstermesek olur mu?

Hacc denilince kuşların yuvasına dokunmak elbette yasak ve kimse karışamaz, yuvaya.

Herkesin geride kalanına rahmet, Babam, nebati yağ tenekesini kesip, yuvanın altına gelecek şekilde çiviletmiş, yavru kuşların düşmesine hem engel olmuş hem de eyvanın temiz kalmasını düşünmüştü:

-Hechecıkler, düşmesin, günahtır.

Kuşların küçüklüğü “cık” ekiyle karşılandığında iki kez tekrarlanan Hacc ifadesiyle akla gelen kırlangıçlar mı hep şanslı? Çatal kuyruklarıyla süzülen kırlangıçlar dışında bizde yusuftutanlara da karışılmaz. Kumru, hayat arkadaşı ölünce tek başına yaşar, dünyada oldukça. Kumru’ya vefalı bakışın temelinde gelenekte bu ince yaklaşım var. Leylek, yuvasını yüksek yerde yaptığı için kırlangıç gibi hayatın içinde değil, yüksek binaların, tütmeyen bacaların bakılmasıyla hayatın değişmez manzarasında yer alır. Yuvalar, daima yerindedir ve karışılmaz.

Bizde ismini” lak lak”tan mı almış, uzun gagasıyla çıkardığı ses itibariyle bilinmez. Uçuşlarıyla,  vücutlarının narinliğiyle Leylek, zararlı hayvanlarla beslenen, doğal ortamın dengesini sağlayan bir önemli unsur. Ne yazık ki ziraat alanında kullanılan kimi zehirli ilaçlardan dolayı leyleklerin sayısında düşüş var. Suların kirlenmesi, av alanlarının azlığı leyleklerin gittikçe azalmasına sebep olmaktadır. 

Kuşlar âlemine baktığımızda serçe kuşlarına dokunmayışımız söz konusu. Sadece küçüklükte av merakı ile öldürdüğümüz kuşları düşündüğümüzde çatallı lastiği şimdi lanetliyorum, intifada hariç.

Hiç mağara ehlinin girişinde yuva yapan güvercin unutulur mu? Güvercine bu sebeple dokunulmaz, yaşadığımız şehirde. Güvercin, kutsal emanettir, açıkçası. Hatta örümceğin dahi gereksiz yerde  yuvası bozulmaz.

Yuvasına bağlı kuşların yuvasını bozmanın günah olduğunu belirtmeye gerek var mı? Kim yuva yıkmışsa, yıkacak ise Rabbinden bulsun. Rabbi, Allah olanın korkusu, yuva bozmaya engeldir. Allah, Rabb kabul edilmeyince, piramidler dikenler kutsanınca, Nemrutluk tavan yapınca, zulüm ayyuka çıkınca yuvaların bozulduğu, ailelerin sarsıldığı, insanın başıboşluğa terki, katliamların sıradan hale gelmesi, işkencenin, tecavüzün tepki almadığı, yüzyılların mimarî eserlerinin ortadan kaldırılması, su kaynaklarının kenarlarında kurulan şehirlerin yıkılması kaçınılmazdır. Bu devranda onu yaşamaktayız, hayatın içinde.

Hangi kuş yuvasını terke zorlansa kolay kolay ayrılmaz yuvasından. Kırlangıç, doğduğu yuvayı hatırlar. Kırlangıç ölmedikçe yuvasından ayrı düşmez. Yuvada doğan kırlangıç, yeni yuva yapmışsa yuvası elbette boş kalmaz, yeni misafirler kalıcı olur.

Şimdi kuşların nasıl yön bulduklarını merak edenler çıkabilir. Onu halk eden, o donanımdan kendisini mahrum bırakmamıştır. Bu vefa duygusu diğer hayvanlarda mevcuttur. Evden yüzlerce kilometre uzaklığa bırakılan kedilerin dönüşü, çoğumuzun bilgisindedir. Evcil hayvanların eve sadakati bilgimiz dahilindedir. Evin bekçiliğini yapan köpeğin karnının doyduğu eve yabancı kabul etmeyişi, vefanın somut halidir.

Acaba, insanın doğduğu, büyüdüğü, olgunlaştığı, yaşının kemâle erdiği şehrinden, kazasından, köyünden, toprağından ayrılması nasıl bir histir? İnsanı toprağına bağlayan sadece memleket midir? Diğer değerlerin etkisi nedir? Şehri ya da yaşanan mekânı mekân kılan değerler toplamı mı ucuzlaşmıştır yoksa yozlaşan insan mıdır?

Çoğunlukla gezip farklı yerleri görme merakımız, söz konusu. Geçmişe yolculuk yaparken, bu gün dahi binlerce sene önceki halini koruyan ve fazla kimsenin merakını celp etmeyen dağlık-kayalık kesimler için savaşan, kavga eden, kan döken kavimlere baktığımızda toprağa saygının, emniyetin, iktidar hırsının ölçüsü kendisini gösterir.

Şehrine saygısı kalmamış, saygıyı parada-pulda arayan, şehriyle tüm bağını koparmış, üretimden uzak, tüketim canavarının esiri olmuş, millî değerlerden kopmuş, insanî vasıflardan uzak düşmüş topluluklara aslında çok hikâye anlatmak lazım da kırlangıç kadar yuvasını sevmemiş olanları tanıdıkça ne anlatalım?

Şehre vefayı azaltan unsurları ortadan kaldırmak, bizim boynumuzda borçtur. Şehrini sevmeyeni sevmeme hakkımızı kullanmamız, bir yükümlülüktür. Bu sorumluluğun, mükellefiyetin şuuruyla donanmayan ruhların bilinçlice hareket etmesi söz konusu değildir.

Bu yüzyılda bu şehirleri sadece emperyal bombaları mı yıkıyor?

Sen neredesin İbrahim?

28.06.2014 Diyarbakır

Diyarbakır Kitapları Dizisi'nde yayınlanacak Diyarbakır Sohbeti  Kitabımızda yer alan makale...

 

29.09.2014 

Bu yazı toplam 767 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim