• İstanbul 20 °C
  • Ankara 22 °C

Denilse nedir derdin?

M. Ali ABAKAY

Denilmiyor ki söylene neden dertli olduğumuz. Sorulsa cevabını veririz, saat değil gün değil aylarca sürecek cevabımız.

Sorulaydı, nelerin eksik olduğunu söylerdik, nerede yanlışlık yapıldığını ifade ederdik, açık ve net biçimde.

Denilseydi, derdimizin ne olduğunu açıklardık, belgeyse belge, bilgiyse bilgi.

Denilmediği için suskunluğumuzu bozmuyoruz, içimize atıyoruz, söylemek istediklerimizi. Anbara dönüşen yüreğimiz kaldırmıyor artık, sinemizde birikeni ve susmayı yeğliyoruz, konuşmak yerine.

Konuşursak, dinlenecek mi sözümüz ve yerine getirilecek mi belirttiklerimiz? Bunu da bilmiyoruz, açıkçası.

Söylenecek sözü olanın dinlenmediği müddetçe konuşması, etki bırakmaz. Çünkü kişi, ihtiyaç hissettiğinde söz tesir sahibidir, etki bırakır.

Aç olanın hayalini bir parça ekmek süsler, susuz olanın bir tas su ve uykusuz gözlerin beklediği birkaç saat uyku ve hasta olanın düşlediği sağlık, yokluk içinde kıvranan kişinin beklediği varlık ve hayata şekil vermek isteyenlerin tahayyülünde dünyada huzur…

Sorulaydı cevaben derdik, dünyada savaşların bu yüzyıldaki sebeplerini anlatırdık, muhattabımıza.

Sorulaydı, devletlerin iktisad alanında birbirini neden ezdiklerini söylerdik, nasıl davranılması gerektiğini belirtik, dilimiz döndüğünce.

Sorulaydı, gençliğin ifsada uğramasının sebeplerini, sonuçlarını ve meselenin çözümüne dair konuşurduk.

Sorulsaydı, tarihten misaller verirdik, bu günü yaşamak ve yarına huzurlu bakmak adına.

Sorulsaydı, sinemadan müziğe, tiyatrodan estetiğe, şiirden hikâyeye, romandan makaleye varan geniş çizgide nelerin olması gerektiğini dile getirirdik.

Sorulsaydı, siyasetin kirliliğinden temize çıkış yolunu anlatırdık, kimin bu ülkeye hizmet ettiğini, kimin ihanette olduğunu söylerdik.

Sorulsaydı, fikir ve sanat alanında doğru olanın ne olduğunu ifade ederdik.

Sorulsaydı, nerede konuşulacağını, nerede susulacağını dile getirirdik, açık yüreklilikle.

Sorulsaydı ah sorulsaydı.

Sorulmadığı için suskunuz, ondandır konuşmama orucumuz.

Denilseydi, konuşanların neden konuşmaması gerektiğini belirtirdik.

Derdimiz bu aslında, dile getirilmeyen.

Derdimiz, huzura doğru gidişin önünü tıkayan engellerin bilinmemesi.

Derdimiz, aynı şeyleri ifade ederken kendi nefsimizi ön plâna çıkarmadır.

Derdimiz, kendimizden başkasına yaşam hakkı tanımamadır.

Derdimiz iki günlük dünyada firavunlaşan nefsimizin tatminsizliği karşısında kendimizi nemrutlaştırmaktır. Bunu yaparken de ehliyet sahibi olduğumuzu utanmadan dile getirmektir.

Derdimiz, herkesi sadece ve sadece kendi etkimiz altına almak ve bizi biz yapan değerleri bir yana itip, ölmeyecekmiş gibi davranışımızdır.

Derdimiz, doğrunun sadece kendimizden sadır olduğunda kör inatla ısrar etmemiz.

Derdimiz, başkası aç yatarken tok olma halinin belasına uğramamız.

Derdimiz, silahlar can alırken katilimiz olacaklarla mutluluk pozları vermemiz.

Derdimiz, dünyevî saltanatımızın sarsılmaması için her türlü yolu mübah görme saplantımız…

Sahi bunları dile getirmek bize ne kazandıracak?

Nihayetinde derdimizi soran var mı?

Konuşmanın, lafın belini kırmanın ne manası ola?

Bize sorulmadı ki cevap hakkımızı kullanalım.

Hem soruyu bize soracak olan kim?

Kaç keredir rüyalarıma girmedesin, sana karşı mahcubum İbrahim!..

Bu huzursuzluğu yeryüzünü kana bulayarak gittikçe artıran kim?

09.11.2014

Bu yazı toplam 969 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim