• İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C

Bölünme Korkusu

Önder SAATÇİ

Otuz yıllık terörün millî bünyemizde hiç yara açmadığını söylersek yalan olur. Terör zamanla kendi tabanını oluşturmuş, kendi tezlerini dillendirecek bir medya desteğini de arkasına almıştır. Zaten, terör örgütleri öncelikle kendileri lehinde bir kamuoyu oluşturmayı hedef alır. Terör hayatın bir parçası olunca da kitlelerin teröre boyun eğmesi istenir. Zamanla da örgütün, kurumlaşarak siyasî bir yapıya kavuşması hedeflenir.

Terör örgütleri bu minval üzere çalışırken elbette yardakçıları vardır. Bunlar ülke içindeki ve dışındaki mihraklardır. PKK örneğinde iç mihraklar Türkiye’deki derin devlet ve medya(elbette bir kısmı), dış mihraklar ise ABD ve İsrail başta olmak üzere haçlı zihniyetini günümüze uyarlayan Avrupa devletleridir. Bilhassa, İskandinav ülkelerinin, PKK’nın kara sevdalıları olduğu biliniyor.

Türkiye bugün iyiden iyiye terörün ağına düşürülmüştür. En sade vatandaştan en eğitimlisine birçok insan Türkiye’nin bölüneceği günü(!) oturup beklemeye koyulmuştur. Toplumdaki bu ruh hâli tam da terörün hedeflediği toplum psikolojisidir. Unutulmamalıdır ki terörün dilimizdeki bir karşılığı da “tedhiş”tir. O da korkutma, yıldırma anlamlarına gelir.

Terörizmin işini kolaylaştıran, dolaylı yoldan onun önünü açan daha başka amiller(faktörler)  de vardır. Bunlardan biri teröre toptancı ve kolaycı bir tavırla yaklaşmaktır. Bugün, halkımızın bir kısmı bütün Doğu ahalisinin, terörün destekçisi olduğuna ya inanmış ya inandırılmıştır. Teröre en çok maruz kalan ve terörden en fazla zarar gören yörelerimizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu olduğu göz ardı edilmektedir. Terör örgütü Kürt vatandaşları Türk kardeşlerinin gözünden düşürmüş, Türkleri de Kürtlere karşı kışkırtmıştır. Bu, nifakın ta kendisidir.

Günümüzde Türk nüfus arasında, milliyetçilik millî şuurdan ve milletine hizmet etme duygusundan saptırılıp “Kürt düşmanlığı”na indirilmiştir. Bu anlayış toplumda gün geçtikçe de yayılmaktadır. Bu tutum bir taraftan şuur altındaki bölünme korkusunun dışa vurumu, dolaylı yoldan da terörün ekmeğine yağ sürmektir. Eğer bir ülkenin vatandaşları geçmişlerindeki kader birliğini unutarak birbirlerine nefret hisleriyle dolmuşsa, ortak bir geleceği beraberce kurma iradesini elden bırakmışsa, o ülkede herkesin birbirini “öteki”leştirmesi için gerekli zemin hazırlanmış; birbirini sevmeyen insanların aynı siyasî çatı altında yaşaması imkânı da ortadan kalkmış demektir. Böyle bir ortamda,  dışlanan tarafın kendisine uzatılan ilk ipe, yani “Kürtlerin de bir devleti olmalıdır.” propagandası yapan terör örgütüne sarılması meşruiyet kazanır(!) Bundan da yalnız ve yalnız terör kârlı çıkar.

Terörün ekmeğine yağ süren bir başka husus da bu ülkenin aydınlarının, fildişi kulelerden memleketin gerçeklerini göz ardı eden parlak lâflar edip halkı yanlış yönlendirmeleridir. Hatta, bölünmenin en iyi seçenek olduğuna kendini inandıranlar ve başkalarını da bu karabasanın içine çekmeye çalışanlar var. Aydın vasfını taşıyan insanların en önemli sorumluluğu ve hedefi toplumlarının selâmeti olmalıdır. Oysa, bugün üniversite kürsülerinde ders veren, eline kalem tutuşturulan veya topluma hitap etme imkânlarına kavuşan pek çok bilim adamı, yazar, sanatçı, siyasetçi bölünmenin kaçınılmazlığından dem vurabiliyor. Günümüzde Kürt ve Türk soylarından gelen toplum fertlerinin ne kadar iç içe girdiğini göz ardı edenler bölünmenin, birçok çatışmayı da beraberinde getireceğini görmekten acizdirler. Bu diplomalıların toplumda açtığı yara en az terör kadar derindir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde fertler hukukî ve eşit vatandaşlar olmakla beraber manevî zeminde de kardeştirler. Bu kardeşliğin temelinde İslâmın ortaya koyduğu “ŞÜPHESİZ, MÜMİNLER KARDEŞTİR.” düsturu var. Millî Mücadele’miz de Müslüman kardeşliğinin en önemli değerimiz olduğunun isbatıdır. Bugün içinden geçtiğimiz süreçte Müslüman aydınlara(Kendilerine İslâmcı deniyor.) düşen de Liberal, Marksist, Kürt ırkçısı güruhların peşinden giderek özerklik, federasyon, Kürtçe eğitim, Türkiye bayrağı, Türkiyeli, vb. sloganların peşinden koşmak değil, kardeşlik duygusunun takviyesine hizmet etmektir. Kur’ân ve sünnetin bildirdikleriyle amel edip nifakın her türlüsünü defetmektir. Bu hususta vebal büyüktür.

Şu da malûmdur ki bugün Irak’ın kuzeyinde yapılandırılan Kürt devleti bir ABD-İsrail projesidir. Türkiye’nin Kürt soyundan gelen vatandaşları evlâtlarının geleceğini bütün komşularıyla kavgalı, 3-5 milyonluk bir muhayyel Kürdistan’da değil, 75 milyonluk büyük, demokratik, hür, müreffeh ve geleceğe güvenle bakan bir Türkiye’de arayacaklardır. Kardeşlik duygusu ve hayatın gerçekleri bunu icap eder.

Milletimizin bu zor günlerde ihtiyaç duyduğu şey karamsarlık değil, ümittir.

02.05.2013 

Bu yazı toplam 1283 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim