• İstanbul 15 °C
  • Ankara 23 °C

Irak, Suriye, Mısır

Önder SAATÇİ

21. asrın ilk çeyreğinde de tıpkı geçen asırdaki gibi Batı emperyalizminin hile ve desiseleriyle karşı karşıyayız. Ezelî İslâm düşmanlığı Batı’nın genlerine işlemiş durumda. Irak, Suriye ve Mısır’daki hadiseleri biraz da bu gözle görmekte fayda var.

Batı’nın Şark meselesi olarak 19. asırda ortaya koyduğu proje Osmanlı’nın parçalanmasıyla bitmiş olmuyordu. Osmanlı’nın külleri üzerinde kurulan yeni devletçikler uzun süre Batı’nın doğrudan veya uzaktan güdümünde kalmalıydı. Nitekim, Irak’taki İngiliz varlığının tam mânasıyla çekilmesi ancak 1973’te gerçekleşmiştir. Mısır’da da 1952’ye kadar Krallık rejimiyle bu ülke doğrudan İngiliz güdümünde tutulmuştur. Suriye ise 1946 yılına kadar bir Fransız sömürgesidir.  Günümüzde de bu üç ülke iç karışıklıklarla sarsılıyor. İnsan kanı buralarda ırmaklardan akan sulardan farksız. Irak’ın yumuşak karnı olan etnik ve mezhebî çeşitlilik kurcalanarak bu ülkenin kuzeyinde bir Kürt yapılanması 1991’den bu yana hayata geçirilmiş durumda. Bu yapılanmaya gün geçtikçe meşruiyet kazandırma süreçleri yaşanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin de bu değirmene su taşıdığı ortada. Bu gelişmelerin bir ayağı da Türkiye’ye “Kürt milliyetçiliği” şeklinde yansıyor. Türkiye kendi çevresindeki bu gelişmelerin ardından koştukça ve önüne geçemedikçe sorun içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Hem Türkiye’nin geleceğine dair kaygılar artıyor hem de ortadoğu gün geçtikçe ABD-İsrail ikilisinin at koşturduğu bir alan hâline geliyor.

Mısır’da, Müslüman Kardeşlerin yıllar sonra iktidara gelmesinin faturası Mısır halkına can ve kanlarıyla ödetiliyor. Suriye’deyse ise İsrail’in menfaatleri doğrultusunda Beşşar yönetimi dolaylı desteklerle ayakta tutulmaya çalışılıyor. Rejimin elindeki kimyevî silâhların başkalarının eline geçmemesi isteniyor. Çünkü o silâhları Müslüman kanı akıtmak için yalnızca Beşşar Esed veya Saddam Hüseyin gibiler kullanabilir!.. Bütün bunların Suriye’ye faturası ise bu ülkenin bir daha hiçbir zaman siyasî birliğini elde edemeyecek olması. Zira, Suriye’nin kuzeyinde Irak’taki gibi bir Kürt devletçiğinin temelleri atılmış oldu. Suriye’de bundan sonra kurulacak bir siyasî yapılanmada, Kürtlerin yeniden Suriye’nin birliği içinde yer almak isteyeceklerine inanmak saflık olur.

Irak ve Suriye’nin bugünlere gelmesinde Arap ırkçılığının rolünü de unutmamak lâzım. Bu ırkçılık hele Suriye’de o derece ileri götürülmüştür ki Kürtlere nüfus cüzdanı vermeme noktasına vardırılmıştır. Her iki ülkedeki Türkmen varlığı ise gelişmelerden en çok zarar gören kitledir. Gerek Suriye’de gerek Irak’taki Türkmenler bu hengâmenin içinde silâhsız ve savunmasız kalmış yegâne taraftır. Bu ülkelerdeki Türkmenleri dünya kamuoyu ve Türkiye görmezden gelmektedir.

Sözün özüne gelecek olursak, Osmanlı’nın dünya siyasetinden tasfiye edilmesinin tesirleri bugünlere kadar ulaşıyor. Osmanlı çatısının benzeri bir çatıyı İslâm ülkelerinin kuramadığı da bir gerçektir. Eğitim, ekonomi ve silâh üstünlüğü hâlâ maalesef Batı’nın elindedir ve Batılıların bitmez tükenmez sömürgecilik iştihaları dünyayı kasıp kavurmaya devam ediyor.

 

20.08.2013

Bu yazı toplam 1082 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim