• İstanbul 20 °C
  • Ankara 22 °C

Bursa’dan geliyorum-1

Önder SAATÇİ

Şehirler dün de bugün de hayatımızı kuşatan mekânlar. Evleriyle, çarşılarıyla, insanlarıyla ve Anadolu coğrafyasını vatan toprağına çeviren bütün maddî ve manevî kültür değerleriyle şehirler tarihin içinden akıp gelen hayatımızın renklerini, tatlarını bünyesinde barındıran mekânlar. Günümüzde her ne kadar bütün şehirler birbirine benzemeye başladıysa da şehirlerimizin kalbine doğru çıkacağımız yolculuklarda o şehirlerin bizde, daha başka izler bıraktığını görebiliriz. Hele hele kendini yeniden üretmeyi başaran, bu gayreti kendinden ve bizden esirgemeyen şehirlerimizin daha uzun bir müddet gönüllerde taht kurması pekâlâ mümkün. Bursa da böyle bir şehir.

 

Bursa’yla tanışıklığım 1985 yılına uzanır. O zamanlar Arap turizminin Bursa’ya yeni bir ekonomik değer hâlinde girdiği yıllardı. Bir taraftan bir turizm işletmesinde tercüman olarak çalışırken diğer taraftan da Bursa’yı keşfediyordum. O tarihlerde “Beş Şehir”i okumamıştım ama Bursa’nın tarihî mekânları ve zirvesi Uludağ beni büyülemeye yetmişti. Ahmet Hamdi’nin ünlü eserini birtakım izlenimlerimden sonra okumak Tanpınar’ın satırlarının her birinin zihnimde daha canlı bir şekilde yer etmesini sağlamıştı.

 

Bursa’nın bugünkü hâlini anlatmak icap ederse bu şehir âdeta kabuklarla örülmüş gibidir. İlk bakışta veya sathî bir bakışla Bursa’nın kocaman bir şehir olduğunu görmek mümkün. Hatta, caddelerindeki trafik karmaşasıyla, soluduğunuz her nefeste burnunuzu dolduran egzoz dumanıyla tam bir büyük şehir.

Öyle ki çeşitli lokantaların, çay bahçelerinin, kafelerin dış mekânlara yerleştirdiği masalara oturduğunuzda dahi sizi ya caddeden geçen araçların gürültüsü veya çevrenizdekilerin sigara dumanı kaplıyor. Bursa, insanlarına bütün refah ve eğlence imkânlarını sunarak da büyük bir şehir olduğunu isbatlıyor. Süpermarketler, AVM’ler, lüks mağaza ve dükkânlar, yeni yeni hizmet vermeye başlayan şehir içi hafif raylı taşımacılık sistemiyle Bursa, insanlarını bütünüyle kuşatmış durumda. Bu kuşatılmışlıktan yorgun düşen Bursalıların piknik yapmak için seçtiği mekânlardan biri de şehrin girişindeki Botanik Parkı’nın ve onun yanı başındaki Hayvanat Bahçesi’nin önünde bulunan yeşil alan. Bursalılar hafta sonunda bu çimlere yayılarak önlerindeki çevre yolundan vızır vızır geçen taşıtların gürültüsü eşliğinde piknik yapmanın zevkine varmaya çalışıyorlar!..  Kısacası “Yeşil Bursa”, artık yalnızca Bursa ovasının, meskûn olmayan ve inşaat canavarının henüz ulaşmadığı bölgeleri için geçerli bir tabir. Ama Bursa’nın bunlardan ibaret olduğunu düşünmek insanı yanıltır. Gerçek Bursa’yı keşfetmek için bu şehri mutlaka sokak sokak, semt semt gezmelisiniz.

 

Bursa’yı bir turist edasıyla gezdiğinizdeyse şehrin sizi karşılayan zenginliklerini yavaş yavaş keşfetmeye başlıyorsunuz. Her şeyden önce Uludağ ve Ulucami ziyaretçiler için vazgeçilmez mekânlar. Bu seferki seyahatimizde Uludağ’a çıkmadık. Zaten teleferik de tadilattaymış. Yapılacak yeni teleferiğin bir maketi şehrin göbeği sayılan Heykel semtinde sergileniyor. Oldukça modern bir tasarımla üretilecek yeni teleferiğin hizmete gireceği günü dört gözle bekliyor Bursalılar ve Bursa’nın ziyaretçileri. Ancak Uludağ’a kara yolundan da ulaşmak mümkün. Bu yol üzerinde bulunan İnkaya köyü de bilhassa Arap turistlerin uğrak yerlerinden biri. Burada, Osmanlı’yla bir yaştaki çınar bütün ihtişamıyla kendisini görmeye gelenleri, daha köyün başındayken, her tarafı kuşatan yeşil dallarıyla karşılıyor. Köyün girişindeki çeşmeden de Uludağ’ın eteklerinden akan buz gibi suyla ferahlıyor ve ulu çınarın altında uygun bir yer bulabilirseniz serinlemeye, yorgunluk atmaya başlıyorsunuz. Şehre indiğinizdeyse yurdun her tarafından gelen insanlarımızla Arap turistlerin hep beraber Ulucami’nin kubbesi altında buluştuğuna şahit oluyorsunuz. Ulucami’deki serin ve huzur dolu hava duvardaki dev hat levhalarıyla bir araya geldiğinde “mimarilerin en ilâhisi” mısralarını hatırlıyorsunuz. Ulucami’nin bu herkesi kucaklayan hâli yalnızca iç mekânıyla sınırlı değil. Çevresindeki parkta da, havuz başında da günün dağdağasından kurulmak için biraz olsun nefes almaya çalışanların ve etrafındaki çarşılardan gelip geçenlerin, alışveriş edenlerin hepsinin Ulucami’nin ziyaretçileri olduğunu hissediyorsunuz.

 

Turizmin sosyal dokuyla bütünleştiği ender alanlardan biri Bursa. Hele Ulucami’nin, demin anlatmaya çalıştığım hâli bende, hacca veya umreye giden vatandaşlarımıza Arap kardeşlerinin bir iade-i ziyareti gibi geliyor. Bu türlü bir turizm işleyişini Akdeniz kıyılarımızda gözlemek imkânsız. Antalya’da turizmin getirmiş olduğu kozmopolitliği hatırlayacak olursak Bursa turizminin farkı daha iyi anlaşılacaktır. Hele hele, bir taraftan Ulucami’yi, Orhan Camisi’ni, Yeşil Cami’yi, Emir Sultan’ı ziyaret ederken hiç tanımadığımız; ama yine de bize munis gelen insanlarla birlikte kıldığımız vakit namazları İslâm kardeşliğinin ruhlara nüfuz ettiği ve çok daha farklı bir ibadet şevkini, lezzetini tattığımız anlardır.

 

Bursa’yı biraz da bu gözle görmeye muhtacız.

 

bursa1bursa2
Bu yazı toplam 1769 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim