• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

7. Türk Dili Kongresinden İzlenimler

Önder SAATÇİ

Türk Dil Kurumu tarafından 24-28 Eylül 2012 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen 7. Türk Dili Kongresi sona erdi. Türkçenin her alanına ait meselelerin konuşulduğu, tartışıldığı ve fakirin de bir bildiriyle katıldığı kongreye yurt içinden ve yurt dışından 204 Türgolog çağrılmıştı. TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da davet edildiği açılış töreni pek çok basın yayın organınca takip edildi. TDK, 26 Eylül 1932’de düzenlenen ilk kongrenin yıl dönümünü, dört yılda bir düzenlediği kongrelerin gerçekleştirildiği haftaya denk getiriyor. Bilindiği üzere, 26 Eylül aynı zamanda her yıl dil bayramı olarak kutlanıyor.

 

Kongreyi bir seyahat şirketine ihale eden TDK’nın bu hususta hiçbir masraftan kaçınmadığını ve her türlü imkânı davetlilerine sunduğunu bir kenara kaydetmek lâzım. Bundan dolayı Kurum yetkililerine müteşekkiriz. Katılımcılar kongre boyunca Bilkent Otelinde hem konaklayıp hem oturumlara katıldılar. Bu durum katılımcılara kolaylık sağlarken oturumları takip etmek isteyenler için bir zorluktu. TDK bunu, Kurumla otel arasına koyduğu servis araçlarıyla gidermeye çalıştı.

 

Kongre ve sempozyumlarda bildiri sunacak bilim adamlarının sayısının fazlalığı oturumların aynı anda birden fazla salonda yapılmasını icap ettiriyor. Bu durum işin tabiatından olsa da izleyiciler için kötü sürprizleri de beraberinde getiriyor. Aynı anda iki yerde olamayan insanoğlu ister istemez takip etme istediği oturumlardan birini feda etmek zorunda kalıyor.

 

Kongreye Türk dünyasının çeşitli ülkelerinden katılan kadın temsilciler giyimlerini kendi ülkelerinin aksesuarlarıyla tamamlamışlardı. Özbek ve Türkmen hanımların başlarındaki başlıklar, boyunlarına attıkları eşarplar, sırtlarındaki şallar allı yeşilli renk ve desenleriyle Türk dünyasının esintilerini taşıyordu. Bu arada, kongrede Türk dünyasının artık birbiriyle iç içe olduğu gözlendi. Türkî cumhuriyetlerden gelerek Türk üniversitelerinde çalışan katılımcılarla Türk cumhuriyetlerindeki üniversitelerde çalışan Türkiye’den gitme bilim adamları bu ortamda bir araya gelmiş oldu. Böylesi ortamlar aynı zamanda Türkologlara meslektaşlarıyla buluşma, görüşme ve tanışma fırsatı veriyor. Salonların önündeki çay molalarında ayaküstü sohbetlerde hem ilmî konular tartışılıyor hem dostluklar tazeleniyor. Bundan önce katıldığım sempozyum ve kongreleri de göz önüne aldığımda bu kongrede bildiri sunumlarının sonunda gerçekleştirilen ilmî tartışmaların bolluğu ve seviyesinin yüksekliği dilciliğimiz açısından bir kazançtı.

 

Turizme bakışımızın işletmecilerden farklı olduğunu bu kongre dolayısıyla bir kere daha gözlemiş olduk. Çeşitli ülkelerden katılımcıların bulunduğu bir ortamda insanlara sunulan öğle ve akşam yemeklerinin Türk mutfağının seçkin örnekleri olması beklenirken Bilkent Oteli, katılımcıları ya bazı spesyaller(özel yemekler)le ya da kendilerince yeni yorumlar getirdikleri Türk(!) yemekleriyle ağırladı. Meselâ, bir patlıcan yemeği olan hünkârbeğendiyi davetliler peynir içine bulanmış et yemeği olarak yemek zorunda kaldılar. Katılımcıların çoğunun Türkiye’den olduğu düşünüldüğünde Türk yemeklerinin ikramda ağırlıklı yeri tutması beklenirdi. Her öğünde katılımcılara etli yemekler sunan bir otelin mutfağında neden Türk yemeklerinin şaheserleri olan et sote, tas kebabı, çoban kavurma, veya ızgara çeşitleri bulunmasın. Türkiye’ye gelen herhangi bir kişi zaten, kendi ülkesinin yemeğini burada yiyemeyeceğine göre Türk yemeklerini tatmasında işletmecilik açısından ne sakınca olabilir…

 

26 Eylül gecesi bir konser ve kongre sonundaki Kapadokya gezisi kongrenin kültür ayağını oluşturdu. Bunun yanında, TDK kongre sırasında kendi yayınlamış olduğu kitapları pazarlama fırsatı da buldu. %50 indirimle satılan kitaplar akademisyenlerce büyük bir ilgi gördü. Yalnız, kitapların satışa sunulması için eski model bir otobüsün gezici satış aracı olarak otelin bahçesine çekilmesi yerine Otel salonlarından birinde kitapların okuyucuyla buluşturulması daha uygun olurdu. Bu arada, gezinin Kapadokya yerine Ankara Kalesi, eski TBMM binası, Taceddin Dergâhı, Hamamönü ve Beypazarı Evleri gibi Ankara’nın tarihî yerlerine düzenlenmesi Türk kültürünün tanıtılması açısından daha uygun olurdu.

 

Bu satırlar vesilesiyle, kongre için Ankara’ya geldiğim 22 Eylül Cumartesi günü, Türkiye Yazarlar Birliğinde, D. Mehmet Doğan Bey’in davetiyle katılmış olduğum kahvaltılı danışma toplantısında, yeni dostlar edinme fırsatı buldum. Sıcak bir ev sahipliğiyle karşılandığım TYB’deki buluşmadan da unutulmaz hatıralarla ayrıldım. Ayrıca, 2013’te 35. yılını kutlayacak olan TYB’nin üyelerinin tatlı telâşını ve heyecanını gözledim.

29.09.2012
Bu yazı toplam 1550 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim