• İstanbul 16 °C
  • Ankara 21 °C

Yusuf Dinç ile ekonomi gündemi ve 15 Temmuz

Fatma Gülşen KOÇAK

Trakya Üniversitesi öğretim üyesi yazar Yusuf Dinç ile ekonomi gündemini ve 15 Temmuz ile referandum sürecinin ekonomiye yansımalarını konuştuk.

15 Temmuz’un ekonomik anlamı nedir?

15 Temmuz bir ihanetin hezeyanıdır. Bu hezeyan kendi çarpık emellerine kendi ülkelerini kurban edecek vahşiliğe ulaşmıştır. Eskiler süt emdiği memeyi kesmek derlerdi bu türden tutumlara. Çoğu ismi bilinmeyen kahramanlarımız sayesinde başarılı olamadılar. Ancak sınırlı da olsa ekonomik tortusu kaldı. Bugün dünyada bir darbeye dayanacak ekonomi yoktur. Mısır örneği önümüzde. Darbeciler IMF ile borç anlaşmaları imzalamaya başladı. Türkiye ise sanki bir şey olmamışçasına işletmeleri 17 Temmuz’da fatura kesmeye devam ediyordu. Bu inanılması güçtür. Zaten hazmedemediler ve ikinci perdeye geçtik.

Bir darbeyi silahla yapmak pratiktir. Önleyecek halk yoksa sonuç muhakkaktır. Peki ya halk direnirse? O zaman plan değişir. Ekonomik darbe başlar.

Ekonomik Darbe Nedir?

Ekonomi bir spekülatif işlem ve mekanizmalar bütünüdür. Tüm işlemler temsili değerler üzerinden gerçekleştirilir. Haliyle tüm kararlarda spekülatiftir. Örneğin reyting şirketlerinin kararları bu minvalde değerlendirilebilir.

Yatırım yapılabilir ülke diye bir kriter reyting şirketlerinin metodolojisi içinde bulunmaz. Kredi reytingini bunlar verdiği halde yatırım yapılabilir ülke kriteri nereden çıkıyor bu halde? Şuradan; dünyada bir çok fon vardır. Bu fonlar büyük tutarlı paraları ellerinde bulundurur. Bunlar bazen nitelikli yatırımcılara aittir. Genellikle de faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki halkın tasarruflarıdır.

Bu fonlar kurulurken tasarruf sahiplerini tatmin etmek üzere sadece belirli reytingin üzerinde kredi derecesi bulunan ekonomilere yatırım yapılacağını esas sözleşmelerine yazarlar. Böyle bir kaydı esas sözleşmesinde bulundurmayan fonlar da vardır ancak bunlar azdır. Bu nedenle yatırım yapılabilir ülke kriteri gelişmiştir.

Reyting şirketleri belirli bir bedel karşılığında imzaladıkları sözleşmeler üzerinden hizmet verirler. Bunlar ekonomi için bir reyting hesaplarlar. Ekonominin aktörleri olan borçlanıcılar içinse genellikle ekonomi için hesaplanan reytingin bir altındaki notu atarlar.

Türkiye’ye ekonomik darbe vurmak üzere reyting şirketleri bu kapsamda yıllardır kullanılmaktadır. Hatta reyting şirketleri hizmet ettiği amaç için Türkiye’yi yeri geldiğinde olduğundan yüksek reytingli de gösterebilirler. Bugüne kadar çıkarları bu yönde gelişmemiştir. Ancak kararlarının tamamen subjektif olduğunu ortaya koymak üzere bunu belirtmek istedim.

Türkiye’de darbe girişimin başarısız olduğu anlaşılır anlaşılmaz ekonomik darbe harekete geçirilmiştir. Önce Wikileaks üzerinden propaganda başlamış gece gece milletin canı irmik helvası çektirilmiştir. Wikileaks’in helvası yenirken S&P harekete geçmiş darbe girişiminin sonucu ortaya çıkmadan not indirimi kararı aldığını açıklamıştır. Akabinde geçtiğimiz günlerde Fitch notumuzu yatırım yapılabilir seviyenin altına indirmiştir. Bu noktada gümrük birliği gibi yeni argümanlar kullanılacaktır. Kur üzerinde bu etkiler izlenebilir.

Dövizini Boz Kampanyası Etkili Oldu Mu?

Dövizini boz kampanyası istenen ekonomik etkisini göstermedi. Ancak toplum ve iktidarın birbirine inanmışlığını ispatlaması bakımından Türkiye’nin düşmanlarına ve hainlerine gözdağı verdiği muhakkaktır. Kampanya etkili olabilirdi. Ak Parti iktidara gelmeden önce Türkiye’de mevduatın ve katılım fonunun %57’si döviz cinsinden tasarruflardan oluşuyordu. Bugün bu oran %39’a düşmüştür. Ekonomi politikalarının başarısı bu bakımdan etkili olmuştur. Bugün itibariyle bankalarda 530 milyar TL’lik döviz bulunmaktadır. Kampanyanın etkili olabilmesi için cari açığımıza tekabül eden 180 milyar TL’lik döviz bozdurulması gerekiyordu ancak son açıklanan verilere göre sadece 35 milyar TL gerçekleşme olduğu biliniyor. Anlaşılan o ki hacimli tutarlar tepki vermedi kampanyaya fakat tabanda karşılık bulundu. Yani tankın altına yatan kahramanlar her yerde devletinin yanında. Devletimiz de yatırımları ile halkının yanında olduğunu gösteriyor.

Devlet Ekonomide Etkili Mi?

Liberal ekonomilerde devletin altyapı yatırımlarını gerçekleştirmesi beklenir. Türkiye bu bakımdan çok önemli mesafeler aldı. Bugün itibariyle dünyada en fazla altyapı yatırımı yapan ilk üç ülkeden birisiyiz. Çin ve Rusya’dan sonra Türkiye geliyor. Devletimiz teşviklerle de girişimcilere destek vermek üzere politikalar geliştiriyor.

Ancak bu noktada üzerinde durulması gereken hususlar var. Üretim ile ilgili stratejiler sürekli konuşulmakta ve alternatifler geliştirilmekte. Fakat öncelikler belirlenememektedir. Türkiye’nin ilk önceliği kendi çıkardığı hammaddeleri işleyecek makineleri üretmek olmalıdır. Bu tecrübe elde edildikten sonra artık her tür üretimi yapacak makineyi geliştirebilecek potansiyele sahip olabiliriz. Stratejiler bu şekilde kurulmalıdır.

Üretim tarafında macera aramak yerine önce iç varlıklarımıza odaklanmak önemlidir. Çünkü her alanda üretim potansiyelimiz olmasına rağmen çoğu alanda ithal girdi kullanmak durumundayız. Bunun neticesi olarak üretimin faydası yerine zararı ile karşılaşabiliriz.  

Altyapı yatırımları ancak bu şekilde karşılık bulabilir. Bugün Trump’ın vadettiği altyapı yatırımlarının çıktısı olarak yatırımların cezbedilmesini hedeflediği açıktır.

Trump Ekonomiyi Nasıl Etkileyecek?

Trump piyasadan gelen birisi. ABD dünya ekonomisi için daha iyi bir aday çıkaramazdı. USD kurunun yüksek değerlenmesinin etkisinin bilincinde olabilecek birisi. USD kurunun yüksek değerlenmesi en çok ABD ekonomisi için zararlıdır. Trump bu durumun bilincinde ve kendi işletmelerinin ihracatı üzerinde olumsuz etki yapan yüksek dolar kuru karşısında tepki gösterecektir. Global ekonominin yükseleceği beklenebilir. Bu tür dönemler Türkiye’nin daha hızlı büyüdüğü dönemler olarak göz çarpar.

Türkiye Ekonomisi İçin Fırsatlar Var Mı?

Tabiki var. Trump’ın yapmayı planladığı altyapı yatırımlardan pay alabiliriz. Global büyümenin etkisiyle doğrudan yatırımlar çekebiliriz. Yeni gümrük anlaşmaları ile pazarlar açabiliriz. Bakın ekonomide satılan şey hikayedir. Bir hikayeniz vardır ve bunu satarsınız. Bugün dünyada hikayesi olan bir ekonomi bulmak çok zordur. Biz 3. Havalimanını yaptık Avrupa’nın en büyüğü, biz Avrasya tünelini yaptık kıtaları buluşturduk, biz köprüler yaptık  yenilerini yapıyoruz, boru hattı anlaşmaları imzaladık yatırımlara başlıyoruz gibi hikayeler şu an eşsizdir. Mesela Trump’ın yapmaya çalıştığı ABD için yeni bir hikaye yazmaktır. Biz en gerçekçi ve fizibil hikayeyi anlatmanın ötesinde gerçekleştirebileceğimizi her badireye karşı ispatlamış bir ekonomiyiz. Bu durum hikayenin yanında güveni de sunabiliyor olduğumuzu gösterir. Önümüzde aşmamız gereken birkaç mesele var hepsi bu.

Suriye Meselesi Bunlardan Birisi Mi?

Kesinlikle en öncelikli konulardan birisi Suriye hem güvenlik hem ekonomi açısından hızlıca aşmamız gerekiyor. Biz dünyanın ümranı sorumluluğunu yüklenmiş bir toplumuz. Bu sorumluluğumuzu paylaşacak toplumlar olmadığını görüyoruz. Bu  nedenle Suriye çok önemli. Tarihi ve İslami sorumluluklarımız yanında Suriye güvenlik ve ekonomi için de çok önemli bir mesele. Ekonomi birçok değişkeni barındıran bir unsurdur. Bu bakımdan en uzun sınırımızın bulunduğu bir ülkede karışıklıklar bulunması ekonomi üzerinde etkilidir. Astana’dan çıkacak sonuç ekonomik darbe heveslilerini hüsrana uğratmaya yetecek güçtedir. Bu nedenle Astana’dan barış çıkması için Türkiye her türlü sorumluluğu almalıdır.

Başkanlık Tartışmaları da Bu Halde Ekonomi Üzerinde Etkili?

Başkanlık sistemi tartışmaları ekonomi üzerindeki temel belirleyicilerden birisi elbette. Ekonomi, belirsizliklerin olduğu sistemlerde sorun alanıdır. İstikrar ve öngörülebilirlik halinde ise ekonomi olumlu etkilenir. Yani iyi ekonomi gerçekten istikrarın bir çıktısıdır. Ayrıca demokratik bir düzenleme olarak başkanlık eksenli anayasa değişikliği teklifi uluslararası yatırımcıları cezbedecektir. Türkiye’de ilk defa devlet başkanı ayrı senato ayrı oylanacak. Bu demokratik bir lükstür. Referandum sonrası dönemde Türkiye’nin büyüme atağına geçtiğini göreceğiz. Şu an tüm saldırılara rağmen Türkiye doğruları yapmaya devam ediyor. Türkiye dünyanın adaleti, refahı ve mutluluğu sorumluluğunu tek başına üstlenebilecek güce yeniden kavuşmalıdır. Bundan sonra ekonomik darbelerin zemini olan bu çarpık düzen insan lehine yıkılacaktır.

Yeni bir iktisadi düzenden mi bahsediyorsunuz

Modern iktisadi anlayış, insanın ve âlemin yaratılışına aykırı bir biçimde, kaynakları kıt ihtiyaçları sınırsız gören bir ekonomik sistem ortaya koymuştur. Bu ekonomik sistem insanı ve toplumu yaratılış hikmetinden uzaklaştırmakta ve acizleştirmektedir. Kaynak kıt ihtiyaç sınırsızken insan bir açmaza sürüklenir.

Bu durum eşyaya ve dünyaya dair yeni bir anlayış geliştirmeyi gerektirir. Ya da asıl olanı yeniden ortaya çıkarmayı gerektirir. Bugün bize sunulan nimet olan dünya israf edilmekte. Huzursuz Bacak hikayesinde Mustafa Kutlu, ondan önce Sezai Karakoç ve merhum Sebahattin Zaim hocamız bir kapı açtılar. Kanaat ekonomisini yazmayı ve tartışmayı önemsediler. Bu durum bize sorumluluğumuzun önemli bir tarafının da vahşi bir düzen olan kapitalizmle ve üvey evladı sosyalizmle vicdanlara sığan bir ekonomi modeli tasarlamak üzere mücadele fikrini sunar. Cumhurbaşkanımızın yalnızlığı ile ilgili tartışmayı da bu bakımdan ele almak gerektiğini düşünüyorum. Tevhid merkezli bir iktisadi model için çalışmalıyız.

Bu yazı toplam 1164 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim