O ‘menzil’ neresiydi? Var mıydı?
‘Dava’ dediğimiz şey araç mıydı? Dünyevi maksatlarımıza nail olduktan sonra kaldırılıp atılacak?
Sınavı kaybedişimizde nelerin müessir olduğuna dair ‘anonim’ özeleştiri cümlelerine bir önceki yazımda yer vermiştim.
Bu cümleler istenildiği kadar çoğaltılabilir.
Dünyada da durumumuz parlak değil.
Mağrip ile maşrık arasında yüzümüzü ağartacak bir ülke yok. Bir Müslüman ülkesinde asayişin üç aşağı beş yukarı sağlanıyor olmasını bile büyük mazhariyet sayıyoruz.
‘Ekonomide İslamilik endeksinde’ Lüksemburg, Danimarka, İzlanda, Norveç... Daha bir çok ülkenin çok çok arkalarında ‘Müslüman’ sıfatlı ülkeler nal topluyor.
Rüşvet, adam kayırma, yolsuzluk, adaletsizlik hepsinin alamet-i farikası.
Ekonomiden vazgeçtik, bari birbirimizi boğazlamasaydık.
Aman aman, sebeplerimiz, gerekçelerimiz.
Ben boğazlamasam o boğazlıyor. Ben yemesem o yiyor.
Öyle mi?
Özrümüz kabahatimizden büyük!
Hani İslam ‘barış’ anlamına geliyordu? Hani hepimiz ‘kardeş’tik?
Bir vücudun azaları gibi, bir tarafımız ağrıyınca ağrıyı hepimiz hissediyorduk?
Efendim bizi ecnebiler böyle yaptı. Batı var ya şu kalleş, sömürgeci, emperyalist batı.
İyi de kardeşim, bizim ferasetimiz olması lazım değil miydi?
Eğer batıysa sebebi neden her defasında aynı zokayı yutuyoruz?
Allah bize akıl vermedi mi?
Nereden bakarsak bakalım, iler tutar tarafımız yok.
Yani yok muyuz biz?
Eğer varolmak, ‘Kitab’ın tarifine uygun bir varolmaksa...
Yeryüzünde dolaşıyorsak bile, yok hükmündeyiz.
Şu halde, hitama mı erdi bizim hikayemiz?
Artık dünyaya söyleyecek bir sözümüz kalmadı mı?
O zaman neyi bekliyoruz? İmtihan bittiyse... Cesaretimiz var mı söylemeye, kopsun mu kıyamet?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.