Sakin tabiatlı, hassas, alçakgönüllü, güzel bir adam, Süleyman Çelik. Yüzünde asla taşkın olmayan ışıklı bir tebessüm hiç eksik olmaz. Yürürken pat, küt yürümez, girdiği yere rüzgar gibi girmez, dolaştığı yerlerde rüzgar gibi esmez.
Yok mudur rüzgarı? Vardır. O rüzgar, Süleyman Çelik’in içinde eser. Irmağı, Süleyman’ın içinde, dışına ses vermeden akar.
Şiirini gördüğüm zaman Süleyman’ı görmüş gibi olurum.
Su gibi akar Süleyman’ın şiiri.
Gürültülü değildir.
Şiirinde, temiz, pürüzsüz, molozsuz, kırıksız çıkıksız bir dil kullanır.
“Alıp götürmeyin uzaklara beni/Sabah uyanmalarım olacak erken/Tütüne giden kızların yanağına/Bir çocuk gülüşü gibi düşerken çiğler” (Ayışığında Sessizlik)
Bakın, bahsettiğim mizaç:
“Biz utangaç çocuklarız sessizce selam deriz
Yol bizi alır götürür hiç şikayet etmeyiz
Bir akasya dalından fal tutar fal bakarız
Seviyor ve sevmiyor balkonu terk ederiz
Hüzün gelir akşamları biz çaylarda demleriz
Bir ney sesi yükselir zamandan el çekeriz.”
Bazen Süleyman’ın şiir vadisinde dolaşırken, kendinizi sakin, sevimli sokaklarda yürür bulursunuz.
Deniz, martılar, vapurlar, İstanbul halleri, yoksul ama sıcak ev içleri... Balkonlar, kadınlar, adamlar, çocuklar...
“Evin numarası on sekiz, sokak akasyalar içinde/kahverengi kapılar ve duvarlar/duvarlar ince tellerle kaplı/kırmızı bir leğen, yeşil bir başka leğen/çamaşırları asılmamış, çamaşırlar kurumamış/Bir zamanı hatırlar kız, bir iskeleyi hatırlar/ve anlar yıkanmadığını hatıraların”
Devamı: https://www.karar.com/yazarlar/yusuf-ziya-comert/iyi-insanlarla-hemhal-olmak-gibi-12619
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.