• İstanbul 15 °C
  • Ankara 13 °C

Zarif Bir Adam; Zarif Süzgün-VIII

Fahri TUNA

“Öksüzlük Zor. Beş Yaşımdan Sonra Babamın İkinci Eşi Nedime Annem Büyüttü Beni”

Akhisar Aşuresi Çok Farklıdır

Yine akşam yemeği sonrası. Tatlı bir huzur hâkim Akhisar sokaklarında. Tatlı bir esinti. Akşamüzeri yağan bahar yağmuru, hemen havayı serinletmiş ovaya bereket getirmiş, hem de gönülleri serinletmişti.

Yemek sonrası Fikret Hanım:

“- İçimden sizlere Akhisar Aşuresi yapmak geçti kuzularım” diye torunlarına sarıldı kokladı içine çekti öptü öptü Tuğba ile Elif’i.

Çok severlerdi ikisi de.

Ayşe ile Fatih de göz göze geldiler. İkisi de çok severlerdi Akhisar Aşuresini. Çaktırmadan tebessüm ettiler.

Fikret Hanım elli bir yıllık kocası Zarif Usta’nın evlendiğinden bu yana bu aşureye bayıldığını bildiği için asıl onu mutlu etmek için yapmıştı.

“- Aşure öksüzlüğümü yetimliğimi unutturuyor biraz bana” demişti evlendiği ay ona Zarif Usta çünkü.

Kimse görmeden kocasına göz kırptı. Zarif Usta da

“- Ellerin dert görmesin Fikret. Ne iyi etmişsin…” dedi.

Ayşe aşureleri getirdi. Aşure Anadolu ve Balkanlar’ın her yöresinde asırlardır yapılan bir tatlıydı evet. Ama Akhisar Aşuresi farklıydı. Her yerdekinden farklı olarak bakla fasulye nohut börülce barbunya keşkek… ve de portakal kabuğu koyuyorlardı farklı olarak içine. Muhteşem bir aroma, muhteşem bir lezzet, muhteşem bir tatlıya dönüşüyordu.

Aşurelerini kaşıklamaya başlamışlardı.

Ayşe:                                                                                    

“- Babacığım, dün akşam beş yaşındaki hâlinde kalmıştık. Babaannem vefat etmişti. Sonra nasıl gelişti olaylar?”

Adı Nedime’ydi Yeni Annemin

Zarif Usta o günlere, beş yaşındaki çocukluğuna gitti yeniden.

“Bir müddet babam amcamın yanında bıraktı beni, küçük amcamın Mehmet Amcamın yanında, tütün basmaya gidiyordu Dikili’ye Bergama’ya.

Amcamın karısı baktı bana, Allah razı olsun.

Amcamın karısı Asiye Yengem, kapı karşı komşusuyla da iyi anlaşıyorlarmış. Kadının kocası askerde verem olmuş. Dönünce de bir süre sonra vefat etmiş. Annemin vefat tarihinden on ay önce de o kadının kocası vefat etmiş.

Amcamın ve yengemin araya girmesiyle o evin kadınıyla evlendi babam. Adı Nedime’ydi yeni annemin. İlk kocasından çocuğu olmamış. Babamdan da olmadı çocuğu onun. Ondan sonra ama evde büyükannem vardı. Nedime Annemin annesi. Fatma Büyükannem. Onunla beraber işte geçirdik hayatımızı burada. Öksüzlük zor. Beş yaşımdan itibaren hem anneanne hem üvey annem baktı bana. Babama gelince… Babam nasıl bir adam mıydı?”

Atatürk’ün Bütün Muhafız Alayının Askerleri Rumeli Kökenliydi. Babam da Atatürk’ün Muhafızlarındanmış.

Fikret Hanım söze girdi bu arada:

“- Kayınpederim çok dürüsttü. Beş kuruş para için bile bana tembih ederdi. ‘Borç bırakma sakın kızım’ derdi. Benim de mizacım öyleydi zaten. Çok dürüsttü. Çalıştığı, kazandığı kadar harcardı. Kimseye hesapsız harcama yaptırtmamıştır hani, çok ahlâklıydı.

Rahmetli kayınpederim uzun boylu, iri kemikli, renkli gözlüydü.”

Zarif Usta söze girdi yeniden:

“- Tabii renkliydi gözleri babamın. 1937’de askere gitmiş babam. Muhafız alayında askerlik yapanlar, önce Rumelili olacak. Atatürk’ün şartı buymuş. Rumelili olacak. Boylu poslu, güçlü kuvvetli olacak, öyle herkesi muhafız alayına asker yapmıyorlarmış. Atatürk’ün sağlığında bütün muhafız alayının askerleri Rumeli kökenliydi. Tabii Ankara askerlik şubesinde özel seçiyorlar.

Babam bir de ata müthiş binerdi, süvariydi zaten babam. Babam işte dedim ya tütüncülükle öğreniyor ata binmeyi. Burada işte Dikili’de çok büyük bir alanı kontrol ettiği için oraya koşarak gidiyor hep. At üstünde gide gele öğreniyor. Askerde de süvari yapıyorlar onu, orada da eğitim alıyor çok, müthiş ata binerdi babam rahmetli.

Atımız da oldu bizim. Ama ben hiç binmeyi beceremedim. Eşekle tütün kırmaya giderdik. Eşeğe binerdim, ondan bile düşerdim.”

Kendine gülüyor çocuklar gibi Zarif Usta.

Torunlar da fingirdemeye başlıyorlar.

Ayşe ile Fatih tebessümle geçiştirdiler durumu.

“- Babamla ilgili çok güzel hâtıralarım var benim…”

Uzaklara ta uzaklara bakıyor gözleri. Belli ki geçmişine gidiyor Zarif Usta, çocukluğuna, gençliğine, evliliğine, yaşadıklarına…

Akhisar’ın Leziz Dört Mevsim Gazozu

Fatih de altı adet gazoz açtı, Dört Mevsim Gazozu’ydu Akhisar’ın.

Niğde Gazozu, Ankara Gazozu, Uludağ Gazozu, Neşe Gazozu meşhurdu tamam.

Ama hiçbirisi Akhisar’ın Dört Mevsim Gazozu’nun yanından bile geçemezdi, onlara göre.

Gazozundan bir iki yudum çekti Zarif Usta, başladı anlatmaya:

“- Çok düzgün bir insandı babam… Hiç yalan dolan hile hurda bilmezdi. Her gün dükkânıma gelirdi, kalfalara, beş altı tane kalfalarım vardı benim. Onlara arkadaş gibi anlatır, onun sohbetini dinlemek için kendi arkadaşlarım gelirlerdi.

 

Babamın en Sevdiği Şarkı ‘Kadere Bak’tı

 

“- Aziz Amca şunu anlat bakalım, bunu anlat bakalım” derlerdi.

Çok hoş sohbet bir insandı babam. Yani hayatı romandı, hayatı romandı işte… En sevdiği şarkı ‘Kadere Bak’ şarkısıydı. Hep ağlardı onu dinleyince, gözyaşlarını saklardı benden. Böyle kafasını dönerdi.

Öğütleri de vardı:

“- Oğlum, karnının doymayacağı yerde açlığını belli etme. Hem karnın doymaz hem seninle dalga geçerler’ derdi. Onu ben yazdırttım, camlattım, dükkânımda asılıydı uzun yıllar.”

Bu yazı toplam 719 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim