• İstanbul 16 °C
  • Ankara 20 °C

Zihni Göktay; Türk Tiyatrosunu Batının İleri Karakolluğundan Çıkartmaya

Fahri TUNA
Fahri Tuna'dan: Zihni Göktay; Türk Tiyatrosunu Batının İleri Karakolluğundan Çıkartmaya Çabalayan Sanatçı
Halk çocuğu.Halktan, halkla, halkçı.

Halk çocuğu.

Halktan, halkla, halkçı.

Tiyatrosu da rolleri de yaşamı da halktandır zaten.

İstanbul Fatih’te Sarıgüzelli bir terzinin oğlu. Hayatı orada öğrendi. En öğündüğü şeylerdendir de üstelik. Zaten yaptığı, oynadığı, yaşattığı ‘halk tiyatrosu’dur.

Pertevniyal Liselidir evet; mezun mudur, hayır; nedeni: Biyoloji dersinde amibin ve kafadan bacaklıların kesitini çizemediği için okuldan atılmıştır da ondan.

İstanbul hâlâ Fatih’tir, hâlâ Fatihlidir, hâlâ Fatihledir; bakmayın siz devasa gökdelenlere, zıpçıktı binalara, ne idiğü belirsiz kalabalıklara: İstanbul’un ruhu, özü, özeti hâlâ Fatih’tir, Fatihlidir, Fatihledir. Gelenekle modernin harman edildiği, eski ile yeninin ‘bir olduğu’, bir ayağı bu dünyada bir ayağı ‘ötelerde’ yaşandığı semtin adıdır Fatih.

Geleneksel Türk tiyatrosunun nabzı çoğunlukla orada attığı gibi, Modern tiyatronun, İstanbul Şehir Tiyatrolarının temeli de orada, Fatih Vezneciler’de Letâfet Apartmanında ‘Dar’ül-Bedayi’ (Güzellikler Evi) adıyla 1914’te atılmıştır zaten. Türk tiyatrosuna ve Yeşilçam’a can veren ruh veren renk veren Müjdat Gezen, Suna Pekuysal, Kemal Sunal, Eşref Kolçak, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Savaş Dinçel, Türkan Şoray da, onun gibi Fatihlidir.

Babadan da anadan da yedi sülalesi ’hacı hoca’dır Abdullah Zihni Göktay’ın. Terzi çırağı küçük Zihni’nin ‘ben tiyatrocu olacağım’ tutturmacası karşısında evdeki depremi tahayyül ediniz; kararlılığını görünce de ‘olacaksan bari iyisinden ol’ kabilinden zoraki müsaadeyi de. Sonunda Zihni Bey’in ‘gözden ırak tiyatroya yakın’ Ankara yılları başlayacaktır. On yıllık Başkent Günlerinde, Ankara Meydan Sahnesi’nde profesyonel olacak, ‘sanat kalfalığı’nı orada tamamlayacak, sonra da ‘Başkentler Başkenti’ne, kendi şehrine dönecek ve tam kırk iki yıllık İstanbul Şehir Tiyatroları Günleri başlayacaktır. ‘Babanın Gorilleri’nden ‘Figaro’nun Düğünü’ne, ‘Lüküs Hayat’tan ‘Resimli Osmanlı Tarihi’ne, ‘Pembe Konağın Gelinleri’nden ‘Sarıpınar 1914’ ve ‘Kanlı Nigar’a… şimdilerde ise ‘Cibali Karakolu’nu şenlendiriyor, zevklendiriyor, renklendiriyor.

Burada bir büyük paranteze ihtiyaç var; ‘Tulumbacı bozuntusu Rıza’ rolüyle bir girdi 1985 yılında ‘Lüküs Hayat’a, kalbinden ameliyat masasına yatırıldığı güne kadar; tam yirmi dokuz sene boyunca, haftada beş gün matine suare, İstanbul’u, ülkemizi, dünyamızı sahneye başarıyla taşımış adamdır Zihni Göktay; tuluatın, doğaçlamanın, güncelin ‘kitabını yazan adam’dır her oyunda. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen, dört saatlik bir oyunun Türkiye’de otuz yıl aralıksız kapalı gişe oynama başarısının birçok nedeni var elbette ama, bu satırların sahibi de on yedi kez izlemiş birisi olarak itiraf eder ki, baş sebep Zihni Göktay’ın ‘oyunu alıp götürmesi’dir, neredeyse her oyuna ‘her gün yeni bir şeyler ekleyerek.’

O bir kara mizah ustası, o bir ironi üstadı, o gerçek bir modern meddahtır.

Yeşilçam’a katkıları da yadsınamaz üstelik; ‘Tosun Paşa’dan  ‘Beybaba’ya, ‘Atla Gel Şaban’dan dört adet ‘Hababam Sınıfı’na, ‘Fahriye Abla’dan ‘Yedi Kocalı Hürmüz’e, ‘Meraklı Köfteci’den ‘Döngel Karhanesi’ne… Televizyon dizilerinde de gördük çokça; ‘Kuruntu Ailesi’, ‘Bizimkiler’de emekli öğretmen Muvaffak Bey, ‘Avrupa Yakası’, ‘Cennet Mahallesi’nin Göttingenli Ethem’i, ‘Mert ile Gert’in Poyraz’ı, ‘Ah Kalbim’in Hakkı’sı,

Adım Bayram Bayram’ın Cemşit Dedesi ve son olarak da ‘Ulan İstanbul’un Servet’i…

Aslında o bizim; hem tiyatromuzun, hem de dostlarının en büyük ‘servet’idir.

İster sahnede izleyin onu, ister kuliste sohbet edin, isterseniz günlük hayatta yol arkadaşlığı yapın: Bir tarafıyla Dümbüllü’dür bir tarafıyla Muhsin Ertuğrul çıkacaktır karşısınıza. Kâh ‘Karagöz’dür, kâh ‘Kavuklu’; yer yer II.Abdülhamit’i bile güldüren ‘komik-i şehir’ Naşit Bey’dir, yer yer ‘Güllü Agop.’

Yahya Kemâl üstadın ‘Ne Harabîyim ne Harabatîyim / Kökü mâzide olan atîyim’ beyitinin günümüz tiyatrosundaki mücessem/müşekkel/müheykel (heykelleşmiş) hâlidir Zihni Göktay.

Oğlunun adı Ömer, kızının adı Zeynep’tir onun.

Güldüren, sevdiren, sevindiren adamdır Zihni Göktay.

Sevinçli adamdır. Ona gözü gibi bakan, gözü gibi koruyan, gözü gibi sakınan eşinin adı da Sevinç’tir zaten.

O bir tevazu abidesidir: Ehliyeti, otomobili olduğu hâlde belediye otobüsüleriyle yolculuk yapan adamdır hâlâ.

Mala mülke, paraya pula, şöhrete ödüle tamahı yoktur; o dost adam, dostça adam, dostluk adamıdır.

Çağdaş olduğu kadar millî adamdır; evrensel olduğu kadar da yerli adamdır.

‘Türk tiyatrosu, Batı’nın ileri bir karakolu değildir’ isyanı da onundur.

Şahidiz, bir Haziran gününde üç kuruşa Doğu, Güneydoğu turnesine çıkmak istemeyen gençlere ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, orası da Türkiye’dir, orada da tiyatro seyretme hakkı olan insanlarımız vardır. İstanbul’da nutuk çekerek vatanseverlik kolay! Esasen il il, ilçe ilçe oralara gitmektir görevimiz’ çıkışına, ders verişine… ve uygulayışına!

Yetmişe merdiven dayadığın günlerini, artık ‘Cibali Karakolu’nda geçiriyorsun biliyoruz.

Biliyoruz ‘sahnesizliktir’ senin esas ölümün.

Biliyoruz, istiyorsun ki, ‘hep sahnede olayım. Ve sahnede öleyim!’

Gönüllerimizi şen ettin yarım asırdır, Zihni Göktay!

Sen de iki cihanda şen olasın, mutlu olasın, mesrur olasın.

Ey dostluğu ve sanatı ‘bir ömre bedel olan’ insan.

 
Bu yazı toplam 2173 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim