• İstanbul 14 °C
  • Ankara 18 °C

Abdülbaki Değer: “Ben o odada bir türlü sesimi bulamadım!”

Abdülbaki Değer: “Ben o odada bir türlü sesimi bulamadım!”
Düşündüğünüz, hissettiğiniz bir meselenin başkası tarafından yetkinlikle ele alınıp değerlendirildiğini görürsünüz bazen. Mesele herhangi bir ekleme gerektirmeyecek şekilde açıkça ele alınmıştır.

Yazıyı aynıyla alıntılayıp paylaşmak gerekiyor ancak bu da sanırım usüle pek uygun değil. D. Mehmet Doğan Hoca’nın “Konservatuar Günlerim” (https://www.maarifinsesi.com/konservatuar-gunlerim/) başlıklı yazısı tam da böyle bir yazı. Okul yolunda üzerinde “Konservatuar” yazan binanın dikkatini çektiğini ancak müziğe istidadının ve merakının olmaması nedeniyle binaya girmeyi, içinde dolaşmayı veya bir süre orada bulunma düşüncesine hiç kapılmadığını belirtir Hoca. Daha kritik kısım bundan sonra geliyor. Kritik diyorum çünkü burası memleketçe üzerinde durmadığımız, durmak istemediğimiz, durmayı düşünmediğimiz kısımla ilgili. Hoca kendisine şöyle bir soru soruyor:  “Eğer müziğe istidadım ve merakım olsa idi ve bu binanın müzik öğretimi yapılan bir yer olduğunu erkenden keşfetse idim, Konservatuvar’a gidebilir/girebilir miydim?” Ardından da cevabını veriyor:  “Bunun imkânsız olduğunu çok sonra öğrendim. Burada kulağımıza ilk dokunan, sonra ciğerlerimize işleyen, bizim olan nağmelere yer yoktu. Tamamen başka bir dünyanın sesleri, nağmeleri üzerine kurulmuş bir öğretim yapılıyordu. Burada Batı müziği öğretiliyor ve Batı müziği öğretecek, yapacak öğretmenler yetiştiriliyordu… Bu binaya bizim müziğimize giremezdi! Bu demektir ki biz giremezdik!

Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin müziğinin öğretilmesini yasaklamıştı!”

Yazının devamında Sabahaddin Ali’nin Ses hikayesi üzerinden meseleyi tüm açıklığıyla önümüze serer. Yazının bu bölümünü de bir kavrayış berraklığı sunması açısından alıntılamak zorunda hissediyorum…

***

Bir hayli maceradan sonra 1937’de Konservatuvar’a Türkçe öğretmeni olarak tayin edilen Sabahaddin Ali bu absürdlüğün hikâyesini yazar: Ses. Hikâyeyi okumamış olanlar da bu hikâyede sözleri Sabahaddin Ali’ye ait olan türküyü bilir: Leylim ley!

O yıllarda kamyon karoserlerinde seyahat edilmektedir. Başka yolcularla birlikte yazarı ve arkadaşını, Beyşehir’den Konya’ya götüren kamyon arızalanır. Şoför ve muavini tamir için uğraşmaya başlarlar. Bir müddet sonra hava kararır, ay çıkar…“Tam bu sırada kekik kokuları ve ince çıtırtılarla dolu havayı hafiften gelen bir saz titretti. Müzikle uğraşan ve bir müzik mektebinde vazifesi olan arkadaşım doğruldu. Kaşlarını çatarak dinlemeğe başladı.”

Devamı: https://www.maarifinsesi.com/ben-o-odada-bir-turlu-sesimi-bulamadim/

Bu haber toplam 401 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim