CHP lideri Kılıçdaroğlu grup toplantısında konuşurken Öğretmenler Günü ile ilgili kamuoyunca da tartışılan şu sözleri söyledi: “Hâlâ iktidarın peşinden giden öğretmen varsa, kimse kusura bakmasın ben ona öğretmen demem. Öğretmen iradesini pazarlamaz.” Bu sözler ciddi sözler ve bu ciddi sözlerin tam olarak neye karşılık geldiğinin veya bu sözlerin ucunun nereye uzanacağının çok farkında olduğundan emin değilim Kılıçdaroğlu’nun. Zira farkında olsa bu sözleri bu kadar rahat söylemezdi. Peki, neden?
Bunun iki nedeni var. Birincisi tarihsel pratikleri bu tarz sözleri söylemelerine pek izin vermiyor. Öğretmenin, Şerif Mardin’in ifadesiyle “ideolojik ajan” olarak konumlandırıldığı, en temel karşıt olarak “imam”la eşleştirildiği dikkate alındığında mevzunun dile geldiği gibi olmadığı görülmelidir. Aynı şekilde 28 Şubat sürecinin en cevval figürlerinin kendi partisinde vekillikle nasıl taltif edildiğini hatırlasa, Kılıçdaroğlu getirdiği eleştirinin vıcık bir pragmatizmle maul olduğunu rahatlıkla görebilir. Çok uzağa gitmeye gerek yok, en mümeyyiz vasıfları pür faşist bir uygulama olan “ikna odaları” mucitliği olan insanlarla partisinin ilişkisini göz önünde bulundursa, ettiği lafların bumerang gibi kendisini de vurduğunu görebilirdi. Gelgelelim zaten sıkıntı burada! Sayın Kılıçdaroğlu’nun derdi öğretmenin birilerinin peşinden gitmesi değil, kimin peşinden gittiği meselesidir? Daha da açık söylemek gerekirse öğretmenin niye kendilerinin peşinden gitmediğidir. Tekrar edelim, bu söylemde problem, bizatihi peşinden gitme meselesi değil peşinden gidilen kişinin, yerin yanlış olarak görülmesidir.
Devamı: https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/irade-ogretmen-kilicdaroglu-7387/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.