• İstanbul 25 °C
  • Ankara 26 °C

Abdulbaki Değer: Kanser olduk ama iyi haber şu: Alzheimer hastasıyız!

Abdulbaki Değer: Kanser olduk ama iyi haber şu: Alzheimer hastasıyız!
Önce iyi haber mi yoksa kötü haber mi duyması konusunda hastasına seçim yaptıran bir doktorla ilgili meşhur fıkrayı sanırım çoğumuz biliyordur.

Doktorun sorusuna hasta “önce kötü haberi söyleyin” diye karşılık verir. Doktor “kötü haber kanser olduğunuz” diyor. “Ama merak etmeyin, iyi haber de Alzheimer hastası olduğunuz, o yüzden eve gidene kadar kötü haberi zaten unutmuş olacaksınız.” Küresel ölçekte maruz kaldığımız koronavirüs salgınının neden olduğu ölümler gündemimizdeyken ve salgının taşıdığı risk ve belirsizlik artarak devam ederken yazıya fıkrayla başlamam ortamın nezaketine uygun görülmeyebilir şüphesiz. Ancak maksadım şu kasvetli günlerde bir nebze olsun güldürmek, rahatlatmak değil. Tersine tüm korku, endişe ve can kayıplarına rağmen görüntünün altında yaşanan hiç bir alt üst oluştan etkilenmeyen rahatlığımıza, hiç bir değişim emaresi göstermeyen ve bu yönde niyeti, amacı olmayan konformist ahvalimize dikkat çekmek istiyorum. Fıkrayı zikredişimin anlamı bundan geliyor.

Dikkat edilirse doktor, hastasının gerçekliğine ilişkin esas itibariyle iki olumsuz ve birbirinden kötü durumu kıvrak bir zekanın operasyonuyla aldatıcı bir rahatlığa çeviriyor. Yani kanser olduğumuza mı yanalım yoksa yetmiyormuş gibi bir de Alzheimer olduğumuza mı kahırlanalım şeklindeki dehşet durumundan pek de akıl erdiremediğimiz -akıl erdirmek gibi bir derdimiz de yok işin gerçeği- bir şekilde dünyamıza, düzenimize, işleyişimize halel getirmeden yol almaya devam ederken buluveriyoruz kendimizi. Koronavirüs dolayımında tüm dünya teyakkuz halinde. Ansızın dünyanın kanser olduğu bilgisiyle sarsıldık. Sarsılmaya devam da ediyoruz. Doktorun verdiği kötü habere benziyor durum. Ancak hepimiz herhangi bir doktorun söylemesine gerek duymaksızın birbirimizin kulağına fısıldıyoruz: “Birazcık daha dişimizi sıkalım, düzlüğe çıkacağız hep beraber!” Çıkacağımız düzlükten anladığımız virüs önceki dünyamıza geri döneceğimiz. Birbirimizin kulağına fısıldadığımız iyi haber bu!

Şimdi burada azıcık soluklanmakta, yavaşlayıp ne tür bir geçiş yaptığımıza odaklanmakta fayda var. Ansızın gelen üstelikle ölümle gelen bu salgından kaçmak için çabalamak lazım. Ancak sıtmanın görülüp ölüme razı olunması şeklinde arifane söylediğimiz şeyler var ki hikmetine bugünlerde varmazsak başka zaman varmamızın imkanı pek olmuyor. Ne demek bu? Salgını ardımıza bırakıp çıkmayı ümit ettiğimiz düzlüğün ne olduğunu ne çabuk unuttuk böyle! Salgın yok iken yana yakıla şikayet ettiğimiz bu düzlük nasıl da birden bire bulunmayan Hint kumaşına dönüştü? Nasıl da kadrini, kıymeti bilmediğimiz bir ütopyaya dönüştü? Virüsün neden olduğu ölümlerden kat be kat fazla bedel isteyen ekonomi-politik, kuşatan-kapatan sosyal-kültürel-teknolojik işleyiş, insandışılaştıran ilişki ağı, akıl-ruh sağlımızı tehdit eden tüm bu düzen nasıl oluyor da sığınıp içinde felah bulacağımız, dinginlik bulacağımız asude bir limana dönüşebiliyor?

Bu haber toplam 403 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim