• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

Adem Çaylak'tan: “İktidar”ın “İtikat”laştırılması Sorunu

Adem Çaylak'tan: “İktidar”ın “İtikat”laştırılması Sorunu
“Araçsal” siyasi İslamcılığın başarısızlık ve ölüm nedenlerinden en önemlisi, iktidarın “itikat”laştırılmasıdır.
ademcaylak

“Araçsal” siyasi İslamcılığın başarısızlık ve ölüm nedenlerinden en önemlisi, iktidarın “itikat”laştırılmasıdır. İktidarın “itikat” meselesi olarak görülmeye başladığı yerde, iktidarın yanlışlıklarına yönelik eleştiriler, “akide”lerine yönelik görülmeye başlanacaktır. İktidarın “itikat”laştırılması, iktidarın kutsal haleye büründürülmesidir. İktidarın kutsallaştırılmasının nedeni, meşruiyet krizini aşmaya yöneliktir. Milli ve dini simgelerle yaratılan kutsallık, iktidarın “itikat”laştırılması sorununu beraberinde getirmiştir.

Hazreti (!) Muaviye, Bizans’ta var olan “krallığın kutsal hakları” teorisini iyi kullanarak (başdanışmanı Bizans’tan Servilyanus’tur) halife olmasını, Allah’ın isteğini yansıtan bir lütuf olarak göstermiştir. Muaviye ve sonrasında gelen Emevi ve Abbasi halifelerinin neredeyse hepsi, “halifetulrasül” yerine “halifetullah” ünvanını kullanarak, iktidarlarına Tanrısal bir meşruiyet kazandırmak istemiştir.Kendilerini adeta “zıllullahi fi’l alem” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) olarak gören halife sultanlar, iktidarlarının bir “itikat” meselesi olarak sunulmasına kapı aralamıştır. Arap-İslam ve Türk-İslam devlet gelenekleri, gerek İran gerek Bizans etkisiyle başta bulunan yöneticinin (han, hükümdar, padişah, halife sultan vb), yönetmeye dair kutsal hakkı olduğu fikrini ortaya çıkarmıştır. Bu fikir, toplumsal düzen ve siyasi birlik gerekçeleriyle birleşerek, zulme sapsa da iktidara itaat edilmesi gerektiği doğrultusunda yanlış bir inanışı doğurmuştur.

İşte modernite ile eklemli “araçsal” siyasi İslamcılığın başarısızlık nedenlerinden birisi olarak gördüğümüz husus, tarihsel geleneğin etkisiyle, İslamcıların iktidarlarını “itikat”laştırmalarından kaynaklanmaktadır.   Böylesi bir anlayış biçiminde, neredeyse, devletin yeri Allah’ın yeri, liderin yeri peygamberin konumu gibi görülmektedir. İktidar, bir “akide” ve bir “iman” sorunu olarak görülmeye, kamusal alanın Tanrısallaştırılmaya başlandığı bir yerde, devlet ve iktidara yönelik yapılan tüm eleştiriler, maalesef onların akidelerine ve itikatlarına yapılmış bir saldırı olarak görülmeye başlanacaktır. Çünkü siyasi İslamcıların siyasi fikirleri, aynı zamanda inançları haline gelmiştir. Görüş ve uygulamalarını, ahlak, adalet ve hakkaniyet adına eleştiriye tabi tutarsanız inanç ve itikatlarına saldırılmış gibi algılanmaktadır.

Son yıllarda Ak Parti ve başbakanın, kimi söylem ve eylemleri, toplumun yarısında neredeyse “toptan kabulcü” aşırı onaylamaya yarısında da “öfke patlamasına” varacak denli toptan retçi aşırı saldırıya maruz kaldığı bir gerçektir. Bu iki ifrat ve tefrit noktasında cereyan eden halet-i ruhiye karşısında bizim gibi Ak Parti’ye yönelik ahlak, adalet, erdem ve hakkaniyet adına eleştirel yaklaşan, Ak Parti ve başbakanın kimi söylem ve eylemlerine yönelik içten, samimi, yapıcı eleştirilerin dahi, “başkalarının ekmeğine yağ sürmek”, “zor zamandan geçiyoruz, zamanı değil”, “karşı tarafın amacı dine saldırmaktır” türünden gerekçelerle savuşturulmasının nedeni, iktidarı elinde tutanların ve ona sorgusuz sualsiz destek verenlerin, iktidarı “itikat” sorunu hale getirmekten kaynaklanmaktadır. Milli ya da dini gerekçelerle içten ve ıslah edici muhalefete dahi izin vermeyen bu iktidar pratiği, toplumsal düzen ve siyasi birlik adına, aşırıya kaçan destekçileri tarafından her geçen gün kutsallaştırılmaktadır. Liderin kimi söylem ve eylemine yönelik eleştiri, adeta peygambere yapılmış eleştiri derekesine konulmaktadır. Ak Parti’nin kimi politik kararlarına yönelik içerden ve onların hayrına yapılan eleştirilerin dahi dışlanması, “öteki”leştirilmesi ve muhalif olarak damgalanmasının nedeni, eleştirilerin kendi inanç ve itikatlarına yapılan bir saldırı olarak algılanmasındandır.

Halbuki, devlet ve iktidar meselesi bir “itikat” ve “iman” meselesi değildir. Sakın yanlış anlaşılmasın ama bu demek değildir ki, Müslümanların iktidar ve devletle imtihanı itikatlarından bağımsızdır. Yani bizim burada kastettiğimiz, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olduğunu iddia eden modern laisist yanılgı değildir. İtirazımız, Müslümanların  iktidar uygulamalarını, bir “itikat” sorunu haline getirip kutsallaştırmasına yöneliktir. Çünkü, Allah’ın Kur’an’da ve Peygamberin sünnetinde sınırları net olarak çizilmiş, içeriği doldurulmuş bir siyasi rejim türü olmadığı, sadece şura, adalet, biat, itaat, hakkaniyet gibi genel prensiplere dair ilkeler olduğu düşünüldüğünde İslam siyasal düzeninin, “dini” değil “ilmi” bir düzeni öngördüğü görülecek ve iktidarın “itikat”laşması ve beraberinde kutsallaştırılması sorunu ortadan kalkacaktır. Anlatmak istediğimiz husus, Arap-İslam ve Türk-İslam imparatorlukları geleneğinde siyaset ve iktidara ilişkin var olagelen temel “siyasal patoloji”lerden birisidir. Modern siyasi İslamcıların yakalandığı ve bir türlü üzerlerinden atamadığı bu hastalık ile yüzleşilip hesaplaşılmadığı sürece, siyasi İslamcılık, söylem düzeyinde başlarda arkasına aldıkları toplum desteğini daha önceki örneklerde görüldüğü gibi gittikçe kaybedecek ve bugün olduğu gibi ölmeye mahkum olacaktır.

09.06.2014 Milat 

Bu haber toplam 1268 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim