• İstanbul 18 °C
  • Ankara 24 °C

Ahmet Doğan İlbey: Müslüman Türk’ün fetihçi vasfı: alperen

Ahmet Doğan İlbey: Müslüman Türk’ün fetihçi vasfı: alperen
Müslüman, Türk ve alperen. Bu üç güzide kelime birbirinden ayrılmaz. Mahiyet farkı yoktur ve birbirini tamamlayan cüz gibidir.

 Müslüman Türk’ün fetihçi vasfı olan alperen “alp” ile “eren” in bütünleşmiş hâlidir. Fetihçi, İslâm üzere fetih yapan, yâni karanlığı gideren, açan, nurlandıran mânasına gelir. “Alp” bahadır, yiğit, cesaret, şecaat, kuvvet sahibi olmaktır. “Eren” ise ermiş, velî ve dost demektir.                                                                                                              

  Alperen hem mücahit, hem derviştir

Bu iki unvanın terkibi olan alperen İslâm üzere hikmet, adâlet, gâzavat bilgisi ve tasavvufî terbiyesiyle hem gazâya çıkan mücahit, hem dîni tebliğ eden derviştir. “Alp” tasavvuf terbiyesi gördükten sonra ehl-i tarik olarak “alperen” unvanına, yâni İslâm’ın gayesini tebliğ etme mertebesine yükselir ve ölünceye kadar din üzere fethe çıkar. “Bu seferler kuru gavga için olmayıp İlâ-yi Kelimetullah içindir” diyerek and içen alperenlerin düşmana karşı yaptığı cihatla nefsine karşı verdiği cihat iç içedir. İslâm’dan beslenen cesaret, sevgi ve merhametle ümmete ve millete hizmet dâvasında din üzere yol tuttukları içindir ki alperen kafilesinin başında mânevî olarak Hz. Peygamber Efendimiz ve Dört Halife bulunur. 

“Alp” lığı “alperen” makamına yükselten alperenlerin hocası Ahmed Yesevî’dir

Alp bir savaşçı olarak Müslümanca ahlâk, adâlet, vicdan ve merhamet sahibi olmalıdır ki barbarlaşmasın, haksız kan dökmesin. Alperenlerin hocası Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî alplığa “eren” sıfatını kazandırarak alperenlik makamına yükseltmiş ve Horasan erenlerine “Gittiğiniz yeri İslâmlaştırmak, İslâm’ın ahkâmını tebliğ ve tesis etmektir” diyerek Anadolu’ya ve Balkanlara yollamış.                                                                                                                     

Fütûhat ehlidir alperen

Alperen fütûhat ehlidir. Allah’ın yardımıyla her türlü günah ve mâsivadan kurtularak fetihlerde bulunmak, gönüllere îman ve sevgi aşılayarak fethetmek… “Gâzi derviş” unvanını da taşıyan alperenler fütûhatlarıyla İslâm medeniyetinin ve ahkâmının taşıyıcıları olmuşlar. Sadece kılıçla fetihler yapmamış, gönülleri de fethederek gayrimüslimlerin Müslüman olmasını, yâni Türkleşmesini sağlamışlar. Anadolu’nun ve medeniyet coğrafyamızın İslâmlaşması alperenlerin sâyesindedir.                                                                                                                                                                            Sultan Alparslan alperenliğin “ete-kemiğe bürünmüş” timsalidir

Sultan Alparslan Gâzi alperenliğin “ete-kemiğe bürünmüş” timsalidir. Osman Gâzi’ye “İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın” diye nasihat eden Şeyh Edebali alperenlerin mürşidir. Bu kutlu zâta intisap eden Osman Gâzi alperenliği devlet nizamına dönüştüren, bir muamele ve mesele karşısında “Kitap’da yeri var mı?” diyerek adâlet, merhamet ve vicdan hassasiyetini öğreten öncü alperendir. Fâtih Sultan Mehmed, hocası Akşemseddin hazretleri’nin huzurunda Hak divanına durmayı sarayında oturmaya yeğ tuttuğu, İstanbul’un fethi sabahı asker ve komutanlarına imam olup zafer namazı kıldırdığı ve fethe katıldığı için alperen sıfatını haiz bir sultandır.            

 Kâşgarlı Mahmud (1008-1090) “Divânü Lügâti’t Türk” adlı eserinde “alp”ı “düşman karşısında belli olan yiğit” diye târif etmiş. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig’de alperenlik kavramını kullanmaz fakat “akıl” yerine koyduğu “Öğdülmüş” ün ağzından anlattığı kumandanın sıfatları Türk’ün alperen vasıflarıdır: “Ordu kumandanı yüreği pek, cömert, cesur, alçak gönüllü, soğukkanlı ve sofrası açık olmalıdır. Malını askerlerine dağıtmalı, dost edinmeli, mal toplamamalı, gümüş yığmamalıdır.” (Kutadgu Bilig, Yaşar Çağbayır)

“Alperenliğin maddî âletleri dokuzdur”

Kırşehirli Âşık Paşa (1272-1333) “Gâribnâme” adlı kitabında “alperenliğin maddî âletleri dokuzdur” diyor: “Birincisi, muhkem (sağlam) yürekli olmaktır. Hiçbir şeyden ürkmemeli, sağlam duruşlu olmalı, düşmanı görüp sinmemelidir. Alperen yüreği ordunun direği olan kimsedir. İkincisi, pazusunda kuvvetli olmaktır. Üçüncüsü, gayrettir. Gayreti olamayan kişide hamiyyet olmaz. Hamiyyet olmayan kişide şerefini koruma duygusu bulunmaz. Üçüncü şartı yiğitliktir. Dördüncüsü, attır. Bu at alplar için ulu bir âlettir. Beşincisi, kalbi ve vücudu örten bir don (zırh) lâzımdır ki, kılıçla vururlarsa kesmesin, kötü yaydan ok dokunsa geçmesin. Karşıdan görenler heybetinden, karşısına çıkmaktan korksunlar. Altıncısı, yaydır. Alperenler eline yay aldıklarında kahramanlıkları dünyaya yayılır. Yedincisi, kılıçtır. Yay olup da kılıç olmazsa, düşmana o kılıcı sallamazsa yalnız ok ve yay ile alplık olmaz. İyi bir kılıç alp eline yaraşır. Sekizincisi, süngüdür. Kolunda süngü oynatan alperen kalbi kalbe aktarandır. Dokuzuncusu, dosttur. Alpın bunca âleti olup ta, yâri ve ardında yürüyen gönüldaşı yoksa, kafadarları bulunmuyorsa bir şey yapamaz.”

“Alperenliğin mânevî âletleri de dokuzdur”

Âşık Paşa’ya göre “alperenliğin mânevî âletleri de dokuzdur”: “Birincisi, velî olmak lâzımdır ki onunla her işi boşa iletir. O velâyet tahtını tutarsa, şüphesiz ki her kimle oynarsa onu üter (yener). Eğer onda velâyet olmazsa, din yolunda alp olmadığı açıktır. İkincisi, nefsin takatini üzmektir. Erenlerin dirliği riyazettir. Çünkü kendi nefsini yenemeyen dinde alplık edemez. Üçüncüsü, yetinmedir. Her iş onunla kontrol altına alınır. Dördüncüsü, canı götüren, uçuran, iyi atı ve kuşu geçen aşk’tır. Din alpları (gâzi dervişler) aşk atına bindiler, karşılarında asla bir ordu duramadı. Bu din (İslâm) aşkla yayılmış, kibir ve kin aşk elinde ölmüştür. Aşk, gâzi derviş için ulu bir âlettir. Beşincisi, tevekkül etmektir. Tevekkül elbisesini giyene ve yönünü Allah’a çevirene tevekkül, gâzi dervişe muhkem ve metin bir zırh olsun ki, onunla canı ve gönlü de metin olur. Altıncısı, şeriattır. Hangi şahsın belinde şeriat kuşağı takılmışsa, bütün insanlar içinde ona yol açıktır. Şeriatı bilmeyen düşmana karşı duramamıştır. Gâzi dervişler bu bilgi ve donanımla bütün düşman ordusunu kırıp geçirmiştir. Yedincisi, ilimdir. Şeytan ordusu onunla basılır. Her kimde ilim varsa, nefsini onunla yenmiş. Dînin alpları bu âlimlerdir ki, şeytan ordusu bunlardan sinmiştir. Sekizincisi, himmettir ki uzaktan düşmana yetişir ve yaralar. Gâzi dervişin süngüsü himmettir. Kişi, himmetsiz Hakk’a eremez, gelip de şeytan ordusunu yok edemez. Bundan dolayı himmet er elinde süngüdür. Dokuzuncusu, doğru yârdır. Bu din yâr ile açıldı-yayıldı. Yâr olmayınca bir iş başaramadı. Her Allah dostu da bir yâri seçmiştir. Bulanlar, Hakk’ı yâr ile bulmuşlardır.” (Âşık Paşa’nın a.g.e.)

Kendi çağının alpereni olmak

Âşık Paşa kendi zamanına göre alperenliğin vasıf ve şartlarını böylesine güzel anlatmış ve Türk devleti dîninden kuvvet alan çelik gibi sağlam iradeli alperenliği hayata geçirmiş. Bu çağın icaplarına göre alperen kimdir, nasıl olmalıdır suali üzerine düşündük mü hiç? Devlet idarecileri, askerler, teknokratlar, bürokratlar, üniversite muallimleri, talebeler, âlimler, hocalar ve edipler alperen vasıflarını eksiksiz kuşandıkları gün bu ülke bu millet târihte gibi ihya olmaz mıdır?

“Alperenim” demenin mesuliyeti ağır                                                                                                                                                                    Sözün özü; “alperenim” demenin mesuliyeti ağır. Fetih için, yâni üzeri karanlıkla, günahla örtülü ülkelerin üzerindeki örtüyü kaldırmak için gittiği her yerde İslâm’ı tebliğ eden, îmanıyla ameli, dervişliğiyle mücahitliği bir olan alperen kimliğinin siyasî merkezlerde ve bu unvanı taşıyamayacak grup ve kişiler tarafından yozlaştırılmasına Müslüman Türk ceddimiz râzı olmaz.(ilbeyali@hotmail.com)

 

                                                                                                                                                                                                                                                                          

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 485 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim