Bu yüzden din, dil ve târîh eğitim-öğretiminin aslında bir şuûr verme faaliyeti olması gerektiğini söylemiştik.
Gerçekten kökünü inkâr etmeden hayâtiyetini devâm ettiren milletler böyle yaparlar. Yeni nesillerini kendi dil, din ve târîhlerini sevdirerek yetiştirirler. Târîhi bu gâye ile didik didik ederek en küçük iftihâr vesîlelerini bulup çok zaman da abartarak sanat eserlerinde işlerler ve yeni nesilleri mâzîleri ile barışık bir şekilde büyütürler. Elbette hep böyle gidecek değildir. Belli bir yaş ve seviyeye geldiğinde târîhlerini daha gerçekçi bir sûrette öğreneceklerdir ama bu yeni bakış onları târîhlerinden ve târîhlerini yapan büyük şahsiyetlerden soğutmayacaktır. Çünkü baştan târîhe sevgiyle bakmayı öğrendiler. Artık bundan sonra yapacakları sevdikleri kahramanları hatâsı-savâbı ile öğrenmektir.
Bizim de yapmamız gereken budur: Her yaşın târîh eğitim-öğretimi farklı olmalıdır. Çocukluktan büyüklüğe doğru masalımsı-efsânevî bir târîh anlatımından gerçeklerin cesurca masaya yatırıldığı bir târîh anlatımına geçilmeli. Bunu yaparken de hedef mâzîden nefret ettirmek değil ibret almak olacaktır.
Devamı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-talib-celen/tarihi-cevir-2-33943.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.