• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

Alaattin Karaca: Hakikat krizi ve mağaradakiler...

Alaattin Karaca: Hakikat krizi ve mağaradakiler...
İnsanın hakikatle ezelden beri ilişkisi var. Ve herhâlde onu yaşatan asıl güç de hakikatle kurduğu o varoluşsal bağ. Bu, Mevlâna’nın Mesnevi’sindeki ney ile koparıldığı kamışlık arasındaki bağa benziyor.

İnsan, fıtratındaki hakikat dürtüsü sebebiyle hayatı boyunca kendini ve evreni anlamlandırmaya, hakikate ulaşmaya ve hakikate uygun bir nizam kurmaya çalışır. Nitekim Nietzsche de hakikatin, insanların bir arada yaşamasını sağlayan sosyal bir yapı olduğu kanaatindedir. İnsanda hakikat dürtüsü olmasaydı, dünyada nizam ve adalet olmazdı.

Ancak insan isteyerek veya istemeksizin hakikatle olan bağını geçici olarak yitirebilir. Meselâ Yahya Kemal, “Kendi Gök Kubbemiz”de olgusal hakikat’le bağını isteyerek koparır; Cumhuriyet sonrası İstanbul’unda yaşamasına rağmen şiirlerinde zaman, hep geçmişe doğru akar ve “Tahayyülümde vatan kalsın eski hâliyle” dediği üzere daima hayalindeki İstanbul’a, “saltanat iklimi”ne kaçar. Bu kaçış, elbette kendini kandırmadır ama büyük bir hakikat krizine yol açmaz, hatta şair için bir rahatlama vesilesidir de… İkinci örnek “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nden. Bu romanda Osmanlı toplumu, bir kahvehanede uzun süre âdeta bir hurafe, masal âleminde, dünyanın gerçeklerinden; ilerlemelerden bî-haber olarak yaşar. Ama bu rüyadan Birinci Dünya Savaşı ile uyanır, ayakları sanki ilk kez yere basar, geç kalmış olsa da acı gerçekle yüz yüze gelir. Şöyle ya da böyle bu örneklerin her ikisi de bir tür hakikatten kopuştur ve olumsuz sonuçlar içerir.

Bu yazımda başka bir tür hakikatten kopuştan bahsedeceğim. Elbette insan var olduğundan beri, genelde egemenliğini sürdürmek veya ceza almamak için yalanla gerçeği örter ve kendince başka bir gerçek kurgular. Bunu yaparken de aslında hakikate ulaşma vasıtası olan ‘bilgi’yi kullanır. Amaç, ‘kurgulanan bilgi’ler yoluyla, siyasi, sosyal ve iktisadî süreçlerde belirleyici olmak, kitleleri enformatik bir rejimle yönetmektir. George Orwell’in 1984 romanında tam da bu konu işlenir. Eserde totaliter bir ‘gözetleme devleti’ vardır ve toplumu yönetmedeki biricik aracı yalandır. Üç bin odalı ‘Gerçek Bakanlığı”, spora, ucuz romanlara, niteliksiz şarkılara ve ucuz romanlara yer veren popülist magazin gazeteleri yayımlayarak, hatta pornografi üreterek halkı hakikatten koparır, ‘enformatik bir cehalet’ inşa eder. Arşivdeki belgeler, sürekli elden geçirilerek partinin kullanımına uygun hâle getirilir. Böylece kurgusal bir gerçek ya da muazzam bir yalan yaratılarak toplum manipüle edilir. Ece Ayhan şiirlerinin çoğunda bu tür manipülasyonları sıkça dile getirir.

Ama şimdi Byung-Chul Han’ın “enformasyon rejimi” dediği dönemi de aşmış bulunuyoruz. Dijital teknoloji, insanı hakikatten koparıp sanal bir enformasyon mağarasına hapsederek daha büyük bir ‘hakikat krizi’ doğurmuş durumda. Siyaset, bu krizdeki asıl faillerden biri.

Devamı: https://www.karar.com/yazarlar/alaattin-karaca/hakikat-krizi-ve-magaradakiler-1596573

Bu haber toplam 214 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim