• İstanbul 20 °C
  • Ankara 22 °C

Alakaya çay demleyemeyenler İslâmcı olunca (1)

Ali Sali

Türkçemiz ne yazık ki neredeyse seksen yıldır bu ülkede büyük bir mesele, bu milletin fertleri arasında bir bölücülük unsuru olarak kullanıldı. Hâlen de kullanılmaya devam ediyor ne yazık ki. Geçtiğimiz sekiz on yıl öncesine kadar kahir ekseriyetini sol ve cumhuriyetçi kesimin oluşturduğu çevreler tarafından Türkçenin garabet bir dil hâline gelmesinde en büyük etkiye sahip olan kelimeler hep gözümüzün içine sokulurken, bugün bu kelimeler ne yazık ki kendini tırnak içinde “İslâmcı” olarak adlandıran kesimin bazı kalemleri tarafından gözümüze sokulmaya çalışılıyor!

İşin kötü tarafı bu bazı kalemler ne yazık ki şair kimlikleri tanığımız isimler. Yani bir dili kuran (burada Türkçeyi) ve o dili ayakta tutan kalemler. Uzun zamandır bu mesele hakkında tespitlerimi kaleme almak istiyordum. Tespitlerimi teşrih masasına yatırmadan kısa yoldan birkaç kelâm edip bana bu yazıyı yazdıran asıl sebebe geleyim!

Sol kesimin önemli yayınevlerinden Metis ve İletişim gibi bazı yayınevlerinin yayımladığı kitaplarda sekiz – on yıldır öz Türkçe olarak bize dayatılan yazma tarzından uzaklaşılmaya, hatta tırnak içinde “eski” olarak bir dönem aşağılanan ve hep bir tahfif unsuru olarak masaya sürülen kelimelerin sıkça kullanılmaya başlandığını görünce “Solun başına kiremit mi düştü!” kaygısına kapılmıştım!

Yine tırnak içinde “bizim camia” olarak adlandırılan kesimin özellikle şairlerinde ve öykücülerinde (kendilerini öykücü olarak adlandırdıkları için kullanıyorum bu kelimeyi, yoksa herhangi bir kastı mahsusum yok) ise öz Türkçe nam kelimelerin çok fazla rağbet görmesi de bende “Bizimkiler meşruiyet arayışını buraya kadar düşürdüler mi!” sorularına muhatap etmişti beni! Çünkü o kelimelere meftun olmanın mümkün olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. O kelimeler bir özenti hâliyle veya meşruiyet arayışıyla ancak kullanılabilecek kelimelerdi gözümde! Malum kültürel iktidar, özellikle de edebî iktidar solda ya onlara şirin görünmenin yolları olarak görüyordum o kelimeleri olur olmadık yerde kullananları.

Bu girizgâhtan sonra beni bu yazının başına oturtan sebebi de kısaca izah edeyim:

Sosyal medya nam zeminde bir gün baktım ki Süleyman Çobanoğlu bir paylaşımda bulunmuş: Kelimesi kelimesine hatırlamam tabii ki şu anda mümkün değil. Çünkü birkaç ay oldu o paylaşımı geçerken görmem!

Çobanoğlu paylaşımında “Alaka kelimesinden eski olduğu için nefret ediyorum” diyordu. Sosyal medya ukalalığı yapıyor veya mizah yapıyor diyerek gülüp geçmiştim! Fakat öyle değilmiş. Bu ifadenin sosyal medya sayfasında hâlen durup durmadığını bilmiyorum. Sayfasından silmesi bir şeyi değiştirmez Çobanoğlu için. Çünkü sayfasından sildiyse bile Çobanoğlu bu lafı daha fazlasıyla, daha usturuplu olarak Ötüken Yayınevinin çıkarmaya başladığı Söğüt dergisinde yazı olarak da yazmış!

Çobanoğlu, biliyorsunuz şair ve bildik bileli Kanal 7 televizyonunda insana kusma hissi veren “hisseli kıssalar” hazırlayan bir kalem. O hisseli kıssaların metinlerini kaleme alan bir şair. Maişet derdidir, altına imza atmaktan çekineceği metinler kaleme alabilir, ama o metinleri kaleme ala ala “eski olduğu için nefret ediyorum” noktasına da savrulmaz o metinlerin gölgesinden kurtulabilmek için.

Haberindogrusu.com

Bu yazı toplam 234 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim