Bu defa konumuz Batı. Bu yazı, özellikle ülkemiz aydınlarının Batı’ya bakış açılarındaki çarpıklığa işaret eden eleştirel bir yaklaşımı içeren kısa değinilerden oluşmaktadır. Bunun için, daha okumadan, peşin hükümle, bana kızan, tepki gösteren olacaktır. Buna alışığım, yadırgamam. Ama yine de bu niyette olanlara, “vur, ama dinle” demek isterim.
Kendimi de muaf tutmadan söylüyorum: Biraz dikkatle bakarsak aslında az ya da çok hepimizin, hem fikri zeminlerde, hem kimliklerimiz konusunda, hem de yaşam pratiklerimizle ilgili olarak Doğu - Batı arasında arafta kaldığımızı, tercih yapmakta bocaladığımızı görürüz. Her birimiz, bazen Batı’dan nefret eder, onu en büyük düşmanımız belleriz; bazen de farklı konularda, farklı gerekçelerle, öyle ya da böyle Batı’ya hayranlık duyar, özenir, öykünür, onu örnek alır, ürettiğini takdir eder, beğenir, temin eder, kullanırız.
İşte zaten, belki de Batı karşısındaki en büyük zaafımız da budur! Yani “Batı daha iyisini, kalitelisini yapmışken, yapıyorken, kolayca temin edebilecekken, biz neden yeniden Amerika keşfetmeye çalışalım” uyuşukluğu. İşte o yüzden uçak fabrikamız kapandı ve hala yerli otomobil sayıklıyoruz. Ve hala o yüzden bir miskinlik var üzerimizde, yeni diye yapıp ettiklerimizde özgünlük yok, yerlilik, millilik yok. En önemlisi de kendi kültür ve medeniyetimizle bağımız yok.
Pek çoğumuz için, tam olarak farkında olmasak da Batı deyince akan sular duruyor. Batı, çağın medeniyeti, insanlığın ufkuymuş ve daha ötesi de yokmuş gibi geliyor bize!
İşte bu zavallılığımızdır yazdığım!
Kendi hikayemiz aslında!
Devamı: https://fikircografyasi.com/makale/dogu-bati-arasinda
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.