• İstanbul 18 °C
  • Ankara 20 °C

Ayşe Böhürler: “Cumhuriyet’in reddimiras”ı ve kendimizle kavgalar…

Ayşe Böhürler: “Cumhuriyet’in reddimiras”ı ve kendimizle kavgalar…
Reddimiras meselesi sadece bireysel hukukta değil, ulusların tarihinde de söz konusu. Fransız İhtilali, 1917 Bolşevik Devrimi, Çin’de Mao dönemi, eski rejimleri kötülemek ve dahi izlerini yok etmek, yeni bir insan ve ulus yaratmak için uygulanmış.

Modern Türkiye Cumhuriyeti de Fransızlardan ilham almış. Bu reddimiras meselesi bir yüz yıl sonra bile bitmeyen pek çok tartışmanın da kaynağı olmuş.

“Reddimiras geçmişle bağı tamamen koparmak mıdır, yoksa yeni kurulan rejimlerin kendilerini sağlama alması için attıkları bir adım mıdır?” tartışması ayrı bir konu. Gazeteci Murat Bardakçı’nın “Reddimiras” ismiyle yazdığı kitap bu konuyu iki örnek çerçevesinde ele alırken, bir yönüyle komik bir yönüyle de trajik bir devlet öyküsü de koyuyor ortaya. Bardakçı konuyu arşiv çalışmaları çerçevesinde ele almış, ancak kaleme alırken adeta bir polisiye gibi yazmış. Okurken kâh hüzünleniyor, kâh gülüyor, kâh da “Olmaz ki bu kadar şuursuzluk” deyiveriyorsunuz. Nereden bakarsanız bakın olayların akıldışı geliştiğinin altını çizmek isterim.

HAZİNENİN BİTMEYEN DEVRİÂLEMİ

Topkapı Sarayı ile İstanbul’un diğer müzelerindeki hazine eşyası

1. ve 2. Dünya Savaşları senelerinde muhafaza maksadıyla iki, devletin yeni başkentinde bulunmaları ve satış düşüncesi ile de iki defa olmak üzere toplam dört seyahat yapıyor. Hazine, 1. Dünya Harbi sırasında Konya’ya gönderiliyor, savaştan sonra iki defa Ankara’ya gidiyor, orada kasalara konuluyor, satılmaları için Fransa’da girişimlerde bulunuluyor ve İstanbul’da kalan eserlerden bazıları da 2. Dünya Savaşı senelerinde muhafaza edilmeleri için Niğde’ye gönderiliyor. En nihayetinde 1952 yılında asıl yerlerine Topkapı Sarayı’na geri dönüyor.

1927 yılında satışa çıkarılma girişimine konu olan değerli eşyalar arasında 13. yüzyıldan beri Osmanlı ailesinde biriken kıymetli mücevherler ve Medine Müdafii Fahreddin Paşa’nın 1917’de İstanbul’a gönderdiği Medine Emanetleri de bulunuyor. Türk hükümeti bir kuyumcu aracılığıyla bunu Fransa’da mezatla satışa çıkartmak istiyor. Bu sürecin öyküsü kitapta detayları ile var. Olayların içinde en dikkat çekicilerinden birisi de büyük bir zümrüt parçasının Paris’te tahlil ettirilmesinin ücreti olarak 693 lira ödenmesi için 24 Haziran 1928’de çıkartılan Bakanlar Kurulu kararı.

Hazinelerin satış girişimindeki tüm süreçler birbirinden ilginç. Ama nihayetinde satış mümkün olmayınca Maliye Bakanlığı’nın üç anahtarla açılan kasalarına konuluyor. Maliye Bakanı, Danıştay ve Sayıştay başkanlarına birer anahtar veriliyor. Kasalar 1934’te Merkez Bankası’na naklediliyor. Sonra bunlar unutuluyor! 1951’in Nisan’ında Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası’nın mahzenlerinde içinde nelerin olduğu bilinmeyen kilitli kasalar bulunuyor. Lakin devlet hangi anahtarın kime ne zaman verildiğini, anahtarları teslim alanlar da kasaların mevcudiyetini tamamen unutmuştur… Konu ibretlik!

Devamı: https://www.yenisafak.com/yazarlar/ayse-bohurler/cumhuriyetin-reddimirasi-ve-kendimizle-kavgalar-4515957

Bu haber toplam 211 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim