Peki, az sayıda ve hakikat arayışındaki bu eserler ve yönetmenler, nasıl bir araya gelip, ölçüsünü şaşırmış dünyaya karşı, 'durun kalabalıklar' diye haykırabilecek?
Öyle ya, farklı coğrafyalarda çekilen, ancak toparlayıcı bağlantı noktası (network) olmadığı için dağınık halde bulunan bu filmler ve sahipleri, hangi vesileyle bir araya gelip seslerini gürleştirme imkânı bulacak?
Türkiye'mizde bir örneği var.
Toprağa atılıp yeşeren filiz misali, Hz. Mevlana diyarı Konya'da, şehrin ruhaniyetine, manevi iklimine yaraşır bir sinema etkinliği başlatıldı, bundan birkaç sene evvel.
Bu sene dördüncüsü yapılan Konya Uluslararası SufiSinema Günleri, varlık alemine hayretle bakan yönetmenlerin ve sanat eserlerinin bir araya getirildiği yegâne etkinlik olarak Türkiye'de 'biricik' olma özelliği taşıyor.
Sanmayalım ki bu iş kolay; hayır, tersine meşakkatli...
Neden olacak; şiddetin, argonun, cinselliğin, ideolojik yaklaşımların, politik tezatürlerin esir aldığı, semirmiş bir sinema sektörü var karşımızda.
Böyle bir ortamda samanlıkta iğne arar gibi, âleme (vizörün ardından) dervişane gözlerle bakan yönetmen aramak, film aramak, sayıları az da olsa derleyip toparlayıp bunları Konya'da buluşturmak, neresinden bakılsa meşakâtli, ve fakat, Konya'ya yakışan kültürel ve sanatsal bir emektir.
Devamı: https://www.aksam.com.tr/yazarlar/bedir-acar/konyaya-yakisan-ve-yakismayan/haber-1280820
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.