Bir köşe yazısında ne kadarına değinebileceksem bir yudumluk sunmak isterim.
Osmanlı ceddimiz altı yüz sene İslam’ı hayat düzeni olarak benimsedi ve insanları bu anlayış ve inanca göre çekip çevirdi. Yani “gökten indiği farz edilen kitapla” altı yüz sene üç kıtayı yönetti. Sonra olanlar oldu ve rejim / sistem değişti; “gökten indiği farz edilen kitap” hayat sahnesinden kovuldu, ondan geride kalan bütün izler de silinmeye çalışıldı.
İnsanlar bilgisiz de olsalar, “Din ve vatana hâkim olan ruh” adına dünyanın her yerinde toprağa düştü, şehit oldu. 13 milyon nüfus ile Cumhuriyet’e geçildi; bunun dokuz milyonu kadındı, geride kalan dört milyon da çocuk ve yaşlılardı. Her evde bir veya birkaç şehit vardı ve çocuklar, dul anaların gözyaşlarıyla anlattıkları şehit babaların hikâyeleriyle büyütülüyordu. Altı yüz sene bir inanca bağlı olarak yaşayan halk, kültürel olarak bu inancın hayata açılımını içselleştirmişti. İlk zamanlarda ülkenin kurtuluşunu sağlayanlara karşı içinde müthiş bir minnet duydu; “Can, mal, namus ve en aziz bildiği Din kurtulmuştu.” Sütçü İmamlar, Nene Hatunlar bu değerler için toprağa düşmüşlerdi.
Fakat ne oldu, nasıl oldu bilinmeden bir anda ülkede esen hava değişmişti “ Çanlar sustu ve fakat/ binlerce yılın yabancısı bir ses değdi minarelere: Tanrı uludur, Tanrı uludur/ Polistir babam / Cumhuriyetin bir kuludur.” Babaannemin anlatımıyla : “ Gözyaşlarımız kurudu oğlum, açtık fakat dayanıklıydık; ezanlar sustu, ruhumuz da öldü, yaşayıp yaşamadığımızı bilemiyorduk!”
Köylü “cahildi.” Okuyacak ne zamanı vardı ne de zemini. “Cahil” ancak canını verebilirdi, o da canını seve seve “Din ve vatanını yoğuran mukaddesler” uğruna gözünü kırpmadan canını verdi. Egemenlerden hiçbiri köylü değildi. “Gâvurların arasında okumuşlar ve onların dinini, değerlerini memleketimize sokmaya çalışıyorlar”dı.
Evlerdeki sohbetler değişmiş, “dost – düşman” tefrik edilir olmuş, özellikle “düşman” anlatılırken kapılar kapatılır ve fısıltılarla, gözyaşlarıyla konuşulurdu. Yönetenlerle yönetilenler arasında güven kalmamış, korku dağları tutmuştu. “İstiklal Mahkemeleri” yargılamadan insanları ipe götürüyordu. Egemenler, üstenciler halkı hor görür, “cahil” der ve halkın inançlarını, değer yargılarını küçümserdi.
Devamı: https://www.haber7.com/yazarlar/d-ali-tasci/3327567-evin-icindeki-adam
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.