• İstanbul 18 °C
  • Ankara 16 °C

D. Mehmet Doğan: Ramazan saimleri oruçlu mu?

D. Mehmet Doğan: Ramazan saimleri oruçlu mu?
Savm, salat, hac, zekât...Kelime-i şehadetten sonra İslâmın şartları bunlar... Okuyucularımızın çoğu bu ibarenin “oruç, namaz” şeklinde olduğunu bilirler, “savm” ve “salat”ı ise pek bilen yoktur.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın Dinî Terimler Sözlüğü’nde olduğu gibi, Hasan Akay’ın İslâmî Terimler Sözlüğü’nde de savm kelimesinin karşısında “bk. oruç” yazıyor. Diyanet Vakfı’nın İslâm Ansiklopedisi’nde da aynı ibare ile karşılaşıyoruz. Dergâh’ın 1979 yılında yayınladığı Ansiklopedik Büyük İslâm İlmihali’nde atıf yerine “oruç kelimesinin arapça karşılığıdır” yazılmış. Tabiî “bak. oruç” denilmesi de ihmal edilmemiş...Aynı mânaya gelen “sıyam” kelimesinin bu kitaplarda zikri geçmiyor!

Bu işte bir terslik yok mu?

Tabiî olarak dinî terimlerin Kur’an dili olan arapça olması beklenir. Dinî bilgiler verilen kitaplarda dinin aslî kelimelerinin kullanılması icab etmez mi?

Dilimizde böyle olmamasını nasıl açıklamalıyız? Sadece oruç mu? Namaz da arapça değil. Esas kelimenin “salat” olduğunu ilahiyat hocaları da bildikleri halde çok fazla kullanmazlar. Oruç gibi namaz gibi, günlük dilde çok kullandığımız abdest ve peygamber kelimeleri de farsçadır... “Vudu”yu bilen yoktur neredeyse. Arada bir resul veya nebî desek de, peygamber neredeyse vazgeçilmez kelimemizdir. Peygamberin türkçesi yalavaç da günümüze kadar gelememiştir.

Türkçenin dinî ıstılahları, hele de günlük dildeki kelimeler, müslümanlığı benimsediğimiz çağlarda dilimize yerleşmiş ve bugüne kadar gelmiştir. İşte o İslâmiyeti benimsediğimiz dönem, yani hicri 2-3., miladi 9-10. yüzyıllar... Müslümanlığı Türkistan’da farsça bilen hocalardan öğrendiğimizin en açık delili bu kelimelerdir.

“Ramazan”da şüphe yok, o arapça; Kur’an’ın kelimesi: “Şehr-i ramazan ellezi unzile fîhil Kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân (Bakara, 185) O ramazan ayı ki, insanları aydınlatmak için hidayet delilleri ihtiva eden, hakkı bâtıldan ayıran Kur’an indirildi...

Arapçadan türkçeye sözlüklerimizin klasiği Ahterî-i Kebir’de ramazan şöyle açıklanıyor: “Aslında masdardır yanmak mânasına ve dahi muayyen bir mübarek şerif ayın adıdır. Vazi’ vaz’ettikte eyyam-ı harda vaki olduğu için ramazan tesmiye ettiler.”

Şöyle diyor (Afyon) Karahisarlı Muslihiddin Mustafa Efendi: Aslında yanmak mânasına masdardır ve belirli ve mübarek şerefli ayın adıdır. Kural koyan kuralı yakıcı günlerde koyduğu için ramazan olarak adlandırdılar...

Kelimenin kökü rmd (re mim dat, ramad), kum ve benzeri şeyler üzerinde güneşin harareti ve yakıcılığının şiddeti anlamına geliyor. Hz. Muhammed’in amca oğlu meşhur tefsir ve fıkıh âlimi, hadis ravisi İbn Abbas’ın, bir Yahudi’nin oruç ayının neden ramazan olarak adlandırıldığı sorusuna verdiği cevap ilgi çekici: “Zira bu ayda günâhlar kavrulur.”

Ramazanın “ramadî”den, yaz sonu güz başlarında yağan ve yeryüzünü tozdan arındıran yağmurdan geldiği, yahut da “ramd”dan, kılıcı veya ok temrenini inceltip keskinleştirmek için iki yalçın taş arasına koyup dövmekten kaynaklandığı iddiaları da var.

Ramazan üç mübarek ayın sonuncusu, recep ve şabandan sonra gelen müstesna ay, “on bir ayın sultanı”...Bu sebeple çok güçlü bir ramazan edebiyatına sahibiz. Divan şairlerimizin gazel, kaside türünde ramazaniyeleri olduğu gibi, halk edebiyatında da ramazannameler var.

Yunus Emre’den başlasak yeri var. Fakat mahlas yerinde “Derviş Yunus” olan bir şiir:

Müştak olup özlediğim/Şehr-i ramazan merhaba

Bakıp yolun gözlediğim/Şehr-i ramazan merhaba

...

Müminlerin bayramıdır/On bir ayın sultanıdır

Hakkın bize fermanıdır/Şehr-i ramazan merhaba

Divan şiirinin altın devri, 15. yüzyıl şairlerinden Zatî ne diyor bakın:

Gönderdi Hüda çün bize mihman ramazanı

Hoş tutmağa niyet edelim biz dahi anı

Allah bize ramazanı misafir olarak gönderdi, biz de onu hoş tutmaya niyet edelim. “Ramazanı hoş tutmak”, yani memnun etmek nasıl olur, elbette oruç tutarak!

Aynı yüzyılda Türkî-i basit (Yalın Türkçe) temsilcilerinden  Edirneli Nazmi iddiasını isbat edercesine konuşuyor:

Urulur zencire albızlar kamu/Kutluluğla her kaçan irer oruç

(Oruca kutlulukla ulaşılınca şeytanların hepsi zincire vurulur!)

Divan şairleri ramazan ayının özellikleri üzerinden aykırı şeyler söyleyerek sözlerini güçlendirmeye epey meraklı. İşte Fuzulî:

Ramazan ayı gerek açıla cennet kapısı

Ne reva kim ola meyhane kapısı bağlı

Ramazan ayında cennet kapısı açılıyorsa meyhane kapısının kapalı olması reva mı?

Nev’izade Atayî de başka bir telden çalıyor:

Ey Atayî bûse-i la’lini temenna eyledim

Naz ile ağzım mühürlüdür dedi ol dilbera

Ey Atayî, sevgilinin ağzından öpmek istedim, o dilber naz ile ağzım mühürlüdür, yani oruçluyum dedi!

Taşlıcalı Yahya, ramazan ayının kadrinin bilinmemesi gibi, ay yüzlü güzellerin de âşığın değerini takdir edemediklerinden yakınıyor:

Mahrûlar ne cefa kıldı bize kılmadılar

Ramazan ayı gibi kadrimizi bilmediler

Dest-i lütf ile gözümüz yaşın silmediler

Meded eyvay meded hey meded eyvah meded

Ramazan oruç ayı... Bursa’nın ünlü Üftade’si Mehmed Muhyiddin 16.yüzyılda şöyle söylüyor:

Âşıklara edin salâ/Oruç ayı geldi yine

Rahmet denizi cûş edüb/Âlemlere toldu yine

Bir başka mutasavvıf şair, 20. yüzyıldan Alvarlı Efe’nin mısraları:

“Ramazanda bir âli-şan ederler/O şehr-i sıyamı zi'şan ederler.

Neden savm veya sıyam değil de oruç? Buna kısaca değinmiştik. Oruç kelimesi doğu lehçelerinde “rûze” olarak telaffuz ediliyor. Hatta Kazaklar “oraz” diyor. Bizde yaygın bir isim olan oruç, orada da kullanılıyor. Kazak Oraz bay, Türkiye’de Oruç bey oluyor!

Kelimenin aslı farsça, öyleyse bu fark nereden kaynaklanıyor? Modern zamanlarda iştikakçıların pîri merhum Şinasi Tekin “İştikakçinin Köşesi” kitabında bunu açıklığa kavuşturuyor.

Kelime orta farsçada, yani pehlevicede “roçag”, 9. asırda yeni farsçaya roze şeklinde girmiş, kelimenin sonundaki g sesi düşmüştür. İşte karahanlıcaya kelime bu asırdan sonra girdiği için ruze olarak yerleşmiştir. Batı veya Oğuz türkçesine kelime daha erken bir dönemde girdiği için roçe olarak girmiş, roçe’nin başına sessiz harfle başlayan kelimelerin başına gelen gelmiş ve oroçe, sonra da oruç olmuştur. Bunun “ıspanak”tan tutun da “ireceb”e kadar bir sürü örneği var.

Divan şiirinde “savm”ın hakkını veren Nabî gibi büyük şairlerimiz de var:

Savm bir maide-i rahmettir/Nurdan saime bir hil’attir

Oruç bir rahmet sofrasıdır, oruçluya nurdan bir kaftandır...

Oruç gibi, Saim de isim olarak kullanılıyor. Şu ramazan günlerinde adı Oruç veya Saim olup da oruçlu olmayanlar var mıdır acaba?

Bu haber toplam 383 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim