• İstanbul 14 °C
  • Ankara 21 °C

D. Mehmet Doğan: Rasim Özdenören’i İstanbul’da uğurlarken

D. Mehmet Doğan: Rasim Özdenören’i İstanbul’da uğurlarken

“Rasim Özdenören Maraşlı olmaktan çok Ankaralıdır” desem, itiraz edenler çıkabilir. Evet kökleri Maraş’tandır, çocukluk ve gençlik yıllarında Maraş’ta olmuştur, ama ömrünün büyük bir kısmı Ankara’da geçmiştir. Hayatı Ankara’da geçtiği gibi vefatı da Ankara’da olmuştur. Biz vefat haberini alınca, cenazesinin Ankara’da defnedileceğini tahmin etmiştik, meğer rahmetli son durağının İstanbul olmasını istemiş.

Son birkaç yıl onun hastahane haberlerini alıyorduk. Nefes darlığından muztaripti, bu konuşması sırasında dahi hissediliyordu.

Rasim Bey asıl şöhretini hikâyeci olarak yapmıştır, 13 hikâye kitabı yayınlanmıştır. Buna karşılık düşünür, fikir adamı Rasim Özdenören’in 25 fikir-deneme kitabı vardır. 1970’lerden itibaren muhtelif gazetelerde köşe yazarlığı yaptığı düşünülürse, verimli bir yazı hayatı geçirmiştir.

Rasim Bey’le tanışıklığımız eski, hukukumuz de ona mümasil. Bu tanışıklık vefatından duyduğumuz teessürü derinleştirdi. TYB Başkanı Musa Kâzım Arıcan’la devrimizin büyük bir yazarını, Yazarlar Birliği’nin ilk üyelerinden bir edebiyatçıyı son seferinde uğurlamak için İstanbul’un yolunu tuttuk. Memiş Okuyucu da bizimle idi.

Rasim Bey’le yüz yüze tanışıklığımız Mavera’nın yayınından sonradır. Mavera’nın İlk yıllarında İstanbul’da idik. 1977’de TRT genel müdürü Şaban Karataş’a danışmanlık yapmak üzere Ankara’ya döndük. Sağ-sol çatışmasının, en keskin yılları. Ankara mahalle mahalle, sokak sokak paylaşılmış. Türkiye’nin entelektüel hegemonyasını elinde bulunduran sol kesim Kemalist zemini de kullanarak hükmünü yürütüyor. Sanat, edebiyat, basın-yayın onlardan soruluyor. Ankara’da bir gurup yazı çizi işleri ile uğraşan arkadaş bir yazar kuruluşu meydana getirmenin faydalı olacağı düşüncesindeyiz. Çölde bir vaha teşekkül ettirebilir miyiz? Bu vesile ile sağın her kesimi ile görüşmeler yapıyoruz. Millî Gazete’ye de gidiyoruz, o zaman MHP’nin organı sayılabilecek Hergün’e de. Edebiyat ve fikir dergileri, yayın kuruluşları, bunlarla da müzakereden geri kalmıyoruz. Her kesimde böyle bir ortak zemin meydana getirilmesi arzusu dile getiriliyor.

Sonunda 1978 yılının ağustosunda farklı kesimlerden 14 yazarın katılmasıyla Yazarlar Birliği’ni kuruyoruz. Yazarlar Birliği’nin kurucuları arasında Mavera’yı temsilen Erdem Bayazıt var. Kuruluştan sonra Yazarlar Birliği’ne Kızılay’da bir yer kiralamaya çalışıyoruz. Bir yeri gözümüze kestirmişiz, Rasim Bey de o sıralar memuriyetten istifa etmiş hem Yeni Devir’de hem de Mavera’da yazıyor. Edebiyat sohbetlerinde ifade ettiğine göre, Yeni Devir’de resmî vazifesi devam ederken müstear imza ile yazılar yayınlıyor, kendisine para teklif ediliyor. O da “şimdilik ihtiyacım yok, fakat işi bırakır, kendi adımla yazarsam, o zaman olur” diyor.

Fakat, bu teklifin arkasında durulmuyor. Bir ümit, Mavera’da daha önce Erdem Bey de böyle bir bahis açmış. Fakat derginin durumu da malûm! İşte biz yer arayışı içinde iken Rasim Bey, “bana da bir oda verin, kirayı paylaşalım” teklifinde bulunuyor. Bizim de canımıza minnet. O zamanın şartlarında kuruluş halindeki derneğin parası pulu yok, böyle bir teklif bu yüzden cazip.

Biz o daireyi tutamıyoruz, Rasim Bey de istifa ettikten sonra geçimini sağlayacak imkân bulamıyor, memuriyete dönüyor.

Bu kuruluş döneminde Yazarlar Birliği, şiir anlayışı, hikâye anlayışı, roman anlayışı toplantıları yapılıyor. Rasim Bey hikâye ve roman denildiğinde ilk akla gelenlerden. Nitekim, roman açık oturumuna o zamanın romancıları ve eleştirmenleri ile birlikte katılıyor. TYB’nin yılın yazarları değerlendirmesinde ilk hikâye ödülü alanlardan (Denize açılan kapı, 1984).

Rasim Bey “Mavera ekibi” diyebileceğimiz edebiyatçıların fikirle en çok haşir neşir olanı. Hikâyeci hikâyeci olmasına, hatta bir romanı da var, fakat asıl denemeleri, gazete yazıları ağır basıyor. Kitaplarının çoğu hikâye veya roman değil, deneme fikir ekseninde. Maveracıları bir arada bulunduran hemşehrilik/ Maraşlılık veya Maraş’ta bulunmak yanında müşterek edebiyat alâkası. Fakat asıl zemin, fikir zemini. Rasim bey Edebiyat sohbetlerinde lise yıllarında iken resmî ideolojinin dogmalarından nasıl koptuklarını anlatıyor. Bir arayışa giriyorlar ve Sezai Karakoç’la tanışıyorlar. Aslında Necip Fazıl’ı da biliyorlar ama o sıralar fikir yazıları olmayan şair Sezai Karakoç’u tercih ediyorlar. Erdem Bey’in bir akrabasının Rasim Bey’e tavsiye ettiği Serdengeçti ve Büyük Doğu mecmualarını tarzına uygun bulmuyor. Bu arada Nureddin Topçu’nun o zamana kadar yayınlanmış eserlerini (Türkiye’nin Maarif Davası, diğeri Yarınki Türkiye olmalı) ve Mümtaz Turhan’ın Garplılaşmanın Neresindeyiz kitabını da okuyor. Asıl yöneliş Sezai Karakoç’a oluyor.

Biz Sezai Karakoç’tan bahsederken, bir şairden, edebiyatçıdan söz ediyoruz. Hele de ilk tanışıklığın gerçekleştiği zamanda. Onun ziyaretçileri de edebiyatı seçmiş gençler. Fakat edebiyatın esas zemini fikir, fikir zemini olmasa idi, ne Cahit Zarifoğlu bizim tanıdığımız bir şair olacaktı, ne de Resim Özdenören hikâyeci. Şunu da söylemiyoruz: Cahit Zarifoğlu veya Rasim Özdenören’in şiirleri hikâyeleri doğrudan bir fikri savunma amaçlıdır. Fakat bu yazarların şiir veya hikâye dışında yazıları, eserleri de vardır ve elbette orada fikir zemini tereddüte yer vermeyecek kadar âşikârdır.

Rasim Özdenören, bizde düşünce ve edebiyatın iç içeliği geleneğini sürdüren bir yazarımız. Bizim edebiyat adamlarımız aynı zamanda fikir adamlarımızdır. İster şiir yazsınlar ister hikâye veya roman. Hele Tanzimat sonrası edebiyatımızda bu daha görünürdür.

Rasim Bey’in vefatıyla Mavera defteri, bir anlamda kapanmış oldu. Kurucuları bir bir göçlerini topladı. Son Maveracı da geçen hafta sonsuzluk yolculuğuna çıktı. Onu uğurlayanlar arasında sadece şairler, yazarlar, edebiyatçılar değil, siyasetçiler ve idareciler başta olmak üzere her kesimden şahsiyetler vardı. Bu resim, Resim Bey’in hem edebiyatçı hem de 1970’lerden beri çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı ve daha çok bu yazarlığın verimi olan fikir adamı olarak geniş bir kitleye ulaştığını gösteriyordu.

Rasim Özdenören’e rahmetler diliyoruz, ruhu şad olsun…Eserleri onu yaşatacaktır.

*

Rasim Bey’i Eyüp Sultan toprağına tevdi ederken, resmi olarak şehrin bu bölümünün yöneticisi Eyup Sultan kaymakamı İhsan Kara ile karşılaştık. Onu Ankara’dan, Pursaklar kaymakamlığından tanıyorduk.

Kaymakam Bey’e Eyüp Sultan’a tayininin Ankara’dan gelen bir görevlinin Rasim Bey’i karşılamakla vazifelendirmesi olarak gördüğümüzü söyledik!

[1] D. Mehmet Doğan ile Edebiyat Sohbetleri 1.  Yayına haz. Mustafa Atiker. Ankara 2013, sf. 51-52

 

0f236353-699e-4d55-afbb-7aa2c85c1893-001.jpg

Cenazeden sonra TYB heyeti Eyüp Sultan Kaymakamı İhsan Kara ile. Soldan sağa: Fatma Gülşen Koçak, Memiş Okuyucu, İrfan Çalışan, Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan, Eyüp Sultan Kaymakamı İhsan Kara, D. Mehmet Doğan ve Mahmut Bıyıklı.

 

Bu haber toplam 1181 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim