• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Deşiriciler

Deşiriciler
Deşirici; toplayan, deşiren, devşiren anlamlarına gelmektedir. Evinin geçimini sağlamak için yiyecek, içecek ve giyecek toplayan deşiriciler; zaman zaman dilencilerle karıştırılmışlardır.

Deşiriciler; kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, ruhun daha huzurlu olmasına her fırsatta vesile olmuşlardır. Omuzlarında, heybelerinin yükü kadar sosyal ve ahlaki mesuliyet yükü de taşıyan deşiriciler; millî bünyemizin derinliklerinde var olan en önemli sosyal gerçeklerden biridir.

Deşiriciller, vardıkları her eve bir kültür götürür, gittikleri her evden bir kültür taşırlardı. Kaplarına ne konulursa konulsun şükreder; az çok demezlerdi.   İhtisas, kimlik ve kişilikleriyle irfan kültüründen beslenen deşiriciler; yüksek bir kazanç arzusu içerisinde olmadıkları gibi gelecekleriyle ilgili bir beklentileri de yoktu.

Deşiriciler, hayâya hayrandılar. Yaşantılarına dair hiçbir şeyi saklamazlardı. Başkalarının iç dünyalarına yolculuk eder, kendi dünyalarını da onlara açarlardı. Kimisi, başını sokacak bir evinin; kimisi de ekecek bir bağının, bahçesinin, tarlasının olmadığını; dost bildiklerinin, serçelerin kuru ekmeği didikledikleri gibi kendilerini parçaladığını anlatırdı. Birbiri ardınca sıralanan ve türlü türlü anlam içeren sorular karşısında mağlup olanın aslında muzaffer, yenilenin ise zenginleşeceğini bilir “Gerisini ne sen sor ne ben söyleyeyim.” deyip sözü kestirip atarlardı.

Kalp ve ilham kanadı güçlü, kimseye eğilmeyen, sadece geçim derdi için boyun büken deşiriciler; aynı zamanda bir sabır taşı ve sabır taşıyıcısıydılar. Huzur ve elem arasında gelgit yaşayan kişilerin kendi kültürünün ruh iklimi içerisinde kalmalarına ışık tutar; çaresizliği çareye, umutsuzluğu umuda dönüştürerek kişinin kendi kimliğini bulmasına kılavuzluk ederlerdi.

Deşiricileri,  kimi kişiler bir konuşma dehası, kimileri gülmece dilbazı, kimileri de birer mecnun olarak görürler;  bazı aileler ise onları, yama üstüne yama yapılmış elbiseleri arasına gizlenmiş bir cevher; gök kubbenin altında dönen çarkın içerisinde aşkın misafirleri olarak değerlendirirlerdi. Gelenek, görenek, töre ile ilgili ayrı ayrı ihtarlarda bulunup tezatları ahenge büründüren deşiricilerin sözünün közü üzerinde herkes ayrı bir tahlil yapardı.

 

 

Varlıklı olanların evlerinden kovulduklarında “Sevgiyi  içine çekmemiş ki dışına versin.” der, oradan uzaklaşırlardı. Tahsil görmüş birinin evinin önünde azarlandıklarında ise “Evvel cahilin elinden çekerdi millet, şimdi okumuşunun elinden ah ile vah!” diye kendi kendilerine mırıldanarak “Yaradan defteri bir açarsa…” deyip başka kapıya yönelirlerdi.

Deşiriciye verecek hiçbir şeyi olmayan kimi evleri  teselli etme görevi, bu defa deşiricilere düşerdi. Onların yaralı gönlünü kanatmamak için “Kurban olduğum yaradan, açtığı boğazı aç koyacak değil ya!” deyip evin sahibine, öteler âleminden numuneler sunarlardı. “Bu evin bacasından da bir gün tütün tüter inşallah!” dilek ve temennisinden sonra deşirici ile ev sahibinin sözleri sükûta erer, söz boğazda düğümlenir, başlar yana eğilir; sohbet, yerini ağır bir hüzne bırakırdı.

Deşiriciler, topladıkları süreçte olup bitenlere hiç itiraz etmez; isyan sözlü olanlara bu hastalıklarını; sabır, şükür ve dua ile yıkamaları gerektiğini öğütlerlerdi. Eli açık olsun olmasın, çok sevdiği, çok etkilendiği bir evin aile reisi ile ilgili “Sözü kılıç gibi.”, bir başkasıyla ilgili de “Kan aksa da bir çift sözüyle akan kanı keser.” deyip bir komşuyu diğerine öven ve insanlar arasında sevgi ve hoşgörü tesis etmeye çalışan deşiriciler, bu yönleriyle emsalsizdiler.

Deşiriciler, iyilik yaparak karşıya geçmek için bir fırsat köprüsüydüler. Erdem ve kötülükleri sık sık yaşar, bu tür tavırlarla hemen her gün yüz yüze gelirlerdi. Şeref ve şefkatleriyle yollara düşen deşiriciler; her konakta başka bir bakışla, her konutta bir başka niyetle karşılanırlardı.

“Haydi bir halay çek, bir türkü söyle, bir taklit yap!” diyen ailelerin mayasını, tuzu ve hamuruyla birlikte kimlik sırrını da gözlemleyen deşiriciler; o aileler karşısında denileni yapar ancak içlerinden: “Merhamet her kalbe misafir olmaz.” diyerek tefekkürün en yücesini sergilerlerdi. Bu insanlara dair  “Yukarıda Allah var, ahiret de uzak değil!“ der, onurlarını kırıp haysiyetlerini azaltmaya çalışanların sokağından bir daha geçmezlerdi.

Deşiriciler, manevi değerleri bir yana bırakan; sadece mal, ihtiyaç ve zevklerin tatminine odaklananlara çıkış yolu önerirler; onları, nefis muhasebesine davet ederlerdi. “Git, çalış! Boyun bosun yerinde, elin ayağın tutuyor. Deşirmek sana hiç yakışmıyor.” diye tavsiyeci bakış açısıyla yaklaşanları, böbürlenme ve azgınlıkla ilgili örneklerle yumuşatmaya çalışırlardı. Deşiricilerin en uğrak yeri, kâmil insanların evleriydi. Deşiriciler bu evleri; meçhule açılan yolda, gurur ve kibrin mal ile temizlendiği mekânlar olarak görür, topladıklarını daha sonra satmaya götürmek için burada istif ederlerdi. Mülkün hamalı olan insanlar için “Güvenme varlığa, düşersin darlığa.”, “Melameti örtmeyen mal neye yarar ki...” der, iyilik yarışında mecalsiz kalan insanlarla ilgili de güzel huyların tamamlanması konusunda herkese bir görev düştüğünü söylerlerdi.

Şefkate, sevince, saadete aç  deşiriciler; uğradıkları evin önündeki bekleme süresi uzayınca şapkalarının ucunu başlarının önüne indirir; eskimiş, uzunca giysilerinin arasına gömülür, ellerindeki asaya çenelerini dayayarak uzun uzun düşünürlerdi. Kendi kendilerine “Havada keklik var. O iş tamam. Geliyorlar…” gibi birbiriyle bağlantısı olmayan sözler sarf ederlerdi. Bu tavırlarıyla da kişinin, kendi kendine derin bir muhasebe yapmasına vesile olur; zihinlerde bir yığın soru işareti bırakırlardı.

Yokluk ikliminin abdalları olan deşiricilerin dervişane bir yanları vardı. Cömertliğin hastalığının israf, soyluluğun hastalığının böbürlenmek, hoşgörünün hastalığının ise başa kakma olduğunu ifade ederlerdi. Kendilerine karşı yumuşak kalpli olanlar için diğer gelmelerinde ya da o kişilerle bir sonraki karşılaşmalarında “Kelam-ı Kadim” ve “Hameli” getirip hediye edeceklerini söylerlerdi. Hatta başı ağrıyanlar, beli ağrıyanlar, karnı ağrıyanlar için urkuç okur; “El benden, sebep Allah’tan…” der, geçmiş ve gelecek yerine hâli yaşarlar ve yaşatırlardı. “Rızkı veren, dilediğini yükseltip dilediğini alçaltan, darlıktan kurtaran Allah her şeyi görür; bilir.” diyerek gerçeklerin sırlarına yönelik az sözle çok şey anlatırlardı.

Deşiriciler, kendilerine hoşgörüyle yaklaşanlar için bereketsizliği giderecek şükran dolu cümleler kurarlardı. Özel duyuş, düşünüş ve sezgi tarzına sahip olan deşiriciler; zaman zaman da hafızalarda kolaylıkla yer edecek, kulaktan kulağa aktarılan efsanelerden, tekerlemelerden, deyiş ve destanlardan kesitler sunarlardı. Muhakeme edilmeksizin geçerliliği herkesçe onaylanmış, kanatlı sözler söyler; kargaşa ve karışıklığa sebep olabilecek kelimelerden sohbetlerinde özellikle imtina ederlerdi. İleri sürdükleri düşüncelerin doğruluğunu ispatlamak için çaba harcamak yerine kıyas ve değerlendirmeyi, nükteli sözler eşliğinde karşı tarafa bırakırlardı.

Devrin değer hükümlerinden beslenerek şekillenen çocuk ve gençlerimiz için nasihat ve ibret kaynağı olan deşiriciler, sokaktan geçerken başlarını yere eğerlerdi. Çok az insanın yüzüne bakar;  yol boyunca kedi, köpek, tavuk, cücük… ne görürlerse heybelerinden onlara erzak uzatır ya da duvarların üzerine bırakarak kurtlar kuşlar yesin, derlerdi. Bu davranışlarıyla kendi yaşamlarıyla onların öyküleri arasında belki de ritmik bir bağ kurarlardı.

Deşiriciler, aklın tıkandığı çıkmazdan kurtulup buhran çemberini kırarak şaşmaz irade şemasında yer almak isteyen insanlar için görebilen bir çift göz olmuşlardır. Onlar hiçbir zaman umutlarını kaybetmemiş; düşkün bir hâlden muhteşem bir geleceğe yelken açmanın formülünün, hayatın her tecellisine saygı beslemekten geçeceğine inanmışlardır. İyilik davasının fedakâr kahramanları olmak için tutunacak tek dalın verebilmek, bu yolda kazanan insan olmanın tek çaresinin ise Mevla’nın verebilmeyi nasip etmesine bağlı olduğunu söylemişlerdir.

Merhamet medeniyetine sahip ülkemizde deşiriciler; öksüz, yetim, kimsesiz, hasta, musibetzede ve yoksulların daha yakından tanınmalarına vesile olmuşlardır. Olaylara basiretle yaklaşmayı, zihnî yenilenme ve gerçeğe ulaşma çabası içerisinde olanlar için hadiselere farklı nazarlardan bakmayı sağlayan deşiriciler, çile yağmurunun altında itikatlarına sımsıkı sarılıp yollarına tereddütsüz devam etmişlerdir.

Vaktiyle darlık ve yokluk çeken kişilerin, evlatlarını adam etmek için söyledikleri “Sen yeter ki oku, ben gider deşiririm.” sözü ve ailelerin, çocuklarına kızgınlık anında sarf ettikleri “Seni deşiriciye veririm.” tehditleri mazimizin en unutulmazları arasındadır. Onlar; toplum ruhuna yardımlaşma, paylaşma ve kucaklaşma tohumları saçan, yürekleri sevgiyle çarpan muhabbet fedaisi insanlar olarak ne çok iz bıraktılar.

 

 

Deşiricilerin bedenlerinde kim bilir ne büyük acıların ne dinmez sızıların, dertlerin izleri vardı. Hayallerine nice olmazları sığdırmış ne meşakkatler yaşamışlardı. Belki de hayat onları, hiç ummadıkları yerden vurmuş; hiç beklemedikleri yerden kıskaca almıştı. Mazlumdular, mağdurdular, ama mağrurdular. Hüzünleri ruhlarına, bedenlerine dokunur; her yüze içtenlikle bakar, duygularını anlatırken bir çocuk masumiyeti taşırlardı. Onlar; her mevsimin belli aralıklarında ortaya çıkar, geçim derdi bittikten sonra hiç gözükmezlerdi.

Kader motifinin bambaşka yerlere taşıdığı, yerel kültürümüzün en güçlü kollarından biri olan deşiricilerin hüner ve sevgisini taktir etmemek elbette duygusuzluktur. Onlar, “Yoksul insanların hayalleri de yoksul olur.” fikrini feraset ve çabalarıyla tersine çevirmişlerdir. İyilik ve adalette tartıldığımız deşiriciler, ekonomik şartların daha iyiye evrilmesi sonucu birer birer azalarak ortadan kaybolmuş olsalar da gönül dünyamızdaki yerleri hiçbir zaman kaybolmayacaktır.   

                                                                                                 

                                                                                                   İhsan YALÇINKAYA

                                                                                                       Eğitimci/Yazar

Bu haber toplam 2001 defa okunmuştur
  • Yorumlar 33
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim