• İstanbul 14 °C
  • Ankara 11 °C

Doç. Dr. Mustafa Alican: Malazgirt Zaferi’nin Önemine İlişkin Bir Okuma

Doç. Dr. Mustafa Alican: Malazgirt Zaferi’nin Önemine İlişkin Bir Okuma
4. Tarihî Roman ve Romanda Tarih Bilgi Şöleni kitabı yayınlandı.

Bir olayın tarihteki yerinin tespit edilmesi sorunu, söz konusu tespiti yapmaya teşebbüs eden kişinin bakış açısı ile yakından ilişkili olması münasebetiyle ciddi bir sorundur. Tarih hem kişiyi belirleyen hem de kişi tarafından belirlenen bir geçmiş okuması olduğundan dolayı, aynı zamanda belirlenmişlik ile belirleyicilik olgularını da ihtiva eder. Tarih okuması yapılırken bir tür ideolojik savrulma içerisine sürüklenmek her zaman mümkündür. Sıklıkla ideolojik risklere düşme ihtimallerini içerisinde barındırır. Bir başka ifadeyle, aktüel özne olarak tarihçi geçmişe bugünün gözlükleri ile bakmaktadır ve bu gözlükleri bir kenara bırakması ya da yadsıması pek mümkün değildir.[1] Dolayısıyla Malazgirt Zaferi’ne dönük yaklaşımımızın, belli ölçüde mevcut Anadolu algımız tarafından belirlendiğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan, Malazgirt’e ilişkin her bir sözün bir yanıyla bugüne ilişkin bir söz olma özelliğine sahip olduğu vurgulanmalıdır. Söz konusu temelden hareket edildiğinde, tarihin geçmişte olup bitmiş ve orada kalmış olan bir şey değil, her kuşak ile birlikte yeniden şekillenen, tekrar tekrar idrak edilen ve bir kez daha kurulan bir kavrayışa tekabül ettiğini söylemek hata olmaz.

On yıla yakın bir süredir Malazgirt Savaşı üzerine çalışan ve bu konuda yazmaya gayret eden biri olarak sıklıkla şu türden sorularla muhatap oluyorum: “Malazgirt Savaşı gerçekten de o kadar önemli midir? Eğer öyleyse neden bu savaşa dair perspektifler çok yenidir? Mesela Selçuklular neden Malazgirt Savaşı’na böyle bir anlam atfetmemiştir? Osmanlı kroniklerinde neden savaşa dair neredeyse hiçbir değini yoktur? Son bir yüzyıla kadar Malazgirt Zaferi’ne neden siyasî ya da kültürel bir atıf yapılmamıştır? Neden bu zafer milliyetçiliklerin yükseldiği bir çağda ortaya çıkmıştır? Malazgirt Zaferi’nin milliyetçi tarih ve siyaset anlayışının bir ürünü olarak kurgulandığı söylenebilir mi? Malazgirt Savaşı’na atfetmiş olduğunuz önem, acaba sizin dünyayı kavrama biçiminizden kaynaklanan bir yorum olabilir mi?” Daha da arttırılması imkân dâhilinde olan bu soruları dile getiren kimseler içerisinde iyi ya da kötü niyetli olanların olması bir yana, burada anonim bir itham vardır. Buna göre, tarihçiler siyasî ve ideolojik eğilimlerine paralel olarak bir efsane kurgulamış ve adına da Malazgirt Zaferi demişlerdir. İddia sahiplerinin temel dayanağı da Malazgirt Zaferi’ne ilişkin değerlendirme eğilimlerinin yeni olması ve yakın zamanlarda ortaya çıkmasıdır. Fakat başlı başına bu durumun, tarihî bir hadise olarak Malazgirt Zaferi’nin önemsizliğine delil olarak gösterilemeyeceği açıktır. Toprak altında kalan kıymetli bir cevherin yeni keşfedilmiş olması onun yeni (inşa edilmiş) olduğuna değil, bilakis belki çok uzun zamandan beri orada mevcut olduğuna delalet eder. Bununla birlikte Malazgirt kültürünün neden bu kadar yeni olduğu sorusunun da cevaplanması gerekmektedir. Hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki, Malazgirt’in, hatta sadece Malazgirt’in değil, bütün tarihî hadiselerin muhtelif dönemlerde muhtelif algılama biçimlerine malzeme olması, söz konusu dönemlerin tarih idraki, bir başka ifadeyle o dönemde yaşayan insanların dünya görüşü ile alakalıdır.

Tarihin toplum ve siyasetin algoritmasını yapılandıran bir malzeme olarak değil de bir tür ibretler manzumesi olarak görüldüğü, tarihî anlatıların muktedir anlam kaynakları olmadığı dönemlerde tarihin idrak edilme biçimi farklıydı. Tarihçiler eserlerini kaleme alıyor ve bunları da zaten çok az kişi ibret, nasihat ya da eğlenme gibi amaçlarla okuyordu. Tarihî bilgi, bugün olduğu gibi herkesin ulaşabileceği ve onu kullanarak hayatına yön verebileceği, kendisine bir kimlik, din ya da sosyoloji inşa edebileceği bir şey değildi. Bugün elimizde bulunan tarihsel analiz çerçevelerinin sistematik hale gelmesi, tarihin tabir yerindeyse bir bilime dönüşmesi son iki yüzyılın eseridir. Bütün bu okumalar da bir yığın siyasî ideolojinin oluşumuna neden olan ana malzemedir. Sosyalizm, Marksizm, Liberalizm, Faşizm, Komünizm ve sair ideolojilerin hepsi de modern tarih okuma biçimlerinin ürünüdür. Tarihe dair bir idrak ortaya koymuş, bu idrakten hareketle bir gelecek tasavvur etmişlerdir. Bunların insanlara felaket getirmesi ayrı bir konudur. Fakat tarihin artık neye dönüştüğünü ve neye muktedir hale geldiğini görmek açısından bunlar çok verimli örneklerdir. Bunun bize söylediği şey çok açıktır: Bugünün sorularını ve tarihten beklentilerini, örneğin ortaçağ insanlarının sorularından ayırmamız gerekmektedir. Selçuklular ya da Osmanlılar Malazgirt Zaferi hakkında yazılı bir kültür geliştirmemişlerse, bunun nedeni zaferin önemsiz olması değil, söz konusu dönemlerde bu türden anlamlandırma şemalarının bulunmamasıdır.

Tarih disiplininin bugün ulaştığı noktada açık bir şekilde bilebildiğimiz temel bir husus vardır. Tarihî olaylar geçmişte olup bitmiş ve kayboluşa sürüklenmiş değildirler. İhtiva ettikleri çeşitli niteliklerle, ilişkisel varlıklarını devam ettirmektedirler. Meydana gelmelerinden sonraki süreç üzerinde etkili, hatta bazen de belirleyici olmaktadırlar. Bunu tecrübe ile biliyoruz. Bunu, geriye doğru basit bir tarih okuması yaparak görüyoruz ve kavrıyoruz. Tarihî olayları, içerisine gömülü oldukları geçmişten çıkararak adeta değerli bir taş gibi kıymetini takdir edebileceğimiz manivelalara sahibiz. Bu girizgâhın ardından en başında sorduğumuz soruya yeniden dönelim. “Tarihî bir olayın tarihteki yeri nasıl tespit ve tayin edilebilir?” Bu önemli soruya bugün, tarihî hadiseleri kuşbakışı kavrama imkânlarına sahip olduğumuz için zorlanmadan cevap verebiliriz. Tarihî bir olayın öncesi ile sonrasını ya da klasik tabirle nedenlerini ve sonuçlarını karşılaştırıp bir listeleme işlemi yaparak bunu başarabilir, onu tarih içerisindeki konumuna yerleştirebiliriz. Çalışmamızın konusunu teşkil eden ve genel manada tarihçiler tarafından bir dönüm noktası olarak değerlendirilen[2] Malazgirt Savaşı üzerinden konuya temas edecek olursak, zafere ilişkin bazı önemli soruları yanıtlamak suretiyle olayın tarihteki yeri hakkında tatminkâr bir fikir oluşturabiliriz. Çağdaş olguların savaştan önce ve sonraki durumları üzerinden hareket ederek savaşın neden olduğu dönüşümleri anlayabilir, böylece Malazgirt’in sahip olduğu önemi belirginleştirebiliriz. Bu ise aşağıda özetle sunacağımız birkaç başlık esas alınarak yapılabilir.

İslâm Dünyası ve Türkler

11. Yüzyılın başlarında Büyük Selçukluların liderliğinde etkin bir siyasî güç olarak tarih sahnesine çıkan Müslüman Türklerin yükselişi yüzyılın ortalarından itibaren kendini göstermiş olmakla birlikte, Malazgirt Savaşı’ndan önce Türkler İslâm dünyasının bütününe hitap eden bir siyasî söylemin temsilcisi değillerdi. 1071’de kazandıkları büyük zafer, onların fiilî konumunu bir anlamda meşru bir zemine de taşımış oldu. Selçukluların sultanlık makamını deruhte etmesi ile birlikte İslâm siyasî düşüncesinde bugün halen mevcudiyetini devam ettiren “dinî ve siyasî” otorite ayrımı zaferle birlikte mutlak bir olguya dönüştü. Bu şekilde, Türkler İslâm dünyasının geniş ölçekli kabul görmüş “tek siyasî temsilcisi” haline geldiler. Bu durum Türklerin yeni bir sosyolojik yaşam formu olarak yerleşik İslâmî kültürün bir parçası haline gelmelerine giden süreci hızlandırdığı gibi Müslüman âlemini de yeni bir siyasî ve kültürel haritaya kavuşturdu. Selçuklu öncesi dönemde Şiî Fâtımî Halifeliği ile geleneksel Sünnî Abbâsî Halifeliği arasında adeta ikiye ayrılmış olup Fâtımîler tarafından adeta domine edilmeye başlanan İslâm dünyası, genelde Selçukluların siyasî pratikleri, özelde ise Malazgirt Zaferi ile birlikte yeni bir siyasî ve sosyokültürel yapıya doğru evrildi.[3] Sünnî İslâm anlayışı siyasî bakımdan İslâm tarihinin başat ilerleme hattı haline gelmekle kalmadı, aynı zamanda Türkler 20. Yüzyılın başına kadar sürecek olan Müslümanların liderliği noktasındaki konumlarını tahkîm ettiler.[4]

Bizanslılar ve Hıristiyan Batı Dünyası

Malazgirt hezimeti Bizanslılar açısından da bir dönüm noktası oldu. 1071 yılından sonra Bizans İmparatorluğu İslâm dünyasını hedef alan bu çapta bir sefer düzenleme gücünü bir daha asla kendisinde bulamadı. Denilebilir ki, Malazgirt’te alınan hezimetten sonra Bizanslılar adım adım gerilemeye başladılar. Bunun netiicesinde Anadolu coğrafyası kademe kademe ellerinden çıktı.[5] Dolayısıyla Malazgirt Savaşı’nın Yakındoğu coğrafyasının siyasî yapısında dönüşüm yaparak yeni bir tarihî evreyi başlattığı söylenebilir. Öte yandan Hıristiyan Batı dünyası da Malazgirt’te yaşananlardan derinlikli bir biçimde etkilendi. Bizanslılar tarafından Katolik ve Ortodoks Hıristiyan dünyaları arasındaki dinî ayrışmaya son verme vaadiyle yapılan Türklere karşı yardım çağrıları Malazgirt Savaşı’nın köklü sonuçlarının iyice hissedilir hale geldiği 1090’ların ortalarında karşılık buldu ve Haçlı Seferleri başladı.[6] Birkaç asır devam eden seferler, Müslümanlar ile Hıristiyan Batılılar arasında etkileri uzun bir döneme yayılan çok yönlü bir etkileşimin oluşmasına zemin hazırladı. Bu etkileşimin uzun vadede Avrupa’nın sosyal, siyasî, dinî, kültürel, ekonomik ve etnik haritası üzerinde önemli ölçüde etkisi olduğu söylenebilir.[7]

Anadolu Coğrafyası ve Doğu Hıristiyanlıkları

Malazgirt Zaferi’nin en önemli ve kalıcı sonuçları, hiç şüphesiz Anadolu coğrafyasında yaşandı. Elde ettikleri büyük zaferin üzerinden on yıl bile geçmeden Anadolu’nun Batı uçlarına kadar ulaşan Müslüman Selçuklu Türkleri İznik’te yeni bir devlet kurdular. Anadolu yarımadası kale kale, şehir şehir, mevzi mevzi fethedildi.[8] Siyasî manada adım adım Türkleştirildi ve İslâm ülkesi haline getirildi. Selçuklu öncesi dönemde el-Cezîre coğrafyasının batı kesiminden öteye en azından kalıcı olarak ve yerleşmek maksadıyla geçemeyen Müslümanlar, Malazgirt Zaferi’ni takip eden süreçte bölgenin tamamına yayıldılar. Bugün Anadolu ve Yakındoğu’nun önemli bir kısmının halen Malazgirt sonrası dönemde teşekkül eden sosyokültürel haritaya sahip olmasını, zaferin tarihteki köklü etkileri bağlamında değerlendirmek gerekir. Savaşın bölgedeki bir başka önemli etkisi de bu coğrafyada yaşamakta olan Hıristiyan topluluklara ilişkindir. Genel manada Doğu Hıristiyanlıkları olarak nitelendirilebilecek olup Bizanslılar döneminde merkezî iktidarın Ortodoks politikaları karşısında ezileduran bu topluluklar, Müslüman Türklerin hâkimiyetinde büyük bir hürriyet elde ettiler. Bizans İmparatorları tarafından Ortodokslaştırılmak istendikleri için bir tür kültür ve cemaat direnci sergileyen bu topluluklar sistematik biçimde katliam, tehcir ve dinî baskılara maruz kaldıkları dönemi geride bırakarak sosyal ve kültürel yaşantılarını özgür bir biçimde sürdürebilme imkânına kavuştular.[9] Özellikle Ermeniler, Selçuklular devrinde daha önce hiç olmadığı kadar “kendileri” olabilme fırsatını yakaladılar. Öyle ki, Selçuklu çağı onlar için siyasî bir kimlik dahî edinebildikleri bir dönem oldu. Nitekim Kilikya’daki Ermeni Krallığı, Malazgirt sonrası dönemde oluşan bölge haritası ile yakından ilgilidir.[10] Bir başka ifadeyle, Türk ve İslâm hâkimiyeti yalnızca Müslüman toplulukların değil, Yakındoğu coğrafyasında yaşayan Hıristiyan azınlıkların da varlıklarını barış ve hürriyet içerisinde devam ettirdikleri söylenebilir.

Sonuç

Metin içerisindeki başlıklar altında kısaca özetlemiş olduğumuz üzere, Malazgirt Savaşı tarihin akışı üzerinde birçok açıdan etkisi olan bir savaştır. Siyasî haritaların değiştiği, kültürel ve sosyoekonomik sınırların farklılaştığı bir dönemi başlatmıştır. Dolayısıyla Malazgirt’te elde edilen büyük zaferin İslâm dünyasında yaşanan bir dönüşüm sürecinin sonu ve yeni bir dönemin ilk adımı olduğu söylenebilir. Bir başka ifadeyle Malazgirt, Selçuklu Türklerinin önderliğindeki Müslümanların uzun zamandan beri devam eden ataleti üzerlerinden attıkları, kendi içlerindeki siyasî birliği sağlayarak özelde Doğu Roma’ya (Bizans), genelde ise Hıristiyan Batı dünyasına karşı ileri harekâta geçtikleri tarihî bir eşiktir. Malazgirt’te ekilen tohumlardan yeşeren devasa ağacın dallarından ilk olarak Türkiye Selçuklu Devleti, ardından Anadolu Türk Beylikleri, daha sonra ise Osmanlı Devleti doğmuştur. Kazanımları bakımından Malazgirt’in meydana getirdiği siyasî kültürün kesintisiz biçimde asırlarca varlığını idame ettirdiğini biliyoruz. Bu bakımdan, İstanbul’un fethine giden ve oradan Viyana’ya uzanan yürüyüşün Malazgirt Zaferi ile bağlantılı olduğu vurgulanmalıdır. Osmanlı Devleti döneminde altın çağına ve gelişmişlik seviyesinin her bakımdan zirvesine ulaşan bu kültürün biçimlendirdiği Batı Türklüğü ve Müslümanlığı, kuşku yoktur ki Malazgirt Zaferi’nin kolonları üzerinde yükselmiştir.

Bu noktada metnin ilk bölümünde temas etmiş olduğumuz “Tarihî bir olayın tarihteki yeri nasıl tespit ve tayin edilebilir?” sorusu üzerinden, Malazgirt Savaşı’nın tarihî önemini açık bir biçimde görebiliriz. Bu savaş, tarih içerisinde köklü dönüşümlere neden olarak tarih treninin ray değiştirmesine yol açan büyük dönüm noktaları arasında yer almaktadır. Malazgirt’te tabir yerindeyse yeni bir dünya düzeninin kuruluşu ilan edilmiştir. Devletler arasındaki güç dengeleri değişmiş, Müslümanlar dünya tarihinin akışına istikamet veren en güçlü siyasî belirleyen haline gelmişlerdir. Savaştan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmamış, tarihin ve çağdaş dünyanın taşları yerinden oynamış ve kartlar yeniden karılmıştır. Dolayısıyla Malazgirt Savaşı’nın dünya tarihindeki göz ardı edilemez bir yeri olduğunu belirtmekte bir sakınca yoktur.

Kaynakça

Alican, Mustafa. “İslam Tarihinin Dönüm Noktası: Malazgirt Zaferi,” Millî Mecmua, S. 4, 2018, ss.22-30.

Alican, Mustafa. Kıyametin İlk Günü Malazgirt 1071, Kronik Kitap, İstanbul 2017.

Alican, Mustafa. Tarih İncelemeleri Dergisi, C. XXVI/1, İzmir 2011, ss.259-275.

Atila, Marina. XI-XII. Yüzyıllar (1055-1171) Arasında Selçuklu-Fatımî İlişkileri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1996.

Ayönü, Yusuf. Selçuklular ve Bizans, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014.

Charanis, Peter. “Bizans İmparatorluğu’nda Bir Devlet Politikası Olarak Tehcir,” Çev. Mustafa Alican, Tarih İncelemeleri Dergisi, C. XXVI/1, İzmir 2011.

Demirkent, Işın. “Haçlı Seferlerinin Mâhiyeti ve Başlaması,” Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüze Haçlı Ruhu Semineri (26-27 Mayıs 1997), Bildiriler, İstanbul 1998, ss.1-14.

Demirkent, Işın. “Haçlılar,” A, C. XIV, İstanbul 1996, ss.525-526.

Ersan, Mehmet. Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2007.

Genç, Süleyman. Fâtımî-Abbâsî-Selçuklu Münasebetleri ve Besâsirî İsyanı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 1995.

Gülbudak, Fatih; Yeşilyurt, Hava Nur. “Anadolu’nun Türkleşmesi,” Millî Mecmua, S. 4, 2018, ss.2-14.

Gün, Doğan. “Bilimsel Gelişmenin Temelindeki Doğu-Batı Etkileşimi,” Memleket Siyaset Yönetim (MSY), S. 9/22, 2014, ss.263-293.

Güngörmez, Zeynep. “Haçlı Seferleri Döneminde Gelişen Doğu-Batı Ticaretinin Doğal Bir Sonucu: Kültürel Etkileşim,” Cappadocia Journal Of History and Social Science, S. 1/1, 2014, ss.123-130.

Hamdani, Abbas. “A Possible Fatimid Background to the Battle of Manzikert,” Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 10, Ankara 1968.

Haykıran, Kemal. “Malazgirt Zaferi’nden Sonra Batı Anadolu’da Türklük,” Millî Mecmua, S. 4, 2018, ss.55-58.

Hillenbrand, Carole. Turkish Myth and Muslim Symbol, The Battle of Manzikert, Edinburgh University Press, 2007.

Holt, P. M., Haçlılar Çağı, Çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003.

Kafesoğlu, İbrahim. “Malazgirt Meydan Muharebesi,” Erzurum’da verilen 7 Ocak 1959 tarihli konferans metni, s.23.

Kesik, Muharrem. Selçukluların Haçlılarla İmtihanı, Timaş Yayınları, İstanbul 2018.

Koca, Salim. “Haçlı Seferleri Sebep ve Sonuçları Bakımından Nasıl Değerlendirilebilir?”, Gazi Akademik Bakış, S. 10/20, 2017, s.17.

Kuşçu, Ayşe D. “Büyük Selçuklu Devletinin Suriye, Filistin ve Mısır Politikasına Dair Bazı Tespitler,” Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 27, 2010, ss.637-664.

Lemerle, Paul. Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yayınları, İstanbul 2013.

Okuyan, Sibel. “Doğu Kültürünün Batıda Yansımaları,” SAÜ Fen Edebiyat Dergisi, C. II, 2011, ss.99-122.

Turan, Osman. “Büyük Malazgird Zaferi ve Anadolu’da Türk Destanı,” Makaleler, Haz. Altan Çetin, Bilal Koç, Kurtuba Yayınları, Ankara 2010, s. 626.

Turan, Osman. “Malazgirt Zaferi ve Alparslan’ın İmamı,” Tarihin Akışı İçinde Din ve Medeniyet, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1980.

Turan, Osman. Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2004.

Yılmaz, Kaya. “Postmodern Tarih Yaklaşımı: Postmodernizmin Tarih Eğitimi İçin Doğurguları,” Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 34, C. II, 2013, ss.197-209.

Yinanç, Mükrimin Halil. Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1944.

 

 

[1] İnsan olarak tarihçinin içerisinde bulunduğu koşulların mahkûmu olduğunu ve bu durumun onun bakış açısı için belirleyici bir zemin olduğunu temel veri olarak kabul eden postmodern tarih yaklaşımına ilişkin genel bir okuma için bkz. Kaya Yılmaz, “Postmodern Tarih Yaklaşımı: Postmodernizmin Tarih Eğitimi İçin Doğurguları”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 34, C. II, 2013, ss.197-209.

[2] Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1944, s. 78; Eickhoff, s. 463; Osman Turan, “Malazgirt Zaferi ve Alparslan’ın İmamı,” Tarihin Akışı İçinde Din ve Medeniyet, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1980, s.128; Aynı yazar, “Büyük Malazgird Zaferi ve Anadolu’da Türk Destanı,” Makaleler, Haz. Altan Çetin, Bilal Koç, Kurtuba Yayınları, Ankara 2010, s.626; İbrahim Kafesoğlu, “Malazgirt Meydan Muharebesi,” Erzurum’da verilen 7 Ocak 1959 tarihli konferans metni, s.23; Abbas Hamdani, “A Possible Fatimid Background to the Battle of Manzikert,” Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 10, Ankara 1968, s.1; Carole Hillenbrand, Turkish Myth and Muslim Symbol, The Battle of Manzikert, Edinburgh University Press, 2007, s.3.

[3] Selçukluların Fâtımîler ile olan münasebetleri ile Suriye, Filistin ve Mısır bölgesine ilişkin siyasî yaklaşımları için bkz. Süleyman Genç, Fâtımî-Abbâsî-Selçuklu Münasebetleri ve Besâsirî İsyanı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 1995; Marina Atila, XI-XII. Yüzyıllar (1055-1171) Arasında Selçuklu-Fatımî İlişkileri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1996; Ayşe D. Kuşçu, “Büyük Selçuklu Devletinin Suriye, Filistin ve Mısır Politikasına Dair Bazı Tespitler,” Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 27, 2010, ss.637-664.

[4] Malazgirt Zaferi’nin Türk ve İslâm dünyasında neden olduğu değişim ve dönüşümler ile ilgili olarak bkz. Mustafa Alican, Kıyametin İlk Günü Malazgirt 1071, Kronik Kitap, İstanbul 2017, ss.191-192; Aynı yazar, “İslam Tarihinin Dönüm Noktası: Malazgirt Zaferi,” Millî Mecmua, S. 4, 2018, ss.22-30.

[5] Selçuklu-Bizans İlişkileri için bkz. Yusuf Ayönü, Selçuklular ve Bizans, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2014.

[6] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2004, s.128; P. M. Holt, Haçlılar Çağı, Çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003, ss.18-19; Mustafa Alican, Kıyametin İlk Günü Malazgirt 1071, ss.197-198. Haçlı Seferleri düşüncesinin ortaya çıkışı ve nedenleri ile ilgili olarak bkz. Paul Lemerle, Bizans Tarihi, Çev. Galip Üstün, İletişim Yayınları, İstanbul 2013, ss.111-112; Işın Demirkent, “Haçlı Seferlerinin Mâhiyeti ve Başlaması,” Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüze Haçlı Ruhu Semineri (26-27 Mayıs 1997), Bildiriler, İstanbul 1998, ss.1-14; Aynı yazar, “Haçlılar,” A, C. XIV, İstanbul 1996, ss.525-526; Salim Koca, “Haçlı Seferleri Sebep ve Sonuçları Bakımından Nasıl Değerlendirilebilir?,” Gazi Akademik Bakış, S. 10/20, 2017, s.17; Muharrem Kesik, Selçukluların Haçlılarla İmtihanı, Timaş Yayınları, İstanbul 2018, s.14.

[7] Haçlılar ile Müslümanlar arasındaki ilişki de dâhil olmak üzere Doğu-Batı etkileşimini ele alma gayreti içerisinde olan birkaç çalışma için bkz. Doğan Gün, “Bilimsel Gelişmenin Temelindeki Doğu-Batı Etkileşimi,” Memleket Siyaset Yönetim (MSY), S. 9/22, 2014, ss.263-293; Zeynep Güngörmez, “Haçlı Seferleri Döneminde Gelişen Doğu-Batı Ticaretinin Doğal Bir Sonucu: Kültürel Etkileşim,” Cappadocia Journal Of History and Social Science, S. 1/1, 2014, ss.123-130; Sibel Okuyan, “Doğu Kültürünün Batıda Yansımaları,” SAÜ Fen Edebiyat Dergisi, C.II, 2011, ss.99-122.

[8] Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun fethedilerek Türkleştirilmesi ile ilgili olarak bkz. Fatih Gülbudak, Hava Nur Yeşilyurt, “Anadolu’nun Türkleşmesi,” Millî Mecmua, S. 4, 2018, ss.2-14. Ayrıca bkz. Kemal Haykıran, “Malazgirt Zaferi’nden Sonra Batı Anadolu’da Türklük,” Millî Mecmua, S. 4, 2018, ss.55-58.

[9] Bizans İmparatorluğu’nun gerek Anadolu coğrafyasında gerekse ülkenin başka yerlerinde yaşayan “heteredoks” Hıristiyanlara dönük politikalarına ilişkin bir çalışma için bkz. Peter Charanis, “Bizans İmparatorluğu’nda Bir Devlet Politikası Olarak Tehcir,” Çev. Mustafa Alican, Tarih İncelemeleri Dergisi, C. XXVI/1, İzmir 2011, ss.259-275.

[10] Selçuklular döneminde Anadolu’daki Ermeni varlığı ile ilgili müstakil bir çalışma için bkz. Mehmet Ersan, Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2007.

Bu haber toplam 719 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim