• İstanbul 20 °C
  • Ankara 24 °C

Dr. Mustafa Can: Mehmet Âkif Ersoy'un Şiirlerinde Millî Küftür Motifleri ve Yaklaşım Tarzı

Dr. Mustafa Can: Mehmet Âkif Ersoy'un Şiirlerinde Millî Küftür Motifleri ve Yaklaşım Tarzı

Tanzimat'tan bu yana Türk Şiiri'nin gelişmelerine bakınca, şairlerimizin birbirlerini takip ederek şiirimizde İlmî düşüncenin ve kültürün hareket hâlini almasının teminine gayret sarf ettikleri görülmektedir. Dilde de bu böyledir. Dilimizin kendini bulması, şiiri bütün güzelliğine ka turmak için sarf edilen gayretler Cumhuriyet Döne kadar devam etmiştir. 

Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Beşhececiler, Yedimeşaîec Ahmet Kutsi, Necip Fazıl...gibi Türk şairleri sadece şiirinin, halk şiirinin, Batı’lı şiirin tesiriyle eserler ver kendilerine yediremeyerek şiiri bir sentez olarak düşmektedirler. Akif'in, vefatından sonra 'Safahat 'genel adıyla, tek cilt halinde yayınlanan ve tamamı aruzla yaz bulunan 108 manzumeden ibaret 11.240 mısralık 'Külliyatı' da bu çerçevede değerlendirilmektedir. Zevk ve nat anlayışı bakımından eskiye bağlı bir muhitte görüşle ortaya çıkarak onu kabul ettirmetiyarlığına eren bir"sanat eri"olan Âkif aynı zamanda bizde İslâm'ın ruhunu, İslâm'ın felsefesini, İslâm'ın samim iyetini en yüksek ve ince idrak ile yani, şiirle anlatan yegâne üstat şahsiyet olmuştur. Üstâdın şairliği olmasaydı bile yalnız bu mesaisi O'nun büyüklüğünü ispata yeterdi.

Bu yönüyle Türk şiirinin kurulup gelişmesinde başkalarıyla kıyaslanamayacak önemli bir rol oynayan şairimiz, yeni nesil için şekil ve öz ahengini mükemmel ölçülerde sağladığı kadar 'anlam'a da büyük önem vermiştir. Her şeyden evvel sımsıcak bir insan ve yurt sevgisi üzerine samimiyetin şiirini kuran Âkif, Türk Edebiyatı'nda yaşantısı ile, şiirleriyle yepyeni bir şair olarak temayüz etmiştir. O'na göre "Millî Kültürümüz" yani Mahiyyet-i Millîmiz; mâzi, hâl ve âtî dönemeçleriyle düşünülmelidir. "Burada bütün dünya ile entegre olabilecek nesiller yetiştirilmelidir. Hoşgörülü, kendisini ve muhatabını tanıyan, gelişmeleri, millî kültürü içine alabilen bir nesil...D oğu'yu ve Batı'yı bilen; ilimle, teknikle, fenle hem-hâl olan bir nesil..." Mehmet Âkif Ersoy, 1936'ya kadar şiirimizin gelişmesindeki küçüm senm eyecek payını olduğu kadar, gene şiirimizin yüzünü ağartacak örneklerini verm esinin sırrını bu inancında taşımaktadır. O haliyle de sanatta çığır açan ve bu çığırı geliştiren sanatçı vasfını kazanmaktadır.1 Şiirde en kuvvetli tarafı aruza mutlak hakimiyetidir. Naci ve Fikret de dahil olmak üzere o devirde, hiçbir şair'aruz'a O'nun kadar hakim olamamış bu vezni, O'nun gibi sevim ­ li bir suhulet ve selâset, tabiî ve elastikî bir seyyaliyetle kullanmamıştır. Bu itibarla teknik bakımdan da şiirimize hizmeti büyük olmuştur. Âkif'te Muallim Naci'de olduğu gibi "nazım"lık şairliğe galebe çalmaktadır. Bunun için İsmail Safa'ya "Şâir-i m âder-zad"denildiği gibi, Mehmet Âkif'e de"Nazım-ı mâder-zad" denilse yeridir.2

ŞİİRİNDEKİ KÜLTÜR MOTİFLERİ 

Kültür, bireyin benliğine işleyen, geniş ölçüde düşüncesini meydana getiren, davranışına yön veren karışık bir semboller, efsaneler, imgeler düzenidir. Efsane kişileri, ya da gerçek kişileri (atalar, kahramanlar, şairler...) her kültürün değerlerini birleştirirler. Din kültürü ile yetişmiş bir kimse elinden geldiğince yaratanıyla bir olmağa çalışır. Millî kültür; kahramanlarımıza, millî ve m anevî değerlerimize özenmeyi öğütler bize. Hümanist bir kültür edebiyat eserlerine dayanır. Bu eserlerin kahramanları, ya da yazarları birer sembol olurlar. Şair, "toplumun bugününü anlatan ve yarınını hazırlayan bir kuvvet" olarak Türk Edebiyatı'nın, toplumun gelişmesinde can alıcı bir yer tutar. Kültürel olaylar ilkin hissî planda, şiirde, edebiyatta dile gelir. Sonra düşünce akımı hâlini alır. Daha sonra da kamu vicdanında yer alır.Tepkiler belirir. Şairimize göre, edebiyat alanında düşünenlerin değişmez görevleri vardır. Devamlı bir gelişme gösteren toplumlarda, oluşların ve akımların köklerini ve sebeplerini araştırmak. Unutmamak lazımdır ki bir toplumda, her zümrenin temsilcisi durumunda yazarlar, şairler de bulunabilir. Bunları tanım ak, tanım ak için de okumak, izlemek gerekmektedir. Bu iş noksansız yapılabilirse, ancak o zaman yanlış ve tek yanlı hükümlerden kurtulabiliriz. Önemli olan şairleri, yazarları,"... çağlarının düşünce akımları içinde görmektir" onları şahıslarıyla, bir fikre destek olup olmadıklarıyla değerlendirm ek yanlıştır. 

Âkif de şiirlerinde tanıdığımız, sevdiğimiz, hafızalarımızda mısralarını sakladığımız bir usta şair olarak karşımızdadır.3 O, yalnız Türk şiirinin değil, belki dünya şiirinin en üstün manzumelerini söyleyen şair olarak Türk tarihinde ve edebiyatında tıpkı Namık Kemal gibi "hayatı sanatının ve sanatı hayatının eseri" olan simalardan biridir. O, millî m ücadele ruhunun şairi olması sayesinde istiklâl Marşı'nı yazmıştır. Keza, "Çanakkale Şehitleri"ni Peygamberimizin yanı başında bir mertebede gördüğü için yazmıştır. Askerlerin silahla vatanı savunduğu gibi Âkif de kalemle imparatorluğu savunduğu şiirlerinde; Selânik, Kosova, Yakova, Prizren için gözyaşları döker. "Arnavud'um ...işte perişan yurdum" derken de yaptığı, Arnavut milliyetçiliğine eleştiridir. O, "Yurdu baştan başa viraneye dönmüş Türk'ün" diye ağlayan, "Ordunun Duası" marşında; "Türk eriyiz, silsilemiz kahramanM üslüm anîz, Hakk'a tapan M üslüm an"diye haykıran şairimizdir. Mehmet Âkif, yaptığını, yapacağını bilen kişi olgunluğunu şiirlerinde bütün ağırlığıyla verebilen, hırçın ve yıkıcı olmayan, yetişmekte olan nesle örnek sanatçı olma hüviyetini de göstermektedir. Şiir sanatını, "güdümlü" hale getirme savaşında olanlar için Âkif, belki eskimiş olabilir. Şiirin hürlüğünü yalnız kendi inanç ve anlayışlarına uygun olan şiirler ve eserler için kabul edenlerin, "sanat hürlüğü"nden nasıl bahse hakları yoksa Âkif ve başka şairlerimiz için de hüküm verm eye yetkileri olmamak gerekir. Şiir sanatını sosyal hizmetle görevlendiren anlayış, O'nun asıl olan hürlüğünü, dikkatinden kaçırdı mı, "güdümlü bir şiir sanatı inanışı"haline gelivermektedir. Böyle olunca da inkarcılık, kimseleri beğenm emek, en doğrulara sırt çevirm ek gelir kendiliğinden.4 

"Şiir faydalı olmalıdır."Evet, haklı ama nasıl olmalıdır? Şiir ne yapmalıdır, nasıl bir şekle girmelidir de "faydacı" olsun? Gece-kondu duvarına harç mı olmalı, işsize iş mi bulmalı, yani efendim şiir dediğimiz şu nesne, meselâ memleketin kültür politikasını, İktisadî nizâmını ayarlayan bir program mıdır? Aşkın sözünü mü ettiniz; eskisiniz. Hâtıranıza mı bağlısınız, ölümü mü düşündünüz, karamsar mısınız, alelâdelikle ithama maruzsunuzdur. O halde şair dediğin oturacak; sosyal düzen hakkında, İktisadî yetersizlik bâbında büyük laflar edecek, aşkın lafını etmeyecek, hatırasına bağlanmayacak, ölümü düşünmeyecek, sadece gerçeği söyleyecek, ama hep en kötü yönünden görecek, histen, hassasiyetten, vebadan kaçar gibi kaçacak., ki "faydacı" şiir yazabilsin.5 Bu husus, ayrı bir tebliğ ve münakaşa mevzuû olmakla beraber burada böyle bir dokunup geçmemiz de sebepsiz değildir. Şairimizin şiirlerindeki kültür motifleri ve yaklaşım tarzları üzerinde düşünürken bu görüşleri de dikkate almanın O'nun meziyetlerinin belirmesi bakımından zaruri olduğu kanaatine vardık. Bazı şiirlerinde, 'beterin beteri gerçek'e rağmen yarınlara güvenle bakan, hayat sevgisini dile qetiren bir kişilik ortaya koyar. Dünyanın içinde bulunduğu huzursuzluğu, her insandan fazla sanatçı (şair) duyar. Daha doğrusu duymalıdır. Gerçek sanatçı yüreğiyle, şiiriyle, hep iyinin, hep güzelin, hep dirlik ve düzenliğin, hep barışın, hep huzurun özlemi içindedir. Kişi hayatından toplum hayatına, kültürel konulara kadar bu ülkünün peşindedir. Bunu söyler, bunu dile getirir. Kavgacı olmadan, şiirin zerresini ihmal etmeden, dünyanın ve ülkenin geleceğine, dirlik ve düzenliğine ümit bağlayan ve okuyana da bu ümidi verebilen Âkif, inandığı Allah'tan, Türk Devleti'nin mesut ve kuvvetli kalmasından, Türk milletinin, şerefli ve müstakil bir millet olarak yaşamasından başka bir şey dilem eyerek vefat etmiş "Millî Marş" güftesinde hayal ettiği "İstiklâl Türkiyesi" nin topraklarında huzur içinde yatmaktadır. Muvakkat bir müddet memleketten uzaklaşması, büyük bir dava olarak değil, inancında samimî, mü'min bir Türk şairinin, bir dekor değiştirme arzusu ve küçük bir hassasiyet hikâyesi mesabesinde kabul edilmek gerekir. Şiirlerinde teferruatla değil, konuların aslı ve tümü ile ilgilidir çünkü.Gerçek bir sanatçı haysiyetiyle kişi hayatının dışında, büyük bir barış özlemi içinde, dünya ve ülke toplumunun huzursuzluğunu da ümidini de "müjde" yahut "dertleşme" hâlinde bir bütün olarak sımsıcak bir şiir havası içinde vermektedir. Kültür konusu, fikri, hepsi içindedir. Şair, topluma da böyle eğilmekte, memleket dertleriyle hem-hâl olmaktadır. Hâsılı Âkif, şiirin hürlüğü içinde kişinin aşkını, derdini, ümidini nasıl dile getiriyorsa, ülke ve toplum gerçeklerine de eğilmek suretiyle dünyaya bakmasını bilmektedir. O, sözünü bilen, söylemesini bilen, mazbut, kararlı, süsten, âlâyişten uzak, şiirleriyle'kültür'e de böylece yaklaşımda bulunmuş olmaktadır. Ancak, bu konuşmamızda şiirlerinin, kültür yönünden topluma nasıl hizmet ettiğini ele almakla birlikte, şiirlerindeki kültür temalarının da değerlendirilmesi yararlı olacaktır.

ŞİİRLERİNDEKİ TEMALAR 

Bildiğimiz millî şair Âkif'i; bilmediğimiz görünüşleri, özellikleri (macerası) ve karakterleri ile bütün bir hayatın dramı ve derin çizgili bir portresi olarak veren çeşitli kaynakları taradık. Çeşitli zamanlarda ve yerlerde yayınlanm ış olan şiirlerini, mektuplarını, kısmen hikâyelerini okuyup düşününce, öğrendiğimiz bu hayatın ve şiirin hikâyesi o kadar yeni baştan, alışılmış bir açıdan ve başarı ile yazılmış duyuluyor ki bunlar; bizim ünlü bir edebiyat değerimize, Mehmet Âkif'e ait olmasaydılar bile tanım adığım ız bir garip insanoğlunun çevresi, acıları, yazdıkları ve duyduklarının ince ve hassas bir romanı olarak kendi başlarına birer eser sayılabilir. Bu eserlerde, O'nun meşhur bir şair olmak ve ölmez eserler vererek nâmını yüceltm ek için cesaret, sebat, azim ve inançla çalıştığını görm ekteyiz.6 Seciyesinin hayranı ve takdirkârı olduğu aziz ve biricik milletinin ve sevenlerinin, hakkında beslediği ümitlerini boşa çıkarmamak için hayatta her şeye azimli, cesaretli, neşeli, insan olarak... yaklaşmaya çalıştığını, bunun da içinde doğan çocuğa, yeni gence, hayat alfabesi, mücadelede muvaffakiyet, dünyada saadet düsturu olacağını belirtmektedir.

Devamla, "hakkımdaki bu ümitler, benim mefkuremdir... Bir şey yapmak, ölmez, yıkılmaz bir abide yaratmak, işte şair mefkuresi... Hakiki şair, faziletin ta kendisidir. Benim için yaşamak bir saadet değil, mütemadi bir sa'y ve gayret demektir." ifadesiyle vicdan ve fikir kanatlarını tebarüz ettirmek istem iştir.7 Akif'in şiirleri, kendi "Hüviyet" ve "Şahsiyetinin canlı birer tarifidir. Din, vatan, milliyet, insaniyet, ahlâk, terakki, sa'y... yolunda samim î ve güçlü hamleler yapmış; câna, cânana, meye, neye, aşka, b adeye... dair hiçbir şey yazmamıştır. Yaşadığı asrı ve içinde bulunduğu cemiyeti; vatanperver, halkçı, içtimaiyatçı bir anlayışla sâde, tabii, samimî, içli bir üslupla dile getirirken hurafenin, riyanın, dalkavukluğun, câhilane taassubun, vurdum ­ duymazlığın, irticaın, dinsizliğin, kozmopolitliğin, cehlin, zulmün amansız düşmanıdır. Başta daima "Türk" olmak üzere yüz milyonlarca Müslümanın kardeş olduğunu ve bu kardeşliğin samim iyete inkılâbından Islâm için büyük ve azametli faydalar doğacağını anlatmaya çalışmıştır. O, fikir ve sanat alemimizin yaralı bülbülü idi. Çileli ömrü boyunca çırpındı, şakıdı, feryadıyla izler bıraktı. Şiirde konuya (temaya) dair görüşlerini ifade ederken;"m evzular ve temler arasında hiçbir 'hierarchie'ye taraftar değilim. Çünkü sanat eserinde güzelliğin bahsedilen şeyden ziyade ondan nasıl bahsedildiği keyfiyetiyle alâkalı olduğuna inanmışımdır. Bence ölüm, aşk, Allah, vatan, dostluk, evlilik, sefahat, sefalet, ilh...m evzuları arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi de insanın duyduğu, yaşadığı felaket veya saadetlerinin müsebbibi olan şeylerdir. Zaten bunun içindir ki 'mevzularınızı nasıl seçersiniz?' gibi bir suale cevap verm ek lüzumunu hiç bir zaman duymadım. Valery de şiirde mevzuun ehemmiyeti yoktur! Demiyor mu?"şeklindeki mütalaayı serdetmektedir. Romantik ve hassas yaradılışlı bir şair olan  kifin ; şiirlerini birtakım söz oyunlarıyla süslemeye ve değiştirmeye gerek duymayışı sonucu sade, açık bir anlatıma ulaştığı, günlük konuşma dilindeki kelime ve deyimleri kendisine has değişikliklerle şiirine soktuğu gibi mektup, hikâye ve diğer nesir türündeki yazılarında da aynı üslubu kullandığı, hayatındaki değişiklikleri, ölümlü bir varlık oluşunu, ruhî biracı duyarak ama hiçbir metafizik düşünceye kapılmadan ve hiçbir avuntu aramadan ortaya koyduğu görülür. Hayal oyunları, uzak çağrışımlar, çapraşık ve karanlık ifadelerden kaçınmıştır. Akif'te şiir duygusunun geliştiği yıllar, "Edebiyat-ı Cedîdeciler"in edebiyat anlayışlarının geliştiği ve hakim olduğu yıllardır. Ancak O'nun eğilimi gelenekten yanadır. Bunda, Ziya Paşa'nın, Abdülhak Hamit Tarhan'ın ve mülkiyeden hocası Muallim Naci'nin tesiri vardır. Gelenekçiliği, konu ve tarz olarak "yenilikçi" olmasını engellememiştir. Şiir anlayışını etkileyen isimler arasında Hâfız ve Sâdi de vardır. Bununla beraber asıl edebiyatçı kişiliğini, Ebu'l-Ûlâ ve Eşref Edib Bey tarafından "Sırât-ı M üstakîm"adıyla yayınlanan, VIII. cildinden sonra "Sebilü'r-reşad" adını alan dergide 1908'den sonra yayımladığı şiirleriyle ve manzum hikayeleriyle bulmuştur. Bunlarda da tema olarak toplum hayatının çeşitli kesimlerinden çıkardığı konuları canlı ve ilgi uyandırıcı bir şekilde işlemiştir. Konularını İçtimaî olaylardan, kendi hayatından ve İslâm Tarihi'nden alırken Safahat'm ilk kitaplarında topiumun günlük hayatı şiirleştirilmiş; camiler, kahveler, sokaklar, m eyhaneler...belli başlı mekanlar olarak kullanılmıştır. İdarî bozukluklar, hastalar, yetimler, yoksullar, dullar da bu mekânlar üzerindeki objeler olarak tablo tablo tasvir edilmiştir.8 

iiri bir tebliğ vasıtası olarak kabul ettiği, düşüncesini de em rine verdiği için "şairanelik" kaygısı yoktur. Konular, tasvirler, karakterler yerlidir.9 Yaşanan hayatın, şiirinin başlıca konularından olması hasebiyle Sezai Karakoç:"Edebiyatımızda O'nun kadar, kudretle şiiri hayata, hayatı şiire sokmuş şair yoktur." demektedir. Şiirini oluşturan âmilleri, Doğu-islâm şiir kültürü, Batı etkisi, Dinî-Tarihî çerçeve olarak sıralamak mümkündür. Türk şiirinde toplum meselelerine en çok eğilen şair olarak Âkif, yaşadığı toplumun bir öiüm-kalım savaşı içinde bulunduğu gerçeğinden hareketle, hep toplumdan yana, ahlâkçı ve idealist bir yolu seçmiştir. Daha sonraları ise "Acem Şahı", “Köse imam", "İstibdat"gibi şiirlerinde fikrî ve siyasi meseleleri de işlemeye başlamıştır. Millî şairimizin yazdıklarıyla hayatı arasında tam bir ahenk vardır. Buna aykırı davranışları affetmeyen bir karakter abidesidir. Bu özellikleri ile ilgili olarak Cenap Şehabettin, "Necit Çöllerinde Medine'ye"şiirine işaret ederek"Bir hadisedir, bundan sonra Âkif'e erişilemez." demiştir. Süleyman Nazif de bildiği Şark ve Garp lisanlarında, "Bu kadar güzel, pürüzsüz ve kusursuz şiir okumadığını, bunu yazmak için Âkif kadar şair olmanın yetmeyeceğini, O'nun kadar da dindar olunması gerektiğini, hiçbir sanatkarın bu şiirin benzerini yazamayacağını ifade etmektedir.

TESİRLERİ

Mehmet Akif'in çok yönlü ve kalıcı tesirleri olmuştur. Midhat Cemal Kuntay, Tahir Olgun (Tahirü'l-Mevlevî) Osman Fahri, Neyzen Tevfik, Ali Ulvi Kurucu, O'nu örnek alarak şiirler yazmışlarsa da Akif'in çığırını devam ettirdiklerini söylemek mümkün değildir. Çünkü O, daha ziyade Millî-islâmî düşüncenin remzi (sembolü) olarak kabul gördüğü için geniş bir kitle üzerinde müessir olmuştur. Bu tesir ve alâka, ölümünden sonraki yıllarda daha da genişlemiştir. Resmî kurumlarca da Akif'in edebiyatımızdaki yeri, önemi ve değeri kabul edilerek çeşitli vesilelerle kutlama ve anma gün ve haftalarında şanına yaraşan organizasyonlar ve etkinlikler yapılmaya devam edilmektedir. Musikîyle de yakın ilgisi ve çeşitli çalışmaları bulunan millî şairin bazı şiirleri sanatkâr dostları tarafından bestelenmiştir. Zeki Üngör, Muallim İsmail Hakkı, Ali Rıfat Çağatay, Ahmet Yekta (Madran), M. Zati Arca, Mustafa Sunar, Kâzım Uz, İsmail Zühtü istiklâl Marşı'nın bestesini yapmışlardır. Bunun dışında, "Ordunun Duası", "Köse imam", "Bülbül"ü Ali Rıfat Çağatay; "Çanakkale Şehitlerine" şiirini Saadettin Kaynak; "Ezelden Âşinanın"ı Şerif içli; "Lâ-mekânlarda mısın?"ı Ali Nihat Karamemişoğlu; "Allah'a Dayan Sa'ye Sarıl" m anzum esini Ali Kemal Belviranlı bestelemiş olup, hâlen notaları elde bulunmaktadır.

Bu da göstermektedir ki Mehmet Âkif şiirleriyle, makaleleriyle, vaazlarıyla bu milletin dertlerini; hislenişiyle, heyecanıyla, yaşayışıyla bu milletten bir parça olarak dile getirmiştir. "ila-yı kelimetullah" için didinen bu necib millet O'nu tercümanı, san'atkârı, bir tem silcisi olarak muhabbetle bağrına basmış, aradan yıllar geçmesine rağmen unutmamıştır. Unutmayacaktır. Millî mücadele kahramanı Âkif, yüreğindeki iman ve umudu, cami kürsülerinden eşraf ziyaretlerine kadar; sohbet, vaaz, davet, düz yazı ve şiirle haykırmıştır. Bu itibarla millî dünyada İstiklâl Marşı yazan şairler içinde, hem milletinin var olma mücadelesine katılmış bir kahraman, hem milletinin dilini bu kadar iyi kullanan bir yazar, hem büyük bir entelektüel, çağının tanığı ve vicdanı olan bir aydın, hem toplumunun değerlerini ve şahsî ahlâkını sağlam bir prensip sahipliğiyle kendi şahsında bütünlemiş bir ahlâk adamı, hem istiklâl Marşı'nı arzu ve talep eden meclisin üyesi bir milletvekili, hem de istiklâl Marşı'nı yazıp hediye etmeden önce de ülkesinin büyük ve millî şairi sıfatını kazanarak bütün bu vasıfları sinesinde barındıran başka bir şahsiyet yoktur.10

AKİF: BİR KARAKTER ABİDESİ VE VATAN FİKRİ

Gezip dolaşmakla bitiremediğimiz, dağına taşına kurban olmağa her an için hazır bulunduğumuz, dostlarımızı insanları arasından, sevgililerimizi dilberleri arasından seçtiğimiz, türkülerini dudaklarımızdan düşürem ediğim iz bu cânım Türkiye, bu mert ve güzel memleket; Âkif'in yazdığı bir şiir, çizdiği bir tablo, bestelediği bir senfoni değil midir? Bir Mikelanj, bir Sinan, bir Fuzulî, bir Tamburi Cemil de mesleklerinde aynı serdengeçtiliği göstermiş müstesna adamlardan sayılmıyorlar mı? Bugünün şairi de, o ölümsüz örneklere bakarak şiirde aynı aşıklığı, icap ederse aynı fedakârlığı şiar edinmek m ecburiyetindedir. Şayet, letafeti nispetinde ebedî nameler çıkarmak istiyorsa sazından! Âkif'in yaşadığı dönemde ortaya çıkan edebiyatçılar ve şairler nesli, 20 yıl ara ile patlak veren iki cihan harbinin sebep olduğu dehşet ve ölüm korkusunun tesiriyle olsa gerek, manevî değerlerini kaybetmiş, inanç bakımından boşlukta kalmışlardır. Ancak Âkif, maruz kaldığı karamsarlık ve huzursuzluğa rağmen hep imana yönelmek suretiyle kötümserlikten, karamsarlıktan kurtulma arzusu göstermiştir. Ölüm karşısında takındığı mütevekkil tavır da bununla izah edilmektedir. Bu itibarla O, sadece halis bir millî şairdir. Bir memleket için en lüzumlu insan da O'na göre şairdir. Şairi olmayan bir memlekette ne büyük kahramanlar yetişir, ne de büyük âlim. Şiirin bir milletin tarihini, kültürünü, millî ve manevî değerlerini, insanını verebilen üstün bir kudreti vardır. Keza,"şairin hisleri, fikirleri, hayalleri, dünya görüşü, şahsiyeti, vatan anlayışı, her şeyi şiirde belli olur". Mehmet Âkif'in şahsiyeti, değeri ve eserleri hakkında o kadar çok şey yazılmış ve söylenmiştir ki, bunlara yenilerinin eklenmesi oldukça güçtür. Pek çok yazar, şair ve başka ilim erbabı eserlerinde onu sevmiş, lehinde konuşmuş ve eserlerini tahlil etmişlerdir. Meselâ, bunlardan Cenap Şahabettin O'nun hakkında şunları söylemektedir. "O, yalnız asrımızın değil, hatta tarihimizin en büyük üstat şairidir. Azamî besatet içinde, azamî güzellik teminine çalışan şair, eserleri bir sehl-i mümtenidir. Asım, edebiyatımızda muadili olmayan bir abidedir." Demek suretiyle O'ndaki vatan aşkının yüceliğinden bahseden hükümler vermiştir. Safahat'la ilgili olarak "Türk ve İslâm ruhu (Safahat)'ın rüşeym-i ilhamı oldu" demiştir.11 Kültür itibariyle çok zengin olduğu için en büyük zevki okumak olan ve bütün ömrü düşünm ekle geçen Âkif, derin bir yurtseverlikle devamlı tenkitler, tahliller yaparken kendi tarz ve idealiyle edebiyat tarihimizde bütün ömrünü belli prensiplere bağlamış, pozitif bir imanla hep milletinin saadeti ve kurtuluşu için yalvaran örnek bir mütefekkir olarak temayüz etmiştir.

SONUÇ

Ebediyete intikalinin 71. yılında rahmetle andığımız Mehmet Âkif Ersoy, hayatı boyunca hiçbir şey yapmamış olsa da sadece Büyük Türk Milleti'nin yüz yıllar boyu yaşatacağı, millî ülküyü, mısra ve beyitlerinden gelecek nesillerin ruhlarına boşaltan ve dolduran bir ulvî ve edebî abide mesabesindeki "istiklâl Marşı"nı yazmış bulunsaydı bile bu, O'nu Türk Edebiyatı'nda bir ahlâk ve fazilet timsali, bir dinî iman sanatkârı, bir büyük adam yapm aya yeterdi. Çünkü istiklâl Marşı, o günkü şartlar içinde,Türk Milleti'nin duygu, düşünce ve isteklerine hakkı ile tercüman olmuş ve tartışm asız bir şekilde Türk Edebiyatı'nın şaheserleri arasında, yalnızca bir millî marş güftesi olarak değil, şiir olarak da yerini almıştır. Âkif, bu millî, edebî ve ebedî abidesinde Türk Milleti'nin, istiklâl Harbini kazanacağına olan inancını, vatan, bayrak, bağımsızlık, hak, din, iman duygu ve sevgilerini millî bir görüşle dile getirmektedir. Doğrusu odur ki, kan ve ateş ile yoğrulmuş bir zaman dönemecinin m anevî atmosferinde kaleme alınmış olan istiklâl Marşı'nın mısraları arasından cesaret, ümit, gurur, vatan sevgisi, fedakârlık... gibi yüksek duyguların alev alev parlaması bunun içindir. Millî Marş Şairi olarak milletimiz tarafından çok sevilen Âkif'in ruhu ve hatırası, millî bir sevgi ve saygı halesi ile taçlanmış olarak bütün canlılığı ile yaşanmakta ve yâd edilm ektedir.12 istiklâl Marşı'nı bir mü'min ve millet mistiği olarak abideleştiren mücahit, millî şairimiz 27 Aralık 1936'da İstanbul'da vefat etmiştir. Resmî şahısların ve makamların, devrin hükümetinin ve güdümlü basınının cenazesine ilgi göstermemesine rağmen üniversite gençliğiyle birlikte milleti tarafından büyük bir cemaat halinde Beyazıt Camii'nden alınarak Edirnekapı Mezarlığı'nda dostu Babanzâde Ahmet Naim'in kabri yanında defnedildi. Bilahare, buradaki bir imar değişikliği uygulaması sebebiyle, 1960 yılında her iki mezar da Süleyman Nazif'in kabriyle birlikte Edirnekapı Şehitliği'ne nakledilmiştir. Milletimizin her kesimi; genç-yaşlı, yöneten-yönetilen, yeniden ve can kulağıyla O'nu dinlemeli ve anlamalıdır. O'nu anlamak, çağı anlamaktır, çağı yakalamaktır. Çanakkale Şehitleri'ne şiirini okuyunca, Süleyman Nazif'in ifadesiyle "Allah'ın şehitleri olduğu gibi şairleri de vardır".

Bu haber toplam 446 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim