Kürt milliyetçiliği siyaseti de bu süreçte partilerinin adını iki kere değiştirerek varoluş şartlarını sorgulatacak hezimetlerle onları yeni bir çıkış, yeni bir yol aramalarına itiyor. Kürt milliyetçiliği paradigmasını büyük oranda belirleyen dış siyaset, dünya sisteminin gidişatı ile Türkiye’nin yeni siyasal alanı hareketi değişime, dönüşüme zorluyor. Açıkçası Kürt milliyetçiliği siyasetini belirleyen küresel sistemdeki yeni doktrin ve yönelimler, zamanın ruhunun güçlü devlet mekanizması lehine akması, çok kutupluluk arayışının yönlendirdiği kapsayıcı birliktelikler eski zihniyetin çökmesini zorunlu kılıyor.
Bu açıdan küresel eko-politik Türkiye’nin hareket alanını genişletecek yönde şekilleniyor.
Küresel sisteminin 2008 krizi, 11 Eylül Statükosunun nihayete ermesi, Avrupa’da radikal demokrasi ve entegrasyonun bitişi, Çin’in ikinci büyük ekonomi haline gelmesi, Brexit, küresel sermayenin ulus devletlere tahakkümüne isyan, Rusya’nın yeni İmparatorluk doktrini, Akdeniz-Karadeniz havzasıyla Ortadoğu’daki dönüşümler, Post-Arap Baharı, Türkiye’nin TransAtlantik ve Avrasya’yı aynı oranda gören politikası, ABD’nin güvenlik hattını Dedeağaç’a çekmesi, salgına bağlı yeni üretim ve tedarik politikalarının belirlenmesi, ulus devletlerin siyasette güçlü devletle içe kapanmacı tutumu, BRICS oluşumu, çok kutuplu dünya arayışları, Türkiye’nin Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Karabağ’daki müdahaleleri, yeni Baharat yolu girişimi, vekalet-enerji-iklim savaşları, Rusya-Ukrayna Savaşı, NATO’nun güçlenmesi ve genişlemesi, yeni ittifaklar, kıta Avrupası’nın aşırı sağa yönelmesi… Dünya sistemindeki bu paradigma değişimi Türkiye’nin defacto siyasallığını dönüştürdüğü, ulus devlet ufkunu genişlettiği gibi aynı zamanda etnik-mezhep-tarzı hayata dayalı fay hatlarına baskı uygularken aslında belirgin bir stabilizasyona da sürüklüyor.
Özellikle son seçimlerde muhalefetin Masa’da etnik-mezhep-uç sol-yeni ırkçı, ulusalcı-eşcinsel ve marjinal hayat tarzına dayalı ittifakı kurup ağır yenilgi almaları, Üç Olay; Gezi-Hendek-15 Temmuz sonrası girişilen düzen kurma ve görece birlik çabasının yerleşmesini sağladı. Bu, beraberinde muhalefette, ideolojilerin iç muhasebeye girişmesinde, yeni politika arayışlarına yönelmelerinde bir milat oldu. Belki de en ciddi paradigma değişimi teklifi, kitlesinin kendisine en fazla baskı yaptığı, 40 yıllık hikayeyi yırtıp yeniden yazdırmayı gerektirecek dönüşüm talebi Kürt milliyetçiliği için geldi.
Seçimin kaybedenleri siyaseten sahneden çekilebilir fakat Kürt milliyetçi siyaseti tüm ihtimalleri denemenin, tüm yolları yürümenin, tüm kapılardan geçip yine eli boş “eve dönme”nin trajedisini yaşıyor. Kürt milliyetçi siyaseti kavşağın başında değil; bu sefer önünde çok yönlü yollar, ihtimaller yok. Ya son seçimlerde belirginleşen seçmeninin de icbar ettiği gibi İstanbul ve Ankara merkezli bir siyasi faaliyet içine girecekler ya da başka partilerin arasında eriyecekler. Çünkü 1970’lerde başlayan, 1980-2010 arasında saltanat süren Fanonculuk, Arendtçi “aynıyla mukabele”cilik, kendi kaderini tayin propagandası ve bunu destekleyen AB, küresel siyaset yok!
HDP: Temelsiz Özgüven, İrrasyonel Siyaset
Kürt milliyetçiliği siyasetinin paradigma değiştirmesini gerektirecek tüm şartlar Arap Baharı’ndan sonra şekillendi. Arap Baharı’nın Türkiye’de karşılık bulması bir şekilde Çözüm Süreci ile absorbe edildi. Kürt milliyetçilerinin rasyonel zeminden uzaklaşıp doğucu romantizm ve güç istemiyle siyasal talepleri aşıp Habur’daki gibi gidişatı “örgüt eksenli” meydan okumaya geçince hem tüm seçmenler hem siyasi yapılar işlerin nereye evrileceğini izlemeye başladı. Bu evrede “Türkiyelileşme” siyaseti yürüten eşbaşkanlardan Selahattin Demirtaş’ın “seni Başkan yaptırmayacağız” çıkışının zaten süreci bitirmek için yapıldığı da anlaşılıyordu. Aslına bakılırsa HDP ve Kürt milliyetçileri Türkiyelileşme’den çok, Gezi-Fetö-Hendek sürecini Rojava ile birlikte yürütenlerin siyasetini güdüyorlardı. Burada ne Kürtler ne siyaset ne de akıl vardı. Gelinen aşamada reel siyasette AK Parti ve muhafazakarlarla hatta artık meselenin nihayete ermesini isteyen sağduyulu milliyetçilerle olan teması Kürt milliyetçi siyaseti kopardı.
Kürt milliyetçi siyasetinin yeni rotasını, bünyesinde Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, İyi Parti ülkücüleri, merkez sağ eğilimlilerin de oluşturduğu 2019 yerel seçimleri için kurulan ittifak belirliyordu. Rojava-Gezi-Fetö-Hendek denklemini kuranların sevk ettiği Kürt milliyetçi siyaseti “kendileriyle görünmek istemeyenler”i destekleyerek iki seçimde de ontolojilerini açığa düşürmeyi içlerine sindirdiler. Yıllarca “Kürt realitesi”ni tanıma propagandası yapanlar bir anda aparatlığa, görünmemeye, masanın altında veya perde gerisinde “oy getir yeter” muamelesine boyun eğdiler. 2023 seçimlerinde Masa İttifakıyla beraber etnik milliyetçi-heterodoksi-marjinal kültürcülük-uç ve neoliberal sol-yeni ulusalcılık hezimet yaşadı. Bu yenilginin bir yerinde 2015’te 13.2 olan oyunu, 8.8’e düşüren Yeşil Sol Parti (YSP) yani Kürt milliyetçi siyaseti bulunuyordu.
Devamı: https://ercanyldrm.com/yeni-bir-paradigmaya-yazgili-kurt-milliyetciligi/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.