Çil’in yıllardır biriken anılarından yola çıkarak kaleme aldığı hikâyeler sade, akıcı bir üslupla yazılmış.
Kitabın ön sözünde şu ifadeler yer verilmiş:
Söze Başlarken
İçinde bulunduğumuz asrın en büyük illeti korku. Albert Camus' un adını 'Korku' koyduğu bir çağda korkusuzca yaşayabilmek öyle kolay değil ve her babayiğidin harcı hiç değil.
Kartları belirli dönemlerde yeniden karıp dağıtan küresel güçler, günümüzde bu silahı en etkili biçimde kullanmanın formüllerini ararlarken yerkürenin her köşesindeki insanların korkularını tespit edip onları o korkularından yakalayabilmenin derdindeler.
Arama motorlarıyla, sosyal deneylerle elde ettikleri verilerle hangi coğrafyada insanların en çok nelerden korktukları, hangi sosyal sınıfların hangi korkuları canlandırılarak onların nasıl kontrol edilebilecekleri üzerinde ciddi çalışmalar yapılmakta.
Ölüme çare yok!
O elde var bir.
Malları olanların mal, parası olanların para, makam mevki sahibi olanların makam mevki, sadece itibar ile yetinmiş olanların da itibarsızlaşma korkuları önemli.
Doğal afetler, önü alınamayan ve insanlık tarihi kadar eski savaşlar, sapkınlıklar, kişisel ihtiraslar falan da hep korku sebebi ama bütün bunların çok ötesinde sağlıksız düşünebilme, sağlıksız kalma korkusu bu saydıklarımızın hepsinin önüne geçiyor.
Sağlıksız bir beyin, sağlıksız bir irade bütün dünyayı bir anda kana bulayabiliyor.
Ölüme çare yok ama sağlıklı ömrü için neler yapılabilir sorusunun cevabına kafa yoruyor insan. Hiç olmazsa sağlık sorunlarıyla boğuşmadan, sağlık içinde yaşlanarak ölmek istiyor. Yaşlanıp elden ayaktan düşmeden ölmeyi diliyor.
Ölüm kaçınılmaz, afetler, savaşlar da öyle çok kolay önlenesi değiller ama sağlık sistemi ve insanın sağlığı tüm bu olumsuzluklara rağmen iyiyse az da olsa mesele yok. İnsan az bir gayretle, kurnazlığıyla paraya da makama da sahip olabiliyor ama sağlığa ulaşmak o nispette doğru orantılı olmuyor.
Paranın pulun, makam ve mevkiinin yeterli olmadığı sağlık sorunları o kudretli insanlara bile kolaylıkla diz çöktürebiliyor.
Sağlık sırf bu yüzden bile önemli bir korku sebebi.
Parasıyla puluyla, makam ve mevkisiyle birçok zoru başarabilen insan, iş dönüp dolaşıp kendinin veya bir yakınının sağlığına geldiğinde, aklı başından gidiyor, panikliyor en ufacık bir olumsuzluk korkusundan bile çok çabuk ürkerek ulaşabildiği en üst düzey sağlık hizmetini aramaya başlıyor.
En iyi hastane, en iyi doktor, en etkili tedavi sorgulamalarına başlıyor.
Doğum fizyolojik bir olay ama yüzde, binde, milyonda bir bile olsa eşinin doğumunda bu riskleri almıyor, ulaşabildiği en mükemmeline sığınıyor. Çocuğunun sakat kalma ihtimalinde hiçbir muhtemel riskleri duymak bile istemiyor.
Yani hangi coğrafyada, hangi sosyal sınıfta olursa olsun insan sağlığı konusunda sıfır risk arıyor, sağlığını kaybetmekten korkuyor. Bütün dezenformasyonlara rağmen sağlıkla yaş almayı, yaşlanmayı başarabilmiş insanlar da sözgelimi ölüme kadar sürdürmeyi düşündükleri alan arayışlarına girerlerken yine deniz, temiz hava, yeşil çevre hatta bütün bunların çok üstünde iyi bir sağlık altyapısı şartını da asla göz ardı etmiyorlar.
Yakın zamana kadar adları huzurevi, yaşlı bakım merkezi olan kuruluşların yerini artık sağlıklı yaşam merkezleri, yaşlı sağlığı merkezleri almakta.
Kısaca her değerin hızla değersizleştirilmesine karşın değerini koruyarak bembeyaz önlükleriyle, beyaz bayraklı görev yerlerinde bizi bekleyen, beyaz vicdanlı ve 'Biz Varsak Korkma' diyen beyaz yürekli insanların bize rağmen beyazlar içinde kalmaları çok önemli.
Bu satırların yazarının gerek görev yaptığı sürede, gerekse halen en çok muhatap kaldığı soru: "Tanıdığın, önerebileceğin iyi bir doktor var mı?"
Buradan daha net bir cevap veriyorum!
Sizin tanıdığınız, önereceğiniz iyi bir insan var mı?
İyi insanı bulmanın zor olduğu bir cemiyette doğaldır ki iyi mühendis, iyi esnaf, iyi sanatkâr bulmak ne kadar güç ise iyi bir hekim, iyi bir sağlıkçı, iyi bir sağlık tesisi bulmak da bir o kadar zordur.
Günümüz insanını her korkuda olduğu gibi sağlıksız kalma korkusuna da iten önemli etkenlerden biri de şüphesiz manevi dinamiklerinin elinden alınması ve değersizleştirilmesi gibi görünüyor.
Dün uğruna ölüne bilinir, hatta mukadderat diye görülen değerlerin bugün için nerelerde oldukları sorgulanırsa ne güçlü bir organizasyonun kumpasıyla karşı karşıya kaldığımızı da daha net görebiliriz.
Son laborant son hastasının tahlil sonuçlarını özenle girdiği bilgisayarının ve monitörünün düğmelerini kapatıp laboratuvardan çıktığında;
Son hekim muayene ettiği son hastası için elindeki son reçete koçanının son yaprağına son ilaçları yazıp son hastasının eline uzattığında,
Son hemşire son enjeksiyonunu yaptığı son hastasını yolladıktan sonra elindeki enjektör ucunun kapağını geçirip kapı yanındaki çöp kovasının kapağını ayağıyla açıp enjektörü içine attığında;
Ve
Son hastabakıcı o çöp kovasının kapağını yine ayağıyla açıp kovadan çöp dolu poşeti sıyırıp aldığında, elinde poşeti ile ıpıssız kalan hastane koridorunun bir ucundan bir ucuna geçip bahçedeki tıbbi atık kutusuna poşeti bıraktığında yere düşürdüğü o bir damla gözyaşının çıkardığı ve hepimizin yüreğini burkan o sesi duyduğumuzda,
Umarım çok geç olmayacaktır.
Umarım bizim sağlığımız için kendi sağlıklarını hiçe sayan ve 'Biz Varsak Korkma' diyen o beyaz yüreklerin duyduğumuz sesleri son sesleri değildir.
Umarım bize öğretilen, bizim bildiğimiz, o çok uzaklardan gelen ve "biz varsak başka korku aramanıza gerek yok" diyen o beyaz adamın, " Biz Varsak Korkma'" diyen içimizden biri, hatta bize bizden yakın beyaz adam olmadığını anladığımız zaman çok gecikmemiş oluruz.
Umarım şu satırlar sizi o beyaz yürekli beyaz adamlara biraz daha yaklaştırır. Onları anlamanıza, tanımanıza bir parça da olsa vesile olur.
Haydi, o zaman!
Gayret bizden...
Eserin tanıtım metninde ise şu ifadelere yer verilmiş:
“Yıllar içinde, Türkçenin güzel seslenişlerini barındıran anlatımlarıyla Erdal Çil’in anılarını dinlerken hep şunu düşünmüştüm. Bu güzel anılar bir gün hikâyede hakkını bulsa da kitaplaşsa ve çocuklarımıza, gençlerimize hatta içimizdeki insan olana ulaşsa ne güzel olurdu. Ve Erdal Çil nihayetinde sözlü anlatımındaki güzelliği yazıda da gösterdi ve bizlere öykü alanındaki ustalığını göstermiş oldu.” (İsmail ZORBA)
“Beyaz sayfalarda, beyaz anılarla ve beyazlığını her daim sürdüresiye yaşamak; sanırım şu fani ömrümüzün belki de geriye bırakacağımız en tatlı sedaları olacak.” diyen Erdal Çil’in, beyaz yürekli insanların hikâyelerini kaleme aldığı “Biz Varsak Korkma!”; umuyoruz ki size umut, beyaz yüreklere ise bir teşekkür olacaktır.
Biz Varsak Korkma / Erdal Çil / Yayınevi: Çınaraltı Yayıncılık / Yayın Tarihi: 21.11.2022 / Sayfa Sayısı:176 / SBN: 9786258319231
Mahmut Erdemir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.