• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C

Gençlerin Nazarından Üstatlar ve Karantina Günlükleri VI

Gençlerin Nazarından Üstatlar ve Karantina Günlükleri VI
Evrende, her şey zıddı ile kaimdir sözünden hareketle, her ne olursa olsun meydana gelmiş olan şey, karşıtını da varlığa davet eder.

İyi, kötü; güzel, çirkin; mutluluk, mutsuzluk; huzur, tedirginlik; hastalık, afiyet… Salgında bu anlamda bizden sağlık ve huzur gibi birçok şeyi götürürken yanında sevginin, beraberliğin, insanın da kıymetini getirdi. Tam yalnız olduğumuzu düşünmeye başladığımız durumda, yalnız olmadığımızı öğretti.  İnsan, okyanusun içinde suyu tanımlayamaz. Tek bir varlığın varlığını hissederken başka duyguların varlığına bazen kapalıdır. Öfke, dinginliğe; nefret de sevgiye kapalıdır. İşte bunun gibi insan bu zamana kadar hep içinde yüzdüğü sağlığın, her gün görüşme imkânının ve özgürce hareket eden varlığı içinde yüzerken bu okyanusun farkında değildi. Çünkü orada nefes alıyordu ve oraya aitti. Schopenhauer, kötümserlik felsefesinde intihara ve acıya götüren durumun betimlemesini yaparken bu durumu; insanın bedeninin bütünlüğü üzerinden anlatır. Öyle ki insan, çarpan ayak parmağının acısını, insanın tüm vücudu sağlık ve bütünlük içinde iken fark edebilir. Çünkü bütünü ve uyumu bozan bir şey olmuştur o anda. İntiharı da buna benzetir. İnsanın tüm bedeni ve ruhu acıyla o kadar uyuşmuştur ki, dışarıdan herhangi bir farklı duygunun ( intihar acısı yani ölürken beden acısı vs) onu etkilemeyeceğini düşünür.  İşte, tüm dünya salgından önce o kadar farkındalıksız ve belki de uyuşmuştu ki, bizi bir şeyin uyandırması gerekiyordu.

Uyandık uyanmasına ama insan varlığı hafıza sahibi olmakla birlikte ya hafızasına yönelik yaşayamamaktan ya da iradesine egemen olamamaktan olsa gerek yaşadıklarını pek çabuk unutur. Elbette unutma, bazen sağlık için gereklidir de ama bir o kadar da sabırsızdır. Oysa doğada her şey zamanlıdır. Her var olan şeyin bir varolma zamanı vardır ve hepsi kendi zamanını yaşar. Hiçbir şey ve hiçbir canlı doğasına aykırı hareket etmez. Oysa insan varlığı, hem bir bilince hem de iradeye sahip olması bakımından olsa gerek hep bir şeyleri değiştirmek ya da nesneleştirmek ister. Bu yüzden yaşadıklarını da çabuk unutur. Yine döner aynı hataları yapar durur.

İşte böyle durumlarda her insan varlığının olaylara, süreçlere ve duygulara bakış açısı, yorumlayışı ve anlamlandırma formu birbirinden farklılık gösterir. İnsanda bilinç düzeyi ne kadar yüksekse bütünsel ve koordinasyonel bakış açısı da o kadar geniş olmaktadır. Bir de kendini kitaplara, ilme, edebiyata, fikre ve sanata vermiş; kendini bu araçlarla yoğurmuş bir insansa, bize kalan bu insanları oturup dinlemektir. Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Karantina Günlükleri” projesi, bizlere bu bilinci taşıyan kıymetli birçok ismi dinlememizi sağladı. Özellikle kendi alanında artık çınar olmuş ve meyvelerini insanlığa sunmuş isimleri kapsaması, projenin bize bu yönüyle bir ders alma ve beslenme süreci haline gelmesini sağladı.

Dikkatimi çeken şudur ki, hayatta belli bir olgunluğa ve yaşam deneyimine sahip değerli insanlar, bir şeylerin ispatından uzak dingin ve huzurlu bir ruh haline sahip oluyorlar. Ne keskin, kırıcı ve sınırsız bir kavgaları var ne de bananecilikleri… Bu konudaki itidalleri, üsluplarına öyle bir yansıyor ki, birikim ve tevazunun en güzel halini sunuyorlar. Her şeyden önce kendinden büyük ustalara büyük bir saygı duyuyorlar. Konuşurken her bir konu ve cümleleri hedefine ulaşıyor. Belki de yaşamın insana kattığı en değerli şey az, öz ve kıymetli olanı filtrelemeyi öğretmesi oluyor. Bu projede değerli isimlerimizle yaptığımız görüşmelerin bende uyandırdığı etkileri birkaç kelime ile özetle deseler, aklıma ilk gelen kavramlar; “sade, anlamlı, kıymetli ve öğretici” olurdu.

Yola çıkmış olanla yoldan dönen bir olmuyor elbet. Yolun her bir karışını, dağını, tepesini, tümseğini, yeşil alanlarını, gül bahçesinin nerede olduğunu bilenle, çıkalım bakalım yola diyerek öylesine çıkan, bir olmuyor. Tecrübe öyle değerli bir hazine ki faydalanmayı, örnek almayı bilene form kazandırıyor. Güzele bakarak insan güzel insan olmaya gıpta edebilir ancak. İnceliğe, nazikliğe, tevazuya, edebe, adabı muaşerete bakarak bunları tanıyabilir. İşte, yaptığımız mülakatlarda biz bu güzel hasletleri gördük. İnsan bir enerji ve ruh varlığı… Her insanın ruhunun rengi, muhakkak karşısındakini etkiliyor. Güzel ruh, insanı çekiyor. Çünkü insan ruhu, hep güzel olana çekiliyor. Bilge bir yüz, insana huzur veriyor. Dingin bir ses ise güven. Bu yüzden, Karantina Günlükleri’nde biz bu güzel insanlarla sohbet etme ve enerjilerini hissetme imkânı bulduk.

İnsan, amaçsız ve geleceksiz yaşayamaz. Çünkü geçmiş artık yoktur, gelecek de henüz gelmemiştir gibi soyut bir fikre kapılamaz. Bununla birlikte o, şimdide yaşar. Şimdide yaşaması, geçmişten ve gelecekten kopuk değildir. Geçmişin mirası ve geleceğin zenginliğine taliptir. Hatta belki de geleceğin sonsuzluğuna. Zira geçmiş artık olmuş bitmiş olanlardan, şimdi imkânların zenginliğinden, gelecek de sonsuz ufuklardan ibarettir. İnsan hayatı, şimdinin sunduğu zengin imkânları denemeye atılmış bir süreçtir. Bu imkânların denenmesi, tecrübe ve bilgi ile geleceği ve amaçları aktüel hale getirir. Bizler böylesi tecrübe, bilgi ve geçmişe ait zengin hafızası olan TYB’nin vesilesi ile gelen geleceğe karşı hazırlıklı olmaya çalıştık. Bu hazırlık bizlere, en kötü durumların bile mümkün en kötü durumlar olmadığını ve her durumda yapılabilecek şeyler olduğunu sürekli hatırlatır.

Dikkatimi çeken ikinci konu ise bazen insanların dillerinden dökülen ve fütursuzca konuştuğu her şeyin ve yaptığı davranışların karşı tarafta nelere sebep olabileceğini hesap etmeden yaşamasıdır. Ben, birkaç kıymetli ismimizle konuşurken onların seslerinde hayata ve insanlara dair kırgınlık duydum. Yaşadıkları ve maruz kaldıkları kırgınlıklara karşı, kendini kapatmış, kendine sözler vermiş ve kalbini korumaya almış güzel isimler. Bazen bilinçli olarak davranamayıp rastgele konuşmalar yapan insanların, sebep olduğu kırgınlıkların, ince ve derin ruhlu insanlara nasıl zarar verdiğini gördüm. Sevgi ve samimi bir ses her şeyin ilacı, iyileştirici gücüydü. Gelip geçici, telafisi olan ya da olmayan bu dünyadaki hiçbir şeyin bir insanın yüreğini kırmaya değmediğini bilmek gerekir. Temelinde sevgi bulunmayan hiçbir eylemin insanın yüreğine geçmediğini ya da o işin insana huzur vermediğini gördüm. Sevgi ve samimiyetle başladık, sevgi ve samimiyetle bitirdik.

Ve yine günün sonunda anladık ki insan hiçbir zaman olmaz. Sadece oluşur… Bizler oluşmakla mükellefiz. Her an yaşam deneyimimizde, kendimizi oluşturmak için sınırsız imkana sahip olan varolanlarız. En güzel ve yetkin bir şekilde oluşmak içinse önce sevgiyi temel almalı, daima okumalı, araştırmalı ve bizden önce yol yürümüş, yetkin ve kıymetli kalemlere, kişiliklere dikkat kesilmeliyiz.

Bu projede büyük rol üstlenen, emek veren, her aşamasını büyük bir titizlikle, başarı ve sabırla yöneten, değerli hocam Doç. Dr. Muhammet Enes Kala’ya teşekkürlerimi müdana ederim.  Ayrıca birlikte çalıştığımız, iş birliği içerisinde titizlik ve heyecanla süreci geçirdiğimiz projedeki tüm ekip arkadaşlarıma emekleri için teşekkürlerimi sunarım. Ülkemiz, milletimiz ve devletimiz için en güzel dileklerimi sunuyorum. Daima sevgi, ilim, bilim, ahlak ve saygıyla oluşmak dileğiyle… 

                                                                                                          Rumeysa Pekacar

Bu haber toplam 190 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim