• İstanbul 15 °C
  • Ankara 14 °C

Günümüzün Anlatıcıları: Kadir Daniş İle Konuştuk

Günümüzün Anlatıcıları: Kadir Daniş İle Konuştuk
Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken... Sizde hangisi daha etkili oldu?

Bana yazmak insanın karnının acıkınca yemek yemesi kadar doğal geliyor, en azından öyle olması gerektiğine inanıyorum. Karnımız acıkınca yemek yeriz, yazacağımız varsa yazarız. Karnımızı doyururken elden geldiğince iyi ve sağlıklı beslenmeye çalışırız, hakeza yazarken de salt yazma ihtiyacımızı gidermek ya da yazma yeteneğimizi işletmekle kalmamalı; "iyi ve sağlıklı" yazmalı, iyilikte, güzellikte, sağlıkta daha ileri gitmenin yollarını da aramalıyız.

Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?

Öyledir. Yazmakta içinde yaşadığımız fizikî dünyayı aşan bir şeyler var. İlham dediğimiz şey mesela, açıkça "ötelerden" gelen bir şey değil midir? Hem, bence yazı yeteneği çok, çok büyük oranda verili bir şey. Nasıl doğduğumuz tarihi ve yeri ya da anne babamızı seçemiyorsak bize yazı yeteneği bahşedilip bahşedilmeyeceğini de seçemiyoruz. Ancak bu emanet bize verildiyse, ihanet etmemek lazım. Yazmamaktan ya da yazdığını göstermemekten bahsetmiyorum; belli bağlamlarda susmak da bizatihi bu emanetin hakkını vermeye dahildir. Burada emanete ihanet, "istismar"dan ibaret. Yazı yeteneğimizi kötüye kullanırsak biz hain oluruz, yazı yeteneğimiz de lanet olur; iyiye kullanırsak biz emîn oluruz, yazı yeteneğimiz de lütuf olur. Böyle inanıyorum.

Post modern anlatım imkânları bağlamında metinlerarasılık yanında türlerarasılık da gündemde. Hatta aynı metinde hem modern hem de post modern imkânlar birlikte kullanılabiliyor. Bu konunun bir şablona oturması gerekir mi?

Gerekli değil. Çünkü kurmaca, özellikle de roman, sınırları çok belirsiz, hatta sınırlarındaki bu belirsizlikle beslenip büyüyen, gelişen bir şey. Truman Capote Soğukkanlılıkla'yı yazıncaya kadar "kurmaca olmayan roman" diye bir şey bilmiyorduk, Capote yapınca oldu. Ondan önce yaşasak muhtemelen biz de peşinen "gazete metinlerinden, röportajdan roman olmaz" diye düşünecektik.

Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Biraz görünüyorum galiba. Öykülerim yayınlanıyor. Görünmenin de nispeten gerekli olduğuna inanıyorum. Para enflasyonunun yanı sıra kitap ve yazar enflasyonu içinde yaşadığımızdan, birileri tarafından fark edilmek, kitaplarımızın okunmak üzere "tercih" edilmesi çok zor artık. O yüzden biraz görünmek şart. Ama elbette kelamın iffeti, edebiyatın da bir haysiyeti var; bütün görünme çabaları bu aziz çerçeve içinde kalmalı. Ayağa düşürmemeliyiz kendimizi yani. (Son cümleleri yazarken, itiraf ediyorum, aklıma sosyal medya da geldi.)

Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?

Sanırım Eco'nun dediği gibi "ideal okur"a yazıyorum ben. Benim bildiğim her şeyi biliyor o, hatta daha fazlasını da biliyor. Benim istihdam ettiğim bütün tekniklere hâkim, çektiğim bütün numaraları anlıyor. Hatta bazen beni bile geçiyor ve metnimden benim fark etmediğim güzellikler de çıkarıyor.

Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/gunumuzun-anlaticilari-kadir-danis-ile-konustuk-k5424.html

Bu haber toplam 156 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim