• İstanbul 23 °C
  • Ankara 25 °C

Halit Yıldırım: İnsan Üzerine

Halit Yıldırım: İnsan Üzerine
İbni Arabi Fütuhat’ının mukaddimesinde şöyle der: “Münezzeh Allah, zuhur edip izhar ederek zâhir olmuştur, bâtın kalmamıştır; fakat (aynı zamanda) bâtın olmuş ve bâtın kılmıştır.

 Ku­lun varlığı, öncesinde de sabit iken, O’nun için el-Evvel (İlk) ismini sa­bit kılmıştır; yok oluşun ve yoksunluğun takdir edilmesi ise daha önce de sabit iken, Hak için el-Ahir (Son) ismini sabit kılmıştır.”

Rabbül âlemin her eksiklikten münezzeh olduğundan kendi varlığını yarattığı eserleri ile izhar ederek zahir olmuş. Onun zuhuru insan ile ayan oldu desek sanırım yanlış bir şey söylemiş olmayız.

Bilinmeyi murad ile insanın yaratılışının düşünülmesi aynı zamanda olmuştur. “Bilinmek istedim ve âlemi yarattım” diyen yaratıcı insanı yaratmak için insanın yaşayacağı âlemi yaratmıştır. Bu âlemde her ne var ise insan için vardır. Bu yüzden mevcudatın varoluş sebebi insan ile ilgilidir.

İbni Arabi “İnsan gökleri ayakta tutan direktir” derken bu gerçeğe vurgu yapmıştır. Zira yer ve göğün yaratılması da insanın varlığını devam ettirebilmesi içindir. Yine İbni Arabi bu yüzden bütün âlemi bir ilahi kemâllerin yansıdığı bir ayna olarak düşünür ve ona göre bu âlem aynasının da cilası insandır.

Yaratıcının en büyük eseri olan insanoğlu da kendince bilinmez bir âlemdir ve yaratılış itibariyle âlemlerin özüdür. Onun ruhunda ki cevher bilinmezliği bilinir kılan, bilinirliği de batın kılan hususiyetlerle mücehhezdir.

Kimi insanda bilinmeklik arzusu ağır basar ve Zahir ismi celilinin zuhuruyla sırlarını izhar ederek içindeki sırları faş eder. “Küntü kenzen” kutsi hadisinde olduğu gibi onlar da bilinmekliği tercih ederler.

Kimisi de kendisini gizler. Onda hafilik damarı baskındır ve nefsine rağmen Settar ismi celilinin zuhuruyla kalbinde kendisini saklamak istidadı baskın geldiğinde gözlerden uzak bir hayat sürer. Sıradanlığı ile dikkat çekmez. Ancak arif olanlar bu kişileri bilir ancak onlar da sır tutmak gibi özelliklere sahip olduklarından onları ifşa etmezler. Kimseden bir şey beklemeden ellerinden geleni yaparlar. Meziyetlerini, hünerlerini kimseye belli etmeden, şova dökmeden kullanırlar.

Ama zahire göre hareket eden kimileri türlü meziyetlere sahip malik bu kendi hâlindeki, sessiz sakin insanları keşfettiklerinde onları istismar ederek kullanmaya kalkarlar. Sanırlar ki karşısındakiler bunu anlamaz. Belki o insanlar saftır ama o saflık, paklık ile eş değer bir saflıktır bönlük değildir. Kişi, kişinin aynasıdır sözü burada hakikat olur bön olan kişi kendi bönlüğünün yansımasını karşısında görünce bir anda ayna karşısından olduğunu unutup zuhuru aynaya hamlederek hareket etmeye, fırsatı değerlendirmeye kalkar. Karşısındakini aldatacağını düşünür ve aldatır. Aslında aldanan kendisidir. Zira ayna, kendisine bakanın aksini ona göstermiştir. Sonuçta aynayı aldatacağını düşünen asıl saf kişi kendisini aldatmıştır.

Bu durum, altın yumurtlayan tavuğunu tamaha gelerek kesenin düştüğü durumdur. Hakikat anlaşıldığında ne ahın ne eyvahın faydası yoktur artık. Kuş uçmuştur bir kez, kalp kırılmıştır artık.

Bazıları da kendi önlerine geçeceği endişesiyle hüner sahibi insanların meziyetlerinden eziyet duyarlar. Maddi âlemden başka her şeye kapalı olan bu bakarkörler onları yok sayarlar, kaale almak istemezler, adam yerin koymazlar.

Devamı: https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/insan-uzerine-8193/

Bu haber toplam 173 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim