Toplumsal barışımızı veya çoğulcu bir medeniyet olma arzumuzu adalet duygusuyla değil birtakım jeostratejik çıkarlar doğrultusunda kurmak dışında bir insani yol kalmıyor bu durumda çoğu zaman. Önümüze içten ve dıştan müdahale planları, isyanlar, çatışma ve savaş senaryoları konuyor her seferinde.
Adalet ve hakkaniyet temelinde ilerlemek istiyorsak küresel vicdanın ve uluslararası diplomasinin klişelerden ibaret diline katacak bir değer ortaya koymamız her zamankinden daha elzem. Bunun yollarını açmak için böyle bir dönemde siyasetin sıcak gündemine mesafeli kalarak, toplumsal dinamiklerimizi canlı tutan 'biz' mayasına biraz daha yakınlaşmakta yarar var.
Bu yolda, hepimizin içindeki 'ben' duygusuna kendinden müstakil apayrı bir varlık vehmetmenin yanıltıcılığına varmıştım önceki yazımda. Yunus'un 'bir ben vardır bende benden içeri'; 'sen seni ne sanırsın ayruğu da onu san'; 'benden benliğim gitti hep mülkümü dost tuttu' gibi tanımlamalarından yola çıkarak insanın özü olan ben'in bir cevher olarak Hakk'ın varlığına ait olduğuna varıyoruz. Ben duygusu kendi içindeki cevhere yani aslına yöneldikçe önce O'na ve sonra 'biz'e dönüşebilir. Nefse yönelirse 'benlik'in (ego) esiri olup madde aleminde yitip gider.































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.